Türkiye’de siyasetin kurumsallaşamaması, yalnızca politik bir sorun değil, aynı zamanda derin bir toplumsal krizdir! Bu durum, siyasi partilerin iç dinamiklerinden halkın siyasete olan güvenine kadar geniş bir yelpazede etkisini gösteriyor.
Bu yazıda, siyasetin kurumsallaşamamasının ardındaki nedenleri ve bu durumun toplum üzerindeki sarsıcı etkilerini tüm çıplaklığıyla masaya yatıracağız. Ancak bu mesele düşündüğünüzden çok daha derin ve karmaşık!
– Parti İçi Çoğalma: Siyasi partiler, günümüzde adeta niteliksiz ve ehliyetsiz kişilerin cirit attığı birer arenaya dönüşmüştür. Bu fırsatçı figürler, kendi çıkarlarını partinin ideolojik ve politik duruşunun önüne koyarak, partilerin temel değerlerini adeta lime lime etmektedir. Bu yozlaşma, partilerin iç dinamiklerini alt üst ederken, karar alma süreçlerini de felç etmektedir.
– Parti Değiştirme ve Hastalıklı Haller: Siyasi arenada niteliksiz kişilerin sürekli parti değiştirmesi, adeta bir “kirlilik” mikrobunun partiler arasında hızla yayılmasına neden oluyor. Bu hastalıklı durum, partilerin halktan aldıkları güçle inşa ettikleri kurumsal kimliklerini yerle bir ediyor. Sonuç? Halkın gözünde hızla eriyen bir güvenilirlik ve siyasi partilerin temellerini sarsan bir kaos! Bu kısır döngü, siyasetin özünü kirletirken, halkın umudunu da tüketiyor.
– Durumu İdare Etme Eğilimi: Siyasi liderler, değişim rüzgarlarını arkasına almak yerine, mevcut statükonun limanında demir atmayı tercih ediyor! Bu tutum, kısa vadede sorunları halının altına süpürse de, uzun vadede siyasetin toplum yararına kurumsallaşmasının önündeki en büyük barikatı oluşturuyor. Liderlerin bu idareci tavırları, halkın siyasete olan güvenini yerle bir ederken, toplumsal gelişimin sonucu olan değişim taleplerini de kulak ardı ediyor. Halkın sesine kulak tıkayan bu liderler, geleceği inşa edemezler.
– Halkın Umutsuzluğu: Halkın sesine kulak asmayan liderlerin bu tutumu, halkın siyasetten umudunu yitirmesine neden olmaktadır. Halk, siyasetin kendi refahına katkı sağlayamayacağına dair bir inanç geliştirmekte ve bu durum, toplumsal değişim taleplerinin önünde bir engel teşkil etmektedir. Halkın siyasete olan güveninin sarsılması, demokratik süreçlerin işleyişini de olumsuz yönde etkilemektedir.
– Görünmeyen Gerçekler: Halk, siyasi yapıların zamanla değişen yüzünü tam olarak ifade edemese de, içten içe bu değişimin farkındadır. Siyasi yapıların halkın refahına katkı sağlayamayacağına dair güçlenerek artan inanç, siyasete olan güveni giderek zayıflatmaktadır. Bu durum, toplumsal gelişim ve değişim taleplerinin önünde zaman içinde kronikleşecek bir engel teşkil etmektedir.
– Refah Artışına Katkı Sunamama: Günümüzde, siyasi yapıların halkın refahına katkı sağlayamayacağına dair güçlenen artan inanç, siyasete olan güveni giderek zayıflatıyor. Bu güvensizlik, toplumsal değişim taleplerinin önünde bir engel teşkil ediyor. Halk, siyasetin kendi ihtiyaçlarına yanıt veremeyeceğini düşündüğünde, demokratik katılım da düşüş gösteriyor.
İdeolojik Saplantılar ve Sistem Değişikliği Eksikliği
– İdeolojik Kısır Döngü: İdeolojik takıntılar, siyaseti çıkmaz bir döngüye sürüklemektedir. Siyasi partiler, bu takıntılar yüzünden toplumsal sorunlara etkili ve gerçekçi çözümler getirememekte, bu da siyasetin toplum yararına kurumsallaşmasının önündeki en büyük engellerden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
– Sistem Değişikliği Talebi: Mevcut hantallaşan sistemin yerine geçecek yeni nesil bir programın eksikliği, siyaseti hem körelten hem de kirleten başlıca unsurlardan biridir. Bu durum, toplumsal değişim taleplerinin önünde de bir engel teşkil etmektedir. Halk, mevcut sistemin değişmesi gerektiğine inanıyor, ancak bu değişimin nasıl gerçekleşeceğine dair siyasi parttilerin programlarında stratejik bir yol haritası bulunmamaktadır. Hepsi farklı cümlelerle yazılmış olsa da birbirinin kopyasıdır.
– Arınma ve Yeniden İnşa: Türkiye’de siyasetin kurumsallaşması için en önemli adımlardan biri, siyaseti kirleten unsurlardan arınmak ve yeni bir siyasi vizyon oluşturmaktır. Bu süreç, yalnızca siyasi partilerin değil, aynı zamanda toplumun da yeniden yapılandırılmasını gerektirir. Siyasi partiler, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerini benimseyerek, halkın güvenini kazanmalıdır. Bu dönüşüm, uzun vadede daha istikrarlı ve adil bir siyasi ortamın oluşmasına zemin hazırlayacaktır. Böylece, Türkiye’nin geleceği için daha sağlam temeller üzerine inşa edilmiş bir siyaset anlayışı geliştirilebilir.
– Ehliyet ve Liyakat: Ehliyet ve liyakat sahibi bireylerin özgürce siyaset yapabilmesi, toplumsal değişim taleplerinin karşılanması açısından hayati bir öneme sahiptir. Bu kişilerin, parti liderlerinin etkisinden bağımsız olarak, halkın yararına projeler geliştirebilmeleri, siyasetin kurumsallaşması ve demokratik süreçlerin güçlenmesi için kritik bir rol oynamaktadır. Böylece, siyaset arenasında daha nitelikli ve halkın ihtiyaçlarına duyarlı politikalar üretilmesi mümkün hale gelir. Bu durum, hem toplumun genel refahını artırır hem de siyasi sistemin daha adil ve şeffaf bir şekilde işlemesine katkı sağlar.
Sonuç olarak; Türkiye’de siyasetin kurumsallaşması için, siyasi partilerin yönetim kadrolarının niteliksiz ve ehliyetsiz kişilerden arındırılması, ideolojik saplantılardan uzaklaşılması ve yeni bir siyasi vizyonun inşa edilmesi gerekmektedir. Bu adımlar, toplumsal ve milli politik yapının güçlenmesi ve halkın siyasete olan güveninin yeniden tesis edilmesi açısından hayati bir önem taşımaktadır. Gelecekte bu adımların atılması, Türkiye’nin toplumsal ve politik yapısının güçlenmesine önemli katkılar sağlayacaktır.
Artık bu durum, bir tercih meselesi olmaktan çıkmış ve bir zaruret haline gelmiştir. Türkiye’nin geleceği için bu değişimlerin gerçekleştirilmesi, sadece siyasi bir gereklilik değil, aynı zamanda toplumsal bir zorunluluktur. Bu süreçte, toplumun tüm kesimlerinin katılımı ve desteği, değişimin kalıcı ve etkili olabilmesi için kritik öneme sahiptir.
SADİ ÖZGÜL
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-