6 Eylül 2024 günü Ayşenur Ezgi Eygi isminde bir hanım Filistin’de İsraillilerin her canlıya düzenledikleri saldırılara karşı zeytinlikleri korumak ve İsrail’in barbarlıklarını bütün dünyaya duyurmak üzere nöbet tutarken keskin nişancılar tarafından vurularak öldürüldü. Ayşenur, Amerikan vatandaşı Türk asıllı bir aktivistti.
Ayşenur’un nasıl şehit edildiğini kendisi gibi aktivist Rob Türkiye Times Haber Müdürü @timarbey’a şöyle anlatmaktadır:
“Biz, Nablus yakınlarındaki Beyta’da Filistinlilerin bir dua oturumuna katıldık. Bu oturumlar İsrail ordusu tarafından düzenli olarak saldırıya uğruyor. Daha önce burada 17 Filistinli öldürülmüştü. İbadet edenlerle birlikte alandan ayrılırken, İsrail ordusu hemen kalabalığa karşı göz yaşartıcı gaz kullanmaya başladı ve çatılarda keskin nişancılar gördük. Geri çekilmeye başladığımızda, gerçek mermilerle ateş etmeye başladılar.
Tepeden daha aşağıya doğru kaçtık ve bir zeytinliğe sığındık. Ordu, tepede bizden yaklaşık 200 metre uzakta kaldı ve Ayşenur, başka bir gönüllüyle birlikte yolun oldukça gerisinde, zeytinlikte duruyordu. Hiçbir şey yapmıyorlardı. Birkaç dakika sessizlik oldu.
Birden birkaç el silah sesi duyuldu ve biz zeytinlikte daha da geriye doğru eğilirken diğer gönüllünün yardım için bağırdığını duydum. Ayşe’nin yerde yattığını, kanadığını gördüm. Keskin nişancı tarafından başından vurulmuştu. Sağlık ekiplerini çağırdık, onu ambulansa koyduk ve Nablus hastanesine gitmek üzere bir taksi bulmak için bölgeden ayrıldık. Ayşe, hastaneye vardıktan kısa süre sonra hayatını kaybetti.
Ayşe, İsrail’in Filistinlilere karşı işlediği savaş suçlarını ve etnik temizliği gözlemlemek ve bunları açığa çıkarmak için Filistin’e gelmişti, böylece uluslararası toplumu harekete geçmeye zorlamayı amaçlıyordu. İsrail, bunu yaptığı için onu öldürdü.
Onun adıyla ve tüm uluslararası ve Filistinli şehitlerin anısına çalışmalarımıza devam edeceğiz. Filistin halkının mücadelesi için şimdiden çok şey yaptı ve adı, Filistin özgürlüğüne kavuşana dek yaşayacak.”
Daha önce de 16 Mart 2023’de Rachel Corrie da kendini önlerine attığı İsrail tankları tarafından ezilerek öldürülmüştü.
Bu satırları okurken, zihnime takılan soru şu oldu:
Rachel, Ayşenur ve benzerleri
Ayşenur, müslüman bir ailenin çocuğu, İslami usullere göre cenaze namazı da kılındı, yüce Allah katında şehit olduğunu düşünüyorum. Ancak bizim caimadan olmadığı da açık, İsrail’in zulmüne karşı çıkıyor, yerini, evini, işini gücünü terkedip Filistin’e geliyor, keskin nişancı katillerin hedefinde nöbet tutuyor.
7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de ve şimdi Lübnan’da işlenen katilam ve saldırılara karşı dinini ciddiye alan müslümanlardan başka, neredeyse her din ve felsefi görüşe sahip insanlar benzer kepkiler gösteriyorlar, bazı başkentlerde yüzbinler hatta milyonlar yürüyor, İsrail’i ve onun arsız destekçisi hükümetlerini protesto ediyorlar. Bunları da infial göstermeye sevkeden ana duygu aynıdır.
Bu duygu hiç şüphesiz vicdandır. Kişi, müslüman olmasa da vicdanı onu zulme, haksızlıklara, soykırıma, koloniyalizme, etnik arındırmaya, sivil yerleşim birimlerinin viraneye çevrilmesine, masum sivillerin, özellikle kadın ve çocuklarına öldürülmelerine karşı çıkmaya, tepki göstermeye sevkediyor.
Hak ve doğruluğun, adalet ve iyiliği köklerini ruhumuzun derinliklerinde bulma yetimizdir. Ve-ce-de’den gelen “vicdan” bir olay ve olgu karşısında fıtratımızda iki duygu uyanır. Eğer eyle iyi ise takdir ve destek, kötü ise tepki ve nefret.
Diyeceksiniz ki, fıtratta beliren bu iki duygunun aslı esası nedir? Derim ki Allah’ın bağışıdır.
Selim akıl gibi, temiz vicdan da ilahi bağıştır, yüce Allah vahyin tebliğiyle karşılaşmamış insanların ve bir sebepten dolayı yanlış ve tahrif edilmiş din formlarına karşı insanın yine de iyilik, hak ve adalet yanında tutum alması; zulüm ve batıl ve kötülük karşısında tepki-infial göstermesi için bu mi’yarı fıtratımıza yerleştirmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.), 610 yılında ilk defa Mekkelileri, aldığı vahyi tebliğ etmek üzere topladığında, vahiy aldığını söylemiş ama onlara bir sinema filmi gibi nasıl vaniy aldığını., Cebrail aleyhisselam ile mükalemesini göstermemişti. Onlar da bu olaya müşahid değildi. Ve esasında bununla da pek ilgilenmediler.
Zaman zaman ben de kendimi 610 yılında bir Mekkeli olarak Hz. Peygamber’in tebliğiyle karşılaşanların arasında olsaydım, diye düşünür ve sorardım: Ben ne yapardım? İyilik ve adaletin safında mı olur, kötülük ve zulüm safında mı olurdum?
Hz. Peygamber aldığı vahyi tebliğ ederken onların akıllarına ve vicdanlarına hitap etti. Selim akıl ve temiz vicdan sahibi olanlar hak ve adaletin, iyilik ve güzelliğin yanında yer aldı; akıllarını tutkularına esir edenler, vicdanlarını karartanlar reddetti.
Yüce Allah her kavme bir peygamber gönderdiği gibi, hangi coğrafyadan ve kavimden olursa olsun her insana da bir peygamber bahşeder ki, bu da selim akıl ve temiz vicdandır. Vahiy, işte bu ilahi bağış olan aklı kirlerinden kurtarıp akletmek, kararmış vicdanı özgürleştirmek üzere elçiler aracılığıyla insana tebliğ edilir.
Bu demektir ki laik-seküler ahlak yani din-dışı iyilik ve kötülük mi’yarı yoktur. Vahiy olmadan da insan iyinin ve kötünün ne olduğunu aklıyla ve vicdanıyla biliyorsa, ruhunda onu uyaran peygambere kulak veriyor demektir. Herşeyin kaynağı ilahidir.
Ayşenur kızımız da bu ilahi bağışla İsrail’in siyanosit katillerine karşı bedenini siper etti. Allah ecrini zayi etmez.
Ali Bulaç
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-