islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4915
EURO
36,2365
ALTIN
2.952,64
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

İsrailoğullarının Üstünlük İddiası

İsrailoğullarının Üstünlük İddiası
17 Ekim 2024 09:35
A+
A-

Siyonist İsrail’in sürdürdüğü işgal, etnik arındırma, koloniyalizm ve soykırıma dini bir dayanak ararken, başvurduğu referanslardan biri Tevrat’ın onları diğer beşer topluluklarına göre “seçilmiş halk” olarak tarif etmesi veya daha düz bir ifade ile, Tanrı’nın kendilerini diğer insanlara göre ayrıcalıklı kavim olarak seçtiğini iddia etmeleridir. Pek açıklamak istemedikleri varlık hiyerarşisine göre en alt mertebede cisimler, sonra bitkiler, hayvanlar ve insanlar sıralanır. İsrailoğulları insan ile Tanrı arasındaki mertebede yer alırlar, yani diğer insanların tümünden üstündürler.

Bu iddianın doğruluğunu Kur’an, selim akıl ve temiz fıtrat/vicdan perspektifinden kritik etmek gerekir. Kısmet olursa birkaç yazıda bunu yapmaya çalışacağız.

Önce Kur’an-ı Kerim’de konuyla ilgili ayete bakalım:

Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi ve sizi (bir dönem) âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.” (2/ Bakara, 47)

Şevkani, İsrailoğullarına verilen nimetin onları baskıdan, Firavun’a kul ca köle olmaktan kurtarması; çölde suya kavuşturması, onlara bıldırcın eti ve helva indirmesi; “üstünlük” verilmesi ise krallık, nübüvvet ve kitap verilmesi olduğunu söyler.

Bu üstünlük mutlak mı, şarta bağlı mı, dönemsel mi, yoksa sadece İsrailoğullarına verilmiş ebedi bir imtiyaz mı?

Bazı tefsirciler bu üstünlüğün kavmin Hz. İbrahim’in soyundan gelişleriyle ilgili olduğunu düşünmektedirler. Fakat bu pek ikna edici görünmüyor. Öyle olsaydı, aynı sıfat Müslümanlar için de söz konusu olurdu, çünkü onlar da Hz. İbrahim’in ilk oğlu Hz. İsmail’den gelmektedirler. En azından bu nispet başka ırktan Müslümanlar için olmasa bile Araplar için kolaylıkla nispet edilebilirdi. Hz. İshak’ın özgür Sara’dan, Hz. İsmail’in cariye Hacer’den gelmiş olması üstünlük kriteri sayılacaksa, bu da tevhidin ruhuna aykırıdır, zira tevhid nokta-i nazarından Allah katında yegâne üstünlük “takva”dır (49/Hucurat, 13); bütün kavimler ve ırklar Allah’ın beşeriyetin zengin bahçesinde tezahür eden ayetleridir.

Yahudi kaynakları söz konusu üstünlüğün Tevrat’ın (Tora) verilişi ve öğretilmesi göreviyle ilişkili olduğunu söyler: Açıklamaları şöyle:

“Tora yaratılış planının yansımasıdır. Ve Tora öğrenimi bu planın özünün kavranması anlamına gelir. ‘Eğer gündüz ve gece (boyu yerine getirilen) Antlaşmam (=Tora öğrenimi) olmasaydı göklerin ve yeryüzünün kanunlarını koymazdım’. (Yirmeyau 33: 25.) Torayı Tanrı’dan doğrudan almak, onun direktiflerini yerine getirmekle yükümlü kılınma ve dünyevi var oluşun en karanlık köşelerindeki kutsiyet kıvılcımlarını keşfetme ayrıcalığı Bene Yisrael’e (Beni İsrail/İsrailoğulları) tanınmıştır. Böylelikle Tora ve Yisrael yaratılışın iki ayrılmaz amacı haline gelmişlerdir. “Yahudilerin seçilmiş halk oldukları” konusu özellikle Yahudi karşıtları tarafından fazlasıyla çarpıtılmıştır. Yahudiler kendilerini hiçbir zaman insanüstü birer varlık dünyanın hâkimleri ya da benzeri sıfatlarla tanımlamamışlardır. Yahudiler Tanrı’nın kendilerine bizzat hitap etmesi ve Tora’yı vermesi ile belirli bir ayrıcalığa sahip oldukları tarihi bir gerçektir. Bu açıdan bakıldığında Yahudiler seçilmiştirler.  Tanrı bu konuda şöyle demektedir: ‘Ve siz benim için bir Koenler krallığı ve kutsal bir halk olacaksınız’ (Şemot 19:6). Bene-Yisrael içinde, Koenlerin görevi Tanrı ile halk arasındaki bağlantıyı sağlamak, Bet-Amikdaş’taki kutsal hizmeti gerçekleştirmek ve en önemlisi halkı eğitmekti. Yahudilerin dünyanın diğer halklarla olması beklenen ilişkisi de bu şekilde gerçekleşmelidir. Kutsal bir halk olarak Tanrı’nın varlığını dünyada hissettirmeli, diğer uluslara Tanrı’yı tanıtmalı ve kutsiyet konularında rehberlik görevini üstlenmelidir. Yahudi bir ‘öğretmen’ olarak seçilmiştir. Yahudilik’teki ‘seçilmişlik’ kavramı budur ve daha fazlası değildir. Yahudilerin bu görevi tarih boyunca aktif ya da pasif olarak yerine getirmişler ve dünya bugünkü Tanrı bilincine ulaşmıştır.” (Türkçe Çeviri ve Açıklamalarıyla Tora ve Aftara, 1. Kitap, Önsöz, İstanbul, 2002).

Tora’nın verilmesi ve öğretilmesi eğer üstünlüğün sebebi ise, bu üstünlük bir “tercih” dolayısıyla verilmiştir.

Kur’an’daki kullanımı itibariyle “tafdil”in anlamlarından biri “tercih etmek, seçmek”tir. Şevkani, Al-i İmran, 33. ayete atıfta bulunarak yüce Allah’ın “Âdem’i, Nuh’u, İbrahim’i ve İmran ailesini âlemlere seçtiğini” belirtmektedir. Bu demektir ki, söz konusu tafdil, İshak’tan önce ilk insan Ademe ve İkinci Adem Nuh’a ve çocuklarına verilmiştir. Verilen şey ırk/etnisite değil, başka bir şeydir.

Buna göre biri diğerine tercih edildiğinde veya öne çıkarıldığında, o kişi veya şey tafdil edilmiş olur. Elbette tercih eden aynı zamanda tercih ettiğine görece bir “üstünlük” de vermiş olur. Mesela Kur’an, tafdil kelimesini kullanarak “peygamberlerin (2/Bakara, 253) veya meyvelerin birbirine üstün olduklarını (13/Ra’d, 4)” belirtir. Burada dikkat edilmesi gereken hususun, o gün yani o tarihi zamanlar için Allah, kendi mesajını öğretmek üzere peygamberleri İsrailoğullarından seçip göndermiştir.

“Alemler” de henüz dünyanın dört köşesine dağılmamış, bugün Ortadoğu dediğimiz belli bir coğrafyada yaşayan insan topluluklarıhdan (aşiretler, kabileler, kavimler) ibarettir. Büyük peygamberlerin ve dinlerin bu bölgede ortaya çıkmasının izahı da dünya nüfusunun bu tarihlerde gayet az olması ve bu bölgede toplanmış olmasıdır. Düşünün, 1750 yılında bile dünya nüfusu 500 milyon cevarında ide, muhtemelen Hz. İbrahim döneminde nüfus birkaç yüzbini bulur veya bulmazdı. Bu belli coğrafyada az bir beşer topluluklarına İbrahim aleyhisselamın soyundan gelenlerin (esbat) tevhidi ve Şeriat’ı öğretmekle görevlendirilmeleri, onlara diğerlerine göre bir fazilet-ilave misyon ve onur kazandırır ki, bunun ırkla ilgisi yoktur.

Kim bu misyonu layıkıyla yerine getirirse tafdile o hak kazanır, kimse bunu kendi ırkının veya kavminin tekeli altına alamaz,

Şu halde Yakup aleyhisselamdan başlamak üzere İsrailoğullarına tanınan üstünlük, aralarında yaşadıkları Kıpti, Ken’ani veya başka putperest toplumlara göre içlerinden peygamberlerin çıkması ve onlara vahiylerin indirilmesidir. Nitekim sûrenin 124. ayetinde anlatıldığı üzere Hz. İbrahim, aldığı buyrukları yani ilahi emir ve yasakları tam olarak yerine getirince yüce Allah onu insanlara “imam/önder” seçti, o soyundan olanların da önder seçilmesini isteyince, Allah zalimlerin ahdine erişmeyeceğini belirtti: “Hani Rabbi, İbrahim’i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim’e): “Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım” dedi. (İbrahim) “Ya soyumdan olanlar?” deyince (Allah:) “Zalimler benim ahdime erişemez” dedi” (2/124).

Bundan anlıyoruz ki, tercihin mesnet teşkil ettiği üstünlük (fazl) Tevrat’ın indirilmesi ve öğretilmesi; ilahi hükümlere riayet, hak, hakkaniyet ve adaletin tesis edilmesidir. Bunlara riayet etmeyen soyundan veya geçmişinden dolayı “üstün veya önder” olamaz.

Ancak yüce Allah mesajı kesmemiş, İsrailoğulları peygamberleriyle de sınırlandırmamıştır. Allah nübüvveti dilediğine verir, dilediğini kendine elçi olarak seçer. Bu O’nun fazl-u keremi ve ihsanıdır. Bunun ırk üstünlüğüne veya seçilmiş kavim/halk fikrine mesnet teşkil etmesi düşünülemez. O gün bu nimeti İsrailoğullarına veren Allah, 622’de Arapların içinden seçtiği Hz. Muhammed (s.a.)’e vermiştir. Yahudilerin Hz. Peygamber’e şiddetle muhalefet etmelerinin bir sebebi de kendi dünyalarında nübüvveti temellük etmiş olmalarıdır ki, sırf bu yüzden sanki kendi takdiri ve tercihiymiş gibi vahyi Hz. Peygamber’e getiren Cibril’e husumet beslerlerdi. (Bkz.2/97.)

Tevrat’ın ne kadar layıkıyla öğretildiği, hükümlerine riayet edildiği belli. Hatırlanması gereken husus şu ki, İlahi mesaj Tevrat’la sona ermiş değildir. Tevrat’tan sonra Zebur, İncil ve Kur’an da indirilmiştir. İsmi geçmeyen nice peygambere sahife indirilmiş olması da hesaba katılmalıdır. İncil Tevrat’ı; Kur’an da İncil, Tevrat ve diğer indirilmiş sahifeleri dışlamaz, aksine teyit eder, hariçten ve insan eliyle Allah kelamına karışmış unsurları ayıklayıp asıllarına irca eder ve İlahi mesajı kemale erdirir. Şu halde İsrailoğullarına verilmiş üstünlüğün tarihin bir dönemiyle sınırlı olduğunu söylemek mümkün. Mukatil bin Süleyman “âlemler” terimini açıklarken, beş ayrı anlamından birinin, “belli bir zamanda yaşayan insanlar” olduğunu söyler ve buna “İsrailoğullarının üstün kılındığı insan nesilleri”ni örnek gösterir. Kurtubi de, buradaki “âlemler”in çağdaşları olan insanlara atıf olduğunu, her dönemin insan nesillerine “âlem” denildiğini belirtir.

Buna rağmen İsrailoğullarına verilen “üstünlük” mutlak mıdır, mukayyet midir? Bu sorunun cevabını sonraki yazımızda aramaya çalışacağız.

Ali Bulaç

MİRATHABER.COM -YOUTUBE- 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.