islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4916
EURO
36,2572
ALTIN
2.963,26
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Kazandığını Sanırken Kaybetmek

Kazandığını Sanırken Kaybetmek
14 Haziran 2019 11:37
A+
A-

Kazanç ve başarı, insan ve toplumun hedeflerine göre değişen bir kavramdır. Bir Kapitalistin başarısı, daha fazla kar etmek ve işini geliştirmektir. Bir Pozitivist’in başarısı ise, herşeyi maddi açıdan değerlendirmek ve maddi olayların birçok şeyi. yönlendirmesi ve düzenlemesini sağlamaktır. Bir Müslümanın başarısı ise, ahlaki değerler ile hayatı düzenlemektir.


Bütün bu bakış açıları içinde, kazanç ve başarıların; insan ve toplumların dünya görüşleri ölçüsünde anlam kazandığını bilmek durumundayız.
Biraz daha konuyu açarsak, yanlış bir yol ve metotla doğru bir amaca; doğru bir metot ile yanlış bir hedefe varılamayacağını bilmeli ve kendimizi yanıltmamalıyız.


İslam dünyası, farklı anlayış ve kültür ile kendine has bir medeniyet ortaya koymuş;  toplumlara kendi dünya görüşüne   uygun yaşama örnekleri sunmuştur.  Bu sistem, çok uzun bir tarih döneminde dünyanın birkaç kıtasında hükmünü sürdürmüş ve dünyanın rastlayamadığı adalet ve insanlık sahneleri yaşanmıştır.

Bu medeniyet, değer ve bilgi sistemini kaybettiğinden beri kendi varlığını ve gerçeğini bulamamanın dengesizliğini ve çözülüşünü yaşamaktadır.

Toplumların başına gelen  vahim gerçekler, kişi ve toplumun şuurlu davranışıyla kabul edilip, ona göre değerlendirdiğinde çok büyük bir kayıp sayılmayabilir. Çünkü her medeniyet ve toplumun gelişme dönemleri olduğu gibi, zayıflama dönemleri de olmaktadır. Bütün medeniyetler için geçerli bir durumdur bu.


Bu gerçeğe  rağmen, kendi medeniyet kültürüne ters anlayış ve kurumlaşma ile yüz yüze gelen toplumlar veya yönetici liderler, hatalı  yollar izlediklerinde kazandığını zannedip, fakat gerçekte kaybedenler olmaktadırlar.


Bir inanç, dünya görüşü ve kültürün, sadece söylem olarak varlığı; ya onun istismarı edildiğini veya kıymetinin anlaşılmamış olduğunu gösterir
. Çünkü, içi boş ve toplumun sıkıntı ve dertlerini çözmeye yönelik olmayan  görüşler ve sistemler, ancak onların uygulamaya geçmesiyle mana kazanabilir ve  değerli hale  gelebilirler.

Ayrıca  teoride kalan görüş ve anlayışlar,  belli bir fikre ve hareketlere inanan ve ona güven duyanların ümitlerini kaybetmesine sebep olur. Netice’de fikrin ve metodun geçersizliğine dair bir  kanaat hasıl olur ki, bu durum; ahlaki ve toplumsal idealin sonunu getirebilir.

Günümüzde, İslam; diğer dinlerden farklı olarak geniş bir sosyal ve siyasi ilişkiler kural ve değere sahip bir dünya görüşü olarak, birçok ideolojinin haince saldırısına muhatap olmaktadır. İslam toplumlarında  sömürgeciliğin fikri ve ahlaki  bozulmalara sebep olduğunu ve bu etkilerin, Müslüman insanın ruh ve zihin dünyasında çeşitli arızalar meydana getirdiği fark edilmektedir.  Bu durum, özgün ruh ve fikir oluşumlarını engellerken, kültürel  dirilişlere imkan verme konusunda yetersizlikler de meydana getirebilmektedir. Dolayısıyla Müslüman toplumlarda, kendi medeniyetinin ihtiyaç ve beklentilerine uygun gelişme ve çalışmalar konusunda zayıf bir ruh ve fikir hareketi ortaya çıkmaktadır.
Bu tür sosyolojik durumlarda, inanç ve bilgi sistemlerinin, kendini gerçekleştirememesini mazeret olarak öne sürüp, ilim ve kültür sahipleriyle çözüme giden  yolları paylaşma şuuru içinde olmayanlar, gerçekten büyük bir gafletin içerisine düşerler ve farkında olmadan büyük kayıplara imkan verebilirler. Fikir ve sistemlerin  karar mevkiinde bulunan bu tür kişiler, tarihi sorumlulukla yüz yüze gelmenin ızdırabını yaşamakla karşı karşıya kalabilirler.  Çünkü hiçbir hareket, kişilerle ayakta durmamış; ancak fikirlerin,  toplumun tüm kesimler tarafından paylaşılması ile  kökleşmiş ve  çözüme kavuşabilmiştir.  Lider kişilerin kendi etraflarında oluşturdukları “tek adamlık”, sadece belli bir disiplini oluşturmakta fayda sağlayabilir; fakat,  toplumsal bir gelişme ve idrak seviyesini  oluşturamaz.  Tarih boyunca karizmatik liderlik, zaman içinde. onlara güvenen kitlelerin de  maneviyat ve kendilerine olan güvenlerini önemli ölçüde sarsıcı  olmuş ve büyük atılımlara yol açamamıştır. Önemli olan, tüm toplum ve medeniyetin kitlelerce benimsenip, onların varlığı ile kendini gerçekleştirebilmesidir.

Prof. Dr. Sami ŞENER

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.