Sahabilerin hemen ekseriyeti, Peygamberimizin (sav) yaşadığı dönemde yoksullukla nasıl imtihan oldu iseler özellikle Halife Hz. Ömer’in devrinden sonra zenginliğin sosyal ve manevî sorumluluğunu da üstlenmiştir. Zengin sahabilerin beşerî ve toplumsal ilişkileri, toplumsal durumları ve dinî-manevî değerlere bağlı kalarak sergiledikleri faydalı hizmetleri, takdiri şayan ve örnek alınacak derecededir. Kıyamete kadar gelecek olan Müslüman nesiller için örnek teşkil eden sahabilerin zenginleri, bugünün zengin Müslümanları için bir rehber olmalıdır. Bu bağlamda zengin sahabilerin sosyal yönlerini daha yakından tanıyalım:
Sosyal Sorumluluk, Zenginliğin Vazgeçilmezlerindendir
Sahabilerin zenginlerinin hepsi de yüksek sorumluluk taşıyan özel şahsiyetlerdi. Bu durumu, üç boyutta ele alabiliriz:
1.) İnsanî Münasebetler Açısından Güçlü Olmaları: Zengin sahabiler, kendi dünyalarından (sorunlarından) ziyade başkalarının dertleriyle yakından ilgilenmek istediklerinden dolayı, güçlü bir sosyal diyalog ağına sahip olmuştur.
2.) Sosyal ve Manevî Statüleri Yüksek Olduğu Halde Mütevazı Olmaları: Varlıklı sahabiler, eriştikleri maddî zenginliklerinin yanında manevî yüceliklerini de her zaman koruyabilmiştir. Cömertliklerinin yanında alçak gönüllü olmalarından dolayı, toplumun en çok sevilen insanları arasında yer almışlardır.
3.) Yüksek Sorumluluk Sahibi Olmaları: Normatif boyutuyla sosyal olmak demek, kişilerin insanlara (özellikle muhtaçlara) karşı ahlâkî ve manevî sorumluluk taşımaları anlamına gelmektedir. Sosyal sorumluluk, toplumda yaşayan insanları sevmekle başlar. Bu yönüyle zengin sahabiler, toplumda yaşayan ve özellikle mağdur ve yoksul durumda olan insanlara karşı çok şefkatli ve diğerkâm olduklarını söyleyebiliriz. Nitekim Kuran-ı Kerim, başkalarının sosyal haklarını koruyanları şu şekilde övmektedir:
“Onlar öyle (yiğit, fedakâr, sosyal) kimselerdir ki, mallarında isteyen ve yoksun olanların haklarını kabul eder (ve onların haklarını bir tarafa) ayırır.” (Meâriç; 70/24-25).
Zengin sahabiler, malın emanetçisi olduklarına inanarak, tam da bu âyet doğrultusunda hareket etmiştir. Asrı-saadette yaşamış olan Müslümanların, sorumluluk bilinci içinde birbirleriyle sosyal dayanışma ve yardımlaşma içinde bulunmuşlar ise bu, özellikle zengin sahabilerin öncülüğünde ve cömertlikleri sayesinde gerçekleşmiştir.
Cömertlik, Zenginliğin Şanındandır
Sosyal mevki ve maddî durumları ne olursa olsun bütün sahabiler, topluma karşı kendilerini azamî derecede sosyal sorumlu hissederdi. Hem insanî, hem de toplumsal boyutuyla güzel işler yapma ve hayırda koşma noktasında her birisi çok azimli idi. Başkalarına hep faydalı olmak isteyen sosyal duyarlı sahabiler, kendi imkânları çerçevesinde hep bu çizgide hareket etmiş ve toplumun en hayırlıları arasında yer almıştır. Sahabilerin sosyal duyarlı olmaları, şüphesiz insanlığın en cömerdi olan Peygamberimizi (sav) örnek almalarından kaynaklanmaktadır.
Peygamberimizin (sav) sosyal içerikli tavsiyeleri de sahabilerin toplumsal sorunlara karşı daha bilinçli olmalarını sağlamıştır. Sadece şu hadis-i şerif bile, sosyal olmanın manevî avantajlarını açıkça göstermektedir: “Kim mümin bir kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa Allah da onun bir ihtiyacını karşılar. Kim Müslüman’ın bir sıkıntısını giderirse Allah da kıyamet gününde onun bir sıkıntısını giderir.” (Buhâri; Mezalim; 3).
Varlıklı sahabiler, cömertçe infakta bulundukları için, hem Allah’a, hem de onun mahlûkatına yakın olmuştur. Peygamberimiz (sav), cömert davranan insanları Cennete yakın ve Cehennemden uzak olacaklarını şu hadis-i şerifte belirtmiştir:
“Cömert, Allah’a yakın, insanlara yakın, cennete yakın; cehenneme uzaktır. Cimri, Allah’a uzak, insanlara uzak, cennete uzak; cehenneme yakındır.” (Tirmizî; Birr; 41).
Bazı sahabiler; cömertliklerini, malın bir kısmını verip bir kısmını da kendilerine bırakarak göstermiştir. Bazıları ise bazen bunun daha da ötesine giderek, çoğunu verip azını kendilerine saklayarak ortaya koyabilmiştir. Bazı isâr ruhlu sahabiler ise, daha da ileri giderek cömertliğin en yüksek seviyesine çıkıp başkalarını nefislerini tercih edip bütün malını mülkünü infak etmiştir.
Asıl yoksulluğun ve zenginliğin insanın gönül dünyasının körlüğü veya aydınlığı ile ilgili olduğunu, gönül zengini insanın ise gerek yoksulluğunda, gerekse zenginliğinde her zaman cömert olduğunu, ancak zenginleşmesinin artmasıyla birlikte kendisinin cömertliğinin de artacağını bizzat Resulullah (sav) bildirmektedir. Bu konuda sahabe Hz. Ebu Zer der ki:
“Resulullah (sav) bana sordu: ‘Ey Ebu Zer! Sence zenginlik mal çokluğu mudur?’ Ben de ‘Evet’ dedim. Resulullah (sav) bu sefer, ‘Pekiyi sence fakirlik, mal azlığı mıdır?’ diye sorunca, yine ‘Evet’ dedim. Resulullah (sav), bunu üç defa tekrarladı ve en sonunda ‘Zenginlik de fakirlik de gönülde olur. Gönlü zengin olanın, dünyada mallarının artması, onu daha da zengin kılmaz; ancak kendisini daha da cömert yapar’ dedi.” (Rûdanî; C. VIII; s. 366).
Cömertliği Peygamberimizden (sav) Öğrenmeliyiz
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav), insanların en cömerdi idi. Peygamberimiz (sav), yoksul olsun veya olmasın kendinden bir şeyler isteyen herkese mutlaka bir şeyler verirdi. Birisi kendinden bir şey istese asla “yok” demezdi. Elinde varsa verirdi, yoksa istenileni başka yollardan temin ederdi. Dağlar kadar malı olsaydı, O (sav) tereddütsüz olarak bütün malını gönülden verir ve cömertçe dağıtırdı.
Bir keresinde iki kişi, bir deve satın alabilmek için Peygamberimizden (sav) para istedi. Peygamberimiz (sav) de o iki kişiye hemen iki dinar verdi. Peygamberimizin (sav) huzurundan çıkarken Hz. Ömer onlarla karşılaştı. Onlar, o esnada Peygamberimizi (sav) övdüler ve yaptığı iyiliğe karşı teşekkür ettiler. Hz. Ömer, duyduklarını Peygamberimize (sav) anlattı. Bunun üzerine Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “Filan adama on ile yüz arasında verdiğim halde böyle söylemedi. Biriniz benden istiyor, istediğini alıp kucağında saklayarak gidiyor. Oysa o ateştir.”
Bazı maddî değerler, bazı insanlara hayır getirmeyeceğini anlayan Hz. Ömer, şunu sorma ihtiyacı duydu: “O halde ateş olan bir şeyi neden öyle kişilere veriyorsun?” Peygamberimiz (sav) üzülerek şöyle cevap verdi: “Onlar, benden ısrarla istiyor. Allah da cimriliği bana yasaklamıştır. Bu yüzden veriyorum.” (Gazali; İhya-i Ulum’id-Din: 560).
Cimrilik ile iman, bir kulun kalbinde bir arada olamayacağı için, cimriler sırf bundan dolayı Cennete giremeyecektir. Peygamberimiz (sav), her zaman ve her isteyene karşı imanın bir gereği olarak cömert davranmıştır. Ashabına da hep cömert olmaları yönde telkin ve teşvikte bulunan Resulullah (sav), cömertleri hep takdir etmiş fakat cimrileri de o nispette kınamıştır.
Cömertliğin, peygamberlerin ahlâkı olduğunu anlayan sahabiler, aynen Resulullah’ın (sav) yaptığı gibi, ihtiyacı olsun veya olmasın, Müslüman olsun veya olmasın, kendilerinden bir şey isteyenlere karşı sırf Allah rızasını kazanmak ümidiyle her zaman iyilikte bulunmuştur. Peygamberimiz (sav) de zaten sahabilerine bu yönde bir tavır sergilemelerini şu hadis-i şeriflerinde istemiştir:
“İyilik ehli bir kimseye de, iyilik ehli olmayana da iyilik yap! Eğer ehline tesadüf ederse ne âlâ. Eğer ehline tesadüf etmezse muhakkak sen iyilik edenlerdensin.” (Gazali; İhya-i Ulum’id-Din: 543)
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi