Lübnan’da İnsani Kriz: İsrail’in Demografik Mühendislik Politikaları ve Bölgesel Sonuçları
Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Talha İsmail Duman, İsrail’in Lübnan’da yürüttüğü operasyonlar sonucunda ortaya çıkan insani krizi ve bunun demografik mühendislik amacı taşıyan bir strateji olduğunu değerlendirdi.
Dr. Duman, İsrail’in Gazze’de devam eden soykırımının yanı sıra Lübnan’da sınır bölgelerinde sivil halkı hedef alan saldırılarla “insansızlaştırma” politikası yürüttüğünü ifade etti. Güney Lübnan’da yoğunlaşan bu saldırılar sonucunda yüz binlerce kişinin iç göçle Beyrut ve kuzey bölgelere sığınmak zorunda kaldığını belirten Duman, İsrail’in bu stratejiyi Lübnan’ın demografik yapısını değiştirme amacıyla kullandığına dikkat çekti.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından yapılan açıklamalarda, bu insani kriz bağlamında her gün yüz binlerce kişinin temel gıda ve sağlık hizmetlerine erişimde büyük zorluk yaşadığı ifade ediliyor. Dr. Duman’a göre, İsrail’in Güney Lübnan’daki bu saldırıları, ülkede mezhep temelli çatışmaları ve toplumsal ayrışmayı derinleştirme riski taşıyor. Lübnan’daki insani krizin giderek derinleştiğini belirten Duman, bu sürecin devam etmesinin Lübnan’ın kırılgan yapısını daha savunmasız hale getirebileceği uyarısında bulundu.
İsrail’in Güney Lübnan’daki saldırıları, ülkede geniş çaplı bir insani kriz doğurdu. Özellikle Lübnan’ın güney sınırında yoğunlaşan saldırılar, bölgedeki halkın güvenli bir yaşam arayışıyla kuzeye ve Beyrut’a doğru göç etmesine neden oldu. Bu iç göç, ülke nüfusunun dörtte birini etkilerken, güvenli alan arayışındaki insanlar sokaklarda, camilerde ve okullarda barınmak zorunda kaldılar. Yaklaşık 1 milyon 200 bin kişi saldırılardan doğrudan etkilenirken, bunlardan 500 bin kişi Suriye’ye geçti. Lübnan’da kalanlar ise zor koşullarda hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) ve Dünya Gıda Programı (WFP), Lübnan’daki insani durumun ciddi bir felakete dönüştüğünü vurgularken, her gün 200 bin kişinin gıda ihtiyaçlarının karşılanması gerekliliğine dikkat çekiyor. Özellikle yerinden edilen 400 bin çocuğun eğitimsiz ve güvencesiz bir şekilde yaşama zorlanması, gelecekte “kayıp nesil” riskini ortaya koyuyor.
İsrail’in Lübnan’da sürdürdüğü saldırıların yalnızca askeri tehditlere yönelik olmadığı, aynı zamanda demografik yapıyı değiştirme amacı taşıdığı öne sürülüyor. İsrail, Güney Lübnan’da halkı göçe zorlayarak “askeri tehditten arındırılmış” bölgeler yaratmayı hedefliyor. Ancak, yerinden edilen halkın büyük kısmının Şii Müslümanlar olması, Lübnan’daki din ve mezhep dengelerini ciddi şekilde sarsıyor. İsrail’in bu göç dalgasını demografik mühendislik aracı olarak kullanarak Lübnan içindeki etnik ve dini gruplar arasındaki tansiyonu yükseltmek istediği düşünülüyor.
Bu demografik değişim sürecinde, Güney Lübnan’daki göç dalgasının Batı yanlısı Hristiyan topluluklar ve diğer mezheplerle uzun süreli bir gerginliğe dönüşme potansiyeli taşıdığı ifade ediliyor. Mezhep temelli siyasi dengeye dayalı Lübnan siyasetinde, demografik yapının bu ölçüde sarsılması, toplumsal uyumu daha da kırılgan hale getirebilir ve uzun vadeli iç çatışmaların fitilini ateşleyebilir.
Lübnan’daki mezhepsel hassasiyetleri dikkate alarak saldırı stratejisini yürüten İsrail, özellikle Şii nüfusun göçüyle ülke içindeki demografik dengeyi bozmayı hedefliyor. Bu göç hareketi, mezhepsel temellere dayalı Lübnan siyasetinde büyük bir baskı oluşturuyor ve Hristiyan ve Sünni topluluklarla Şii topluluklar arasında gerilim yaratıyor. Bu tür bir iç çatışmanın, Lübnan’ın kırılgan siyasi yapısını daha da sarsarak dış müdahalelere açık hale getireceği öngörülüyor.
Din ve mezhep farklılıklarının gerilim yaratması, Lübnan’ın ekonomik ve siyasi sorunlarını derinleştirebilir. İsrail, bu göçle hem Lübnan’ı zayıflatmayı hem de güney sınırındaki direniş gruplarını etkisizleştirmeyi hedefliyor. Ayrıca, Güney Lübnan’daki potansiyel yerleşim noktalarını bombalayarak Lübnan halkını daha kuzeye yönlendiren İsrail, bölgenin insansızlaştırılmasını hızlandırıyor.
Lübnan’da yerinden edilen halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak giderek zorlaşıyor. İsrail’in sivil altyapıya yönelik saldırıları sonucunda, başta su ve elektrik olmak üzere temel hizmetlerin sağlanması imkansız hale gelmiş durumda. Lübnan’ın sınırlı kaynakları, yaklaşık 1,5 milyon Suriyeli mültecinin ardından yeni bir göç dalgasını karşılamakta zorlanıyor. Yetersiz altyapı, ekonomik kriz ve siyasi istikrarsızlık, Lübnan halkının yaşam koşullarını daha da zorlaştırıyor. Birçok Lübnanlı için, Avrupa’ya tehlikeli yollarla göç etmek artık daha cazip bir seçenek haline gelmiş durumda.
2015’te Libya’dan Avrupa’ya yaşanan göç dalgasına benzer bir şekilde Akdeniz üzerinden kaçak yollarla Avrupa’ya ulaşmak isteyenlerin sayısı artıyor. Ancak bu tür yolculuklar, birçok insanın denizlerde hayatını kaybetmesine neden olabilir. Lübnan’da altyapı eksiklikleri ve ekonomik çıkmazlar, göç dalgasını hızlandıran etmenler arasında.
İsrail saldırılarıyla başlayan iç göç, Lübnan’da yeni ve daha derin bir insani krizle sonuçlanma riski taşıyor. 2019’dan bu yana ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkla boğuşan Lübnan, şimdi de bu insani krizle daha savunmasız bir hale geldi. UNICEF ve WFP gibi kuruluşların yardımları geçici çözümler sunsa da, bölgedeki göç ve yerinden edilme sorunlarının kalıcı etkiler yaratması muhtemel. Lübnan halkı, kendi topraklarında yaşam mücadelesi verirken, uzun vadede ülkenin sosyal yapısının ve siyasi dengelerinin daha büyük kaoslara sürüklenme tehlikesi bulunuyor.
Bu bağlamda, uluslararası toplumun ve bölgesel aktörlerin Lübnan’daki krize acil bir şekilde çözüm bulması büyük önem taşıyor. İsrail’in Lübnan üzerindeki baskısı, yalnızca Lübnan halkını değil, bölgedeki diğer ülkeleri de etkileme kapasitesine sahip. Lübnan’ın bu krizden çıkabilmesi için ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan güçlü bir destek alması gerekiyor.
MİRATHABER.COM