“Filistinli Çocukların Hayatı, Varil Başına Alınan 1,27 Dolardan Daha Değerlidir!”
AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin’in, Ceyhan boru hattından İsrail’e petrol sevkiyatına ilişkin yaptığı açıklamalar, bölgede devam eden insani kriz ve Filistin halkının yaşadığı zulüm bağlamında derin bir tartışmayı yeniden gündeme getirdi. “Petrolü İsrail’e göndermeme konusunda bize anlayış gösterdiler” ifadeleri, ticari anlaşmalara sadık kalmanın uluslararası etikle çatıştığı bir dönemi işaret ediyor. Ancak şu soru akıllardan çıkmıyor: Karşımızda uluslararası anlaşmaları hiçe sayan bir yapı varken, biz neden ticari anlaşmalara bu kadar bağlıyız?
İsrail’in Filistin’deki işgali, Birleşmiş Milletler kararlarını ve uluslararası hukuku defalarca ihlal etmesiyle bilinen bir mesele. Böylesine bir yapıya karşı, ticari kazançların öne sürülmesi, İslam ülkelerinin insani ve ahlaki sorumluluğunu gölgede bırakıyor. Petrol sevkiyatından alınan varil başına 1,27 dolarlık komisyon, Filistinli çocukların yaşamlarından daha değerli olabilir mi?
İsrail, enerji ihtiyacını büyük ölçüde dış kaynaklardan karşılıyor. Dolayısıyla İslam ülkelerinin petrol arzını kesmesi, İsrail’in politik ve askeri faaliyetlerini ciddi anlamda kısıtlayabilir. Ancak bu konuda etkili bir adım atılamaması, Müslüman ülkelerin dayanışma eksikliğini bir kez daha ortaya koyuyor. Bugün, İsrail’in uluslararası arenada pervasızca hareket etmesinin en büyük nedeni, ekonomik olarak güçlü bir desteğe sahip olmasıdır…
İslam ülkeleri, birlik olup İsrail’e petrol akışını durdurabilse, bu adım sadece ekonomik değil, aynı zamanda siyasi bir yaptırım olarak da büyük bir etki yaratacaktır. Ancak uluslararası ticari anlaşmaların bozulması riski ya da kısa vadeli ekonomik kaygılar, bu güçlü duruşun önünde sürekli bir engel olarak duruyor. Halbuki İsrail, hiçbir uluslararası anlaşmaya bağlı kalmıyor ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket ediyor. O halde Müslüman ülkelerin, insanlık ve mazlumların haklarını koruma adına bu ticari bağları sorgulaması gerekmez mi?
“Eğer bir bedeli varsa, ödenir” söylemi, meseleye yaklaşımın temelini oluşturmalıdır. Petrol sevkiyatını kesmek, belki ekonomik olarak bazı zorluklara yol açabilir. Ancak bu zorluk, Filistinli bir annenin çocuğunu kaybetmesinden, bir gencin hayatını kaybetmesinden daha büyük olabilir mi? Bugün ticari kazançları önceleyen bir anlayış, yarın insanlık vicdanında daha ağır bedeller ödemek zorunda kalabilir.
İslam, zulme karşı durmayı ve mazlumun yanında yer almayı emreder. İsrail gibi bir yapının zulmünü sürdürmesine katkıda bulunmak, dolaylı yoldan bu zulme ortak olmak anlamına gelir. Bu nedenle, ekonomik ve siyasi adımların atılmasında, ticari anlaşmaların ötesinde, vicdani ve insani sorumluluklar gözetilmelidir.
Müslüman ülkeler, bölgesel ve küresel konularda kendi çıkarlarını gözetmek yerine, Filistin gibi kanayan yaralara karşı ortak bir duruş sergilemelidir. Petrol arzını kesmek, sadece ekonomik bir hamle değil, aynı zamanda zulme karşı bir başkaldırı olarak tarih sahnesinde yerini alacaktır. Bu adım, mazlum coğrafyalar için bir umut ışığı olacak ve İslam ülkelerinin ahlaki üstünlüğünü gösterecektir.
Sonuç olarak, “Biz bu hattın varlığından onur duyuyoruz” ifadesi, ancak hakkaniyetle yapılan bir duruşla anlam kazanabilir. Filistinli çocukların geleceği, varil başına alınan komisyonlardan çok daha değerlidir. Bugün alınacak kararlar, mazlumun yanında mı, yoksa zulmün devamını sağlayan ticari sistemin yanında mı olduğumuzu gösterecektir…
MİRATHABER.COM