Dinin “eder”i yoktur. Ve “Algı yönetimi” ile din de öğretilemez. Hatta “Algı yönetimi”, sonuçta politik gaye güden bir toplum mühendisliğidir. Toplumun güdülemek için insanların koyun yerine koyup onlara çobanlık taslamaktır. Bize “Raina” demeyin, “unzurna” deyin denildi. Bizi sürüleştirmek isteyenlerin kendileri İlahlık ve Rablik taslayanlardır.
Algıyı yönetmek illizyon’la, sihir, büyü, ipnoz yöntemleri ile, bilim ve teknolojiyi de kullanarak yanılsatmak ve ve hedeflenen sanrığı gerçekmiş gibi göstererek onu hakikatin nyerine ikame etme iradesini ifade eder. Nasıl, daha önce “Riba”nın yerine “Faiz” kelimesini kullanarak İkame edilen değeri, gerçek ve mutlak bir değer gibi göstererek, aradaki farkı Haram olarak gösterip, Şeytani anlamda siyasi bir soygun yöntemi olan Enflasyon ve devalüasyonu gizleyerek, bu sonucu hazırlayan süreçteki şeytani oyunları gizleyip, dini, Marksın ifadesi ile “Afyon” gibi kullandılarsa, bu gün de dini kavram ve kurumların içini boşaltarak, yerine seküler, kulağa hoş gelen içi boş, modern kavramlar ikame etmeye çalışıyorlar.
Sahi “Ferd”e ne oldu da, “birey”den söz ediyorsunuz. Neden “Anayasa Mahkemesine ferdi başvuru” değil de “Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru”, “Şahıs’a ne oldu, “Kişi”ye me oldu. Farkında mısınız Şahsiyetsiz ve kişiliksiz, “Münferid” olarak karar verebilen yaratılmış biyolojik insan yerine, üretilmiş, nesneleştirilmiş bir “varoluş” şeklinde tanımlanan algısına göre değişken ve akışkan bir cinsiyete sahip, din, ahlak ve gelenekten bağımsız, köksüz, ruhsuz genden diye tanımlanan bir Genom’a, canlı organizmaya indirgenmiş bir “TransHuman”la karşı karşıya kalıyoruz. Bakın, dini algıya dönüştürünce, algınızı yönetenler, siz farkında olmadan dininizi de dönüştürüyorlar.
Bütün bunlar birer algı operasyonu.. “Namaz” nereden çıktı “Salad” vardı. “Savm” “Oruç”oldu. “Wudu” oldu abdest. Hatırlarsanız, Ramazan’ın adı “Şeker bayramı” olmuştur. Kurban da herhalde “Kebab bayramı” olurdu aynı mantıkla. Hac, zaten din turizmi. Turlayıp geliyorsunuz işte. Fiili durum bu. Yoksa çoğu kimse Haacer, İsmail, İbrahim olup dönmüyoruz.. 7 yıldızlı otellerde konaklayan “Hacer”(!?)lerle dolu çevremiz bugün, boyacı küpünden çıkmış, “Helal” şampanya içen..
Tekrar söylüyorum: “Din algı” değil, algı “aldanma”yı da beraberinde getirir. Bu oyunla insanlar din ve devlet üzerinden sürüleştiriliyorlar. Resmi din öğretici ve FETÖ. Tipi cemaat bunun en. Güzel örneği.. “Moda” da bir algı yönetimi değil mi. Yırtık pantolonu anne-babalar, oğullarına ve kızlarına ikna edemezdi. Ama oldu. Modacılar, onlara ailelerinden daha yakın artık media üzerinden. Çocuklarınızı çaldılar, farkında mısınız. Siz onların bedenlerine sahipsiniz, akılları başka vadilerde dolaşıyor. Onlar bugün “ölü canlar”. Yarın birer cinayet makinasına dönüştürülüp “Mel’un canlara” dönüştürülebilir. Artık dağa kaçırılmalarına, fuhuş pazarında satılmalarına gerek yok, ellerindeki cep telefonları ve tabletler üzerinden dağ da, fuhuş pazarı da, kumarhane de onlara bir TIK ötede. NESNElerarası iletişimin NESNEsi olan BİREY’ler artık insan değil, bundan böyle onlar SİBORG, GENOM, KLONOİD olarak anılacaklar.
İtibar edilen, muteber olan şeyler değişti. PR uzmanları “İtibardan tasarruf edilmeyeceğini” öğütlüyorlar müşterilerine. Onu bir israf, kibirlenme, böbürlenme olarak görmüyorlar. Oysa bizim geleneğimizde “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” derlerdi. Bunun aksi “Münafıklık”tı. “İkiyüzlülük”tü. Tevazu esastı, Kibir lanetlenmişti. Tanrı Kıral Janus, bir yüzü sağa, şehirde yaşayanlara, bir yüzü sola şehirden çıkanlara bakar. O iki yüzlü bir Roma tanrısıdır. Onların tanrıları bile iki yüzlüdür. Hakikatin tek yüzü var. Gerçek çok yüzlü olabilir. Biz o çokluk içinden TEK olanı ararız, Curuf’tan altını arayan, cevheri arayan bir madenci gibi.
Biz Hakikata gerçeğin basamaklarından yükseliriz.
Ahlak ile “Moral”, ya da “etik”, deontoloji aynı şey değil. Ahlak yaratılışla ilgili, yaratıcının iradesi içinde rızasına yönelmek için gerekli olan özellikleri ifade eder. İslam dışında Hakikat anlamda “Din” yoktur. Onlarınki Religio’dur. Beşeridir. Tanrıya beşeri anlamda bir yönelişi, saygıyı ifade eder. Seküler’dir. Ritüel, seramoni’lerden sembol’lerden oluşan İkonografiler ve MİT’lerle açıklanmaya çalışılan bir dünya ve gelecek algısına dayanır. “RIGHT” HAK demek değildir. RİGHT Beşeri bir sağ duyu, sezgisel bir erdem arayışını ifade eder.
HİJYEN aslında Temizlik tanrısı’nın adı. Peki niye HADES’ten taharet ve NECASET’ten taharet den söz etmiyoruz. Dezenfekte ederken aslında tabiatı kirletiyoruz. Evlerimiz Dezenfektan’larla dolu.
Maalesef, Din, tarih herşey algı oldu. Algı “karşılıksız çek” gibidir. Var sandığınız bir yokluk, moda tabiri “artırılmış sanal gerçeklik”. Ya da DeepFake, yani “Derin aldanma/aldatma”. Gerçek hayatta karşılığı olmayan bir dine artık inanmayan gençle Deist oluyor, Agnostik oluyor, Ateist oluyor. Hatta Satanist oluyor. Ahlak’ın da içi boşaltıldı, “Etik”, “Moral”, “Norm” oldu. “Normal” derken aslında Norm’a uygun diyorsunuz. O Norm neyse, kim oluşturuyorsa o Norm’u. Moda’da öyle, Standart’da. Sertifikalı tohum diye bir Standart oluşturuluyor mesela. Bunlar her zaman tümü ile yanlış şeyler olmasa da, sonunda içinde batıl olan şeylerle, ıslah edici gözüken şeylerin arkasına saklanarak yanlışlardan oluşan bir ağın için hapsediliyor insanlık. Bugün çevrecilik üzerinden geliyorlar, dün sağlık diye, CoVID, mRNA diye geldiler. Maske, PVR diye geldiler. Bu gün sağlıkta herkese antibiyotik, herkese aşı, herkese MR tavsiye ediyorlar.
Siz Dezenfektan ve Hijyen için Deterjan ve diğer temizlik malzemeleri kullanıyorsunuz değil mi? Bunlar da petrokimya ürünü değil mi? Sonuçta sizin bulaşığınızı, çamaşırınızı temizlediğinizi zannederken, hava, su, toprağı zehirlemiyorlar mı?. Algı operasyonu ile aslında, insanlar nasıl aldatılıyor. Mesela elektrikli otomobillerde fosil yakıt kullanmıyorsunuz ama, elektrik kullanıyorsunuz. Elektiriği de stoklamanız gerekiyor. Pil üretimi, madenciliğinden pil üretimine korkunç bir şekilde çevreyi kirletiyorsunuz ve yine enerji gerektiriyor. Enerjiyi rüzgar ve güneşle üretiyoruz deseniz, onların üretiminin de bir maliyeti var. Yine o enerjiyi regüle hale getirmek için yöne pil kullanıyorsunuz. Rüzgar enerjisinde yere yakın rüzgarı engelliyorsunuz, Bu da bitkilerin tozlaşması ya da hava hareketini engelliyor. Canlı flora üzerinde inanılmaz bir etkiye sahip. Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, bunların regülasyonu için stoklanmasının çevreye maliyetini düşünen var mı?
Otomobil örneğine dönecek olursak, pile enerji yükleme sırasında ve stok’dan enerji kullanımında, %50’ye yakın enerji kaybı var. Bu da iki katı enerji tüketimi anlamına geliyor. Bu da hem israf, hem maliyet. Hem çevreye verilen zarar sözkonusu. Ciddi anlamda bir elektro manyetik kirlenme sözkonusu ama kimse bunu konuşmuyor nedense. Bu da enerji tüketimindeki bu artış, enerjiye talebi artırıyor. Sonunda bu döndü sizi bir anda kaçtığınızı sandığınız şeyin önüne atıyor. Yılan kuyruğunu ısırıyor. Ama siz bunu ekonomi ve konfor zannediyorsunuz. Çünkü bu teknolojiye teşvik ve vergi muafiyeti uygulanarak cazip hale getiriliyor. Oysa ayrıca bu konuda kamu gelir kaybına uğruyor, bu da dolaylı olarak size vergi olarak geri dönüyor.
Bakın, Tarihten örnek verecek olursak, Ne Anadolun’un fethi, ne İstanbul’un fetni, ne Çanakkale savaşı ve ne de Kurtuluş savaşı bize anlatılan gibi değil. Birileri kendi siyasetine meşruiyet kazandırmak için Tarihi övgü ya da sövgü kitabına dönüştürüyor. Tarihi Hainler ve kahramanlar üzerinden okuturken kendileri Kahraman, karşı taraftakiler hain oluyor. Bu fasid daireden çıkmadan gerçeği göremeyeceğiz. Bu “Toplum mühendisleri” büyük ölçüde Şeytanın askerleridir. Onların çoğu efendilerine hizmet ediyor, Hakkı batıl, batılı hak gösteriyorlar. Onlar kahramanları hain, hainleri kahraman gösterebiliyorlar. Aldatanlar bizden değildir. Onun için Müslümanlar, günde en az 40 kez “Ya Rab bize Hakkı Hak, batılı batıl göster, Hak’da toplanmamızı nasib et” diye dua ederler.
Ama sonra da giderler Kendi lider, örgütlerini haklı göstermek için gerçekleri tersyüz ederler. Çünkü onlar, siyasi ve dini liderlerini İLAH ve RAB edinmektedirler. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, Haklıdan yana zalime karşı durmak yerine, hem kendilerine yakın gördüklerinden yana ve onlara karşı olanın karşısında durmaktadırlar. Oysa gerçek mü’minler, sözü dinler, doğrusuna destek verir, yanlışına karşı çıkarlar. Bir iş konusunda da böyle davranırlar. Bir kavme/topluluğa olan dostlukları ya da düşmanlıkları onları bu tavrından geri çeviremez.
Bu gün bu Şeytanın vekil harçları İpnoz, BioRezonans, subliminal mesaj, propoganda için PR/Halkla İlişkiler uzmanları kendi kadrolarını ve siyasetlerini deterjan reklamı gibi reklam ediyorlar. Kendi adamlarını methetmekte, rakiplerini zemmetmekte sınır tanımıyorlar. Eğitim müfredatları da zaten buna uygun. Maarif, yani irfan sahibi münevver şahsiyetler yetiştirmiyoruz. Çoğu “Kitap yüklü eşek”! Düşünmüyorlar, akletmiyorlar. Hak ile batılı; gerçek ile gerçek dışı olanı, Hakikati; doğru ile yanlışı; güzel ile çirkini ayırt edecek, bilgi, zeka ve sezgi gücüne sahip değil bu gençlerin çoğu. Hatta, tam da, “Cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür” denilen türden, Bilgi sahibi olmadan kanaat sahibi olan, şakşakçı, “Trol” denilen cinsten bir nesil geliyor.
Bakın, Allah (cc) bizi tearüf edebilelim (bilelim-bilişelim) diye kabileler halinde yarattı. Ama biz bu farklılıklarımızı işte bu sebeble düşmanlığa dönüştürüyoruz. Çünkü herkes tarafı olduğu takımın amigoluğunu adeta kendisi için meslek edinmiş durumda. Bakın, bize batıyı nasıl tanıtmışlardı. Gerçek şimdi gün gibi ortaya çıktı. O insan haklarından söz edenlerin vahşi yüzlerini gördük. Ama bunu görmemiz içi n kaç nesil geçti!? Hani istişare ve şura yapacaktık. Hani başkaları hakkında gelen bilgileri tahkik etmeden yaymayacak ve o bilgilere itibar etmeyecektik! Propogandistlerin propogandalarına kapılacak olursanız varacağız yer, kaçtığınızı zannettiğiniz yer olacaktır.
Şeytanın vaizleri, büyülü sözlerle, Ağlarına düşürdükleri kurbanları, Allaha isyan ettirip, fuhuş, uyuşturucu bataklığında Allah’a isyan ettirip kendine kul ediniyorlar ve onları cehenneme göndermek intihara ya da cinayete zorluyorlar. Kendi zanlarını hakikatmiş gibi gösteren toplum mühedislerinin şerrinden Allaha sığınalım. Selam ve dua ile.
Abdurrahman Dilipak
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-