Deniz Yıldırım: Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne Tepki Kapalı Kapılar Arkasında Gizlenemez
Siyaset Bilimci Doç. Dr. Deniz Yıldırım, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne tepkinin gittikçe arttığından bahsederek, bu tepkinin kapalı kapılar ardına gizlenemeyeceğini söyledi. Yıldırım, “Erdoğan’ın Türkiye’ye döner dönmez milletvekillerini ve kabineyi toplaması, sorunun kapalı kapılar ardında konuşulsa bile saklanamayacağını gösteriyor. Ayrıca yeni parti girişimlerine karşı AKP’de iç güvensizlik var. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu ekipleri de sistem tartışmalarıyla geliyor. AKP aynı zamanda yeni parti girişimlerine karşı ‘Biz zaten sistemde değişiklik yapıyoruz, niye ayrılıyorsunuz? Eleştirilerinizi burada dile getirin’ diyorlar” dedi.
Herkes Alt Sistemi Tartışıyor Ama Sorun Üst Sistemde ve Toplumsal Yapımızda
İktidarın son İstanbul seçiminde aldığı yenilginin ardından Cumhurbaşkanlığı Yönetim Sistemine yönelik yeni tartışmalar, hemen her kesimde dillendirilmektedir. Tartışmalar daha çok parlamenter sistemi ve ‘tek adam rejimi’ olduğu iddiasıyla partili devlet başkanlık sistemi üzerine temerküz etmektedir. Şüphesiz bu tartışmalar, samimî ve iyi niyetli bir atmosferde ortak akıl çerçevesinde yapıldığı sürece faydalı olacaktır. Ancak sistem tartışmaları, üst sistemden bağımsız olarak değerlendirildiği sürece hangi sistem tercih edilirse edilsin, umduğumuz faydaları yine sağlamayacaktır. Çünkü asıl sorun, bahsedilen (alt) sistemde değil statükolaştırılmış üst sistemde ve sosyal yapımızdadır. İsterseniz ilk önce Türkiye bağlamında üst sistemin mahiyetini size kısaca anlatayım.
Türkiye’nin Üst Sistemi, 2 K’den Oluşmaktadır
Bir ülkenin en üst sistemi, ilgili toplumdaki üretim güçleri ve üretim ilişkileriyle din, hukuk, aile, eğitim gibi kurumların karşılıklı bağımlılık içinde oldukları yapıdır. Bu kurumların kendi aralarında medenî bir ortamda uzlaşarak, barış ve uyum içinde geçinebilmeleri, aslında o toplumun sağlıklı ve iyi işleyen bir üst sisteme sahip olduğunu göstermektedir. Cumhuriyet kurulduğundan beri bizler maalesef kendi içimizde barışı sağlayamadık. Bunun sebebi, Cumhuriyet ile birlikte kurulan siyasî ve iktisadî üst sistemin milletten referans almadan tesis edilmiş olmalıdır.
Bir ülkenin üst sistemini öğrenebilmeniz için ilk önce o ülkenin anayasasına bakmanız gerekmektedir. Türkiye’nin üst sistemi buna bağlı olarak iki K’den oluşmaktadır. İdeolojik/siyasî sistem itibariyle Kemalizm, iktisadî/finans sistemi itibariyle faize dayanan Kapitalizm. Sosyal hayatımızı en üst perdeden düzenleyen 2 K’den oluşan bu sistem, insanlarımızın ne sosyal barış/dayanışma içinde birlikte yaşamasını kolaylaştırmıştır, ne de refahlarının artmasını sağlayabilmiştir.
Türkiye’de hemen her 10 veya 20 yılda Kemalizm adına sivil siyasete şu veya bu şekilde askeri müdahale yapılmıştır. Toplum da Kemalizm çatısı altında millî birlik içinde yaşama imkânı bulamamıştır. Faizli kapitalist model de rantçılar hariç insanlarımızın maddî gelişimine ve dolayısıyla sosyal adalete katkı sağlayamamıştır. Üst sistemin güçlü olması demek, maddî ve manevî unsurlardan (değerlerden) meydana gelmiş bir sosyal modelin iyi işlemesi demektir. Var mı bizde böyle işlevsel bir model?
Üst sistemin güçlü olması demek, insanlar arası karşılıklı fiilî veya sembolik etkileşimlerden meydana gelmiş bir yapının ve iletişim ağının fonksiyonel ve sağlıklı olması demektir. İnsanlarımızın hem devlete, adalete, hem de birbirlerine ne kadar güven duydukları ortada. Bunun sebebi 2 K’den oluşan üst sistemden kaynaklanıyor olmasın?
İdeal bir üst sistemde kurumlar arası çatışma yerine sosyal diyalog hâkimdir, çalışma hayatı iş kanunu gibi düzenlemelerle insanîleştirilmiştir, sosyal hayatın sunduğu imkânlar ve fırsatlar çok geniş ve hayat kalitesi yüksektir, siyasî hayat kaos yerine istikrarı sağlayacak yapılara sahiptir, aile içi ilişkiler kuvvetlidir; dinî ve kültürel hakları kullanmak serbesttir; hukuk sistemi sosyal güvenlik haklarını koruma altına almıştır. Birbirleriyle uyumlu olan ve toplumun hemen bütünü tarafından kabul edilen sistemin bütün bu unsurları, toplumun sosyal refahını ve ferdî saadetini tesis etmenin şartlarını oluşturmaktadır.
Türkiye’nin Sosyal Yapısı, Gelişmeye Henüz Müsait Değildir
Sosyal yapı, insanların, sosyal işbirliği neticesinde meydana getirdikleri ve toplumun sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasî gelişimi ile birlikte gittikçe girift hâle gelen teşekküldür. Bir başka ifadeyle sosyal yapı, sosyal ahlâk esaslarını, genelde gönüllü olarak paylaşan fertlerin, bunları sosyal hayatlarına aksettirmeleri neticesinde ortaya çıkan kurumsallaşmış bir yapıdır. Sosyal yapının güçlü olduğunu gösteren bazı somut emareler kısaca şunlardır:
Bir düşünelim. Üst ve alt sistemi güçlendiren bu unsurlar, sosyal yapımızda ne kadar yer almaktadır?
Ezcümle
Sistem tartışmaları yapılırken, lütfen alt sistem için kafa yorduğunuz kadar 2 K’den oluşan üst sistemin özellikleri üzerinde de objektif bir değerlendirmede bulunun. Üst sistem, aynen böyle kaldığı sürece alt sistemi istediğiniz kadar değiştirin veya dönüştürün. Göreceksiniz Türkiye’nin sorunları kronik bir şekilde ve hatta artı şoklarla artarak devam edecektir. Şu sorunun veya itirazın geleceğini tahmin ediyorum. Haydi Kapitalizmden ve ekonomiye aynı negatif sonuçlar doğuran liberalizmden vazgeçelim ama Kemalizm anayasamızda aynen kalsın.
Kendimizi aldatmayalım. Türkiye’de başta AK Parti ve ana muhalefet partisi CHP olmak üzere hemen bütün siyasî partiler, AB’ye tam üye olmak için çaba göstermektedir. Şunu burada açıkça ifade edeyim. AB’ye tam üye olabilmek için, anayasamızın her türlü ideolojiden arındırılması ve daha demokratik hâle getirilmesi gerekmektedir. “Biz AB’ye Kemalist bir anayasa ile gireriz” diyenler, yalan söylüyor. AB’nin bu husustaki tavrı ve şartı çok açıktır. O halde başta CHP olmak üzere üst sistemin bir parçası olan Kemalizm konusunu AK Partiden önce tartışmaya açmalı ve Batı endeksli daha demokratik bir anayasanın inşasının Atatürk’ün de ilkeleri arasında yer aldığını iddia etmelidir.
Diğer yandan sistem tartışmalarını direkt olarak ilgilendiren sosyal yapımızdaki olumsuz unsurların varlığı da kabul ederek, bir ülkenin kalkınmasında sağlıklı bir sosyal yapının şart olduğunu da kabul etmeliyiz. Bu bağlamda sosyal yapımızın gelişmeye açık hâle nasıl getirilebilir konusu üzerinde de fikir teatisinde bulunmalıyız. Toplumsal faydası yüksek olan sosyal yapı dinamiklerinin ve kontrol mekanizmalarının güçlendirilmesine yönelik yeni stratejilerine ihtiyaç vardır. Hangi alt sistemi uygularsak uygulayalım üst sistemin yanında sosyal yapımıza ait unsurlar üzerinde yapıcı gelişmeler sağlayamadığımız müddetçe bu ülke dünyada hiçbir zaman hak ettiği mevkide yer alamayacaktır.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi