Muhterem Mehmet Şevket Eygi merhumun vefat haberini veren dostlardan bazıları haberlerinde yine “hayatını kaybetti.” ifadesini kullandılar. Yahu güzel kardeşlerim birkaç defa söyledim size: Hiç vefat edenlere, bu dünyadan göçüp gidenlere, kabir tünelinden geçip ebedî hayata kavuşanlara “hayatını kaybetti” denilir mi? Denilmez. Çünkü ölüm, hayatı kaybetmek değildir; fani hayattan ebedî ve gerçek hayata kavuşmaktır. Gerek Kur’an[1][1] ve gerekse Peygamberimiz,[2][2] bu dünya hayatının bir oyun ve oyuncaktan ibaret olduğunu, gerçek hayatın ahiret hayatı olduğunu haber veriyorlar. Vefat eden biri için “hayatını kaybetti” demek, ahiretten haberi olmayanların sözü olabilir ancak. Halbuki ahirete imanı olan kâmil bir mümine göre ölüm:
Anne karnı kadar dar olan şu dünyadan, asıl vatana, öteki, hakiki ve geniş dünyaya doğmaktır.
Ölüm, ölümsüzlüğe kavuşmaktır.
Ölüm, şu dünyadaki imtihan zahmetinden ve hayat külfetinden bir paydostur.
Ölüm, eskiyen beden elbisesinden soyunmak, eskimeyen, hastalanmayan, yaşlanmayan yepyeni bir elbise ve yepyeni bir vücut giyinmektir.
Ölüm, asıl vatana gitmek için verilmiş bir terhis teskeresidir.
Ölüm, tam iman ve salih amel sahibi müminler için ebedî mutluluğa, ebedî cennete ve ebedî tatile bir sevkiyattır, bir akıştır.
Ölüm, dünyadaki dostlardan geçici bir firkat, bir ayrılış olsa da % 99 ahbabımızın ve yakın dostlarımızın gidip yerleştiği bir diyara uçmaktır. Kabir ise bir vuslat ve bir kavuşma kapısıdır.
Ölüm, dünya zindanından, cennet bahçelerine ve bostanlarına bir davettir ve bir seyahattir.
Ölüm, bu dünyada Allah’a ve Allah’ın dinine hizmetin karşılığı olan ödülü almak için gelmiş bir nöbettir, bir sıradır.
Mehmet Şevket Eygi gibi salih zatların vefatları vatan için, millet için, ümmet için bir kayıp olsa da kendileri için bir kayıp değil, yukarda arz ettiğim gibi bir kazançtır. Hamdolsun bizi bu imana sahip kılan Allah’a. Yoksa bu firkatlere, ayrılıklara anlam vermek, dayanmak mümkün olmayacaktı.
Bu sebeplerden dolayıdır ki, Müslüman, ölümden değil, ahirete imansız ve ibadetsiz gitmekten korkar.
Biri sordu:
Acaba Kur’an, insanoğlunun en büyük derdi olan ölüme bir çare bulmuş mudur?
Cevap verdim: Kur’an’a göre ölüm bir dert değil ki derman bulsun. Kur’an’a göre ölümün kendisi dermandır, nimettir, hayatın ta kendisidir. Onun içindir ki bir rivayette şöyle denilmiştir: “İnsanlar uykudadır. Öldükleri zaman uyanırlar.” Kur’an da diyor ki: “Siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Halbuki hayırlı ve sürekli olan hayat, ahiret hayatıdır.”[3][3]
Eğer böyle olmasaydı, alemlere rahmet gönderilmiş bir Peygamber, buradan alınır da ahirete gönderilir miydi? Merhum şair de:
“Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber,
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber.”[4][4] der miydi?
Yine biri sordu:
Hiç ölüm güzel olur mu? Gözümüzün önünde insan mezara konuyor, çürüyüp gidiyor.
Cevap verdim: Buğdayı da toprağa gömüyoruz. O da çürüyüp gidiyor. Gidiyor ama bir buğday birken yüz oluyor, başak oluyor. Hangi tohum ve çekirdek toprağa girdi de kayboldu? Şeyh Sa’di Şirazi ne güzel söylemiş:
“Toprağın gül bitirmesine şaşmayın. Düşünün oraya nice gül endamlılar girmiştir.” Bir buğday tanesini, gülün tohumunu, ağacın çekirdeğini toprağın altında zayi etmeyen Allah, Şevket Eygi gibi gül insanları zayi eder mi? Allah onlara, bütün şehitlerimize ve vefat edenlerimize rahmet eylesin. Asıl rahmete muhtaç olanlar, dünyada kalan bizleriz. Allah bizlere de merhametiyle muamele eylesin.
Evlenmek bir düğün olduğu gibi, imanı kâmil, ameli salih insanlar için ölüm de bir düğündür. Biri dünya evine giriş, diğeri de ahiret evine giriş. Biri fani sevgiliye kavuşma, diğeri Ebedî Sevgili’ye ve sevgililere kavuşma. İki düğünde de konvoy var. İki konvoyda da çılgınlığa ve çıldırmışlığa yer olmamalı. Konvoyun birinde insan, müteşekkir edalı olmalı, diğerinde de mütefekkir edalı olmalıdır. Birinde sevinç, şükür, teşekkür olmalı, diğerinde fikir, tefekkür ve ibret.
Ölüm bu olduktan sonra ölümden niye korkulsun ki?
Müslümanı ölüm değil, müstehcenlik, zina, içki, kumar, haksızlık, hırsızlık, yolsuzluk ve gayr-i meşru eğlenceler gibi günahlar öldürür. Yani bunlar onun dünya ve ahiret saadetini elinden alır. Bu günahlar gitgide insanı dinden imandan çıkarır, imansız ve Kur’an’sız bırakır ve onu ebedî cehennem mahkûmu yapar. Onun için dedik ve diyoruz ki Müslüman ölümden değil, yakasını, paçasını bu günahlara kaptırmaktan, bu günahlarla ahirete gitmekten korkmalıdır ve bu hayasızlıklardan uzak durmalıdır. Bunlarla kirlenmişse, derhal tevbe etmeli, namazı yoksa derhal namaza başlamalı, bir daha bu yanlışların semtine yanaşmamalıdır. Çünkü ölüm, her plandan, her programdan yakındır. Ansızın kapıyı çalabilir. Rabiatü’l-Edeviyye demiş ki: “Ölümden korkmuyorum. Azrail’in beni Allah’ın razı olmadığı bir eylemin içinde yakalamasından korkuyorum.”
Ben de bu korku ve endişe ile diyorum ki: Allahım, bana, bu makaleyi okuyan ve paylaşan kardeşlerime, sevenlerime ve sevdiklerime doğru yaşamalar, hüsn-ü hatimeler, şehadetli ölümler nasip eyle. Günah ve haramlardan kaçınma, iyilikler ve helallerle bütünleşme şuurunu elimizden alma. 15 Temmuz şehitlerine ve bütün şehitlerimize rahmetinle muamele eyle.
İstiklal ve İslam şairi Mehmet Akif Ersoy’un: “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” dediği gibi; ben de şöyle diyorum: Allah bu millete bir daha 15 Temmuz’lar yaşatmasın, devletimize ve milletimize zeval vermesin.
Dr. Vehbi KARAKAŞ
[5][1] Bkz, Ankebut, 29/64
[6][2] Bkz. Buhari, Rikak, 1
[7][3] Bkz. A’lâ, 87/16-17
[8][4] Necip Fazıl Kısakürek.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi