islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4954
EURO
36,2629
ALTIN
2.962,32
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Cemaatler Gerçekten Kapatılmalı mıdır?

Cemaatler Gerçekten Kapatılmalı mıdır?
12 Eylül 2019 11:44
A+
A-

Yine bugünlerde, bazı televizyon kanallarında yapılan programlarda, bütün cemaatlerin kapatılması dillendirilir oldu. Halbuki bir fikir veya inanç; baskı, yıldırma ve kapatmalarla yok edilemez.

Bugün insanlığın geldiği son nokta, fikre karşı fikirle mücadele edilmesidir. Bu durumda her inanç ve fikir sahibinin, cemaat ve dernek çatısı altında toplanması gayet doğaldır. Şiddete başvurmadan farklı fikir ve inançlarını dillendirmek, bir insan hakkıdır. İnsanlar saçmalama hakkına da sahiptir. Bize düşen, onların saçmalıklarına, Kur’anî ve kevnî ayetler ışığında ikna edici delillerle güçlü fikirler ortaya koymaktır. Zecrî ve polisiye tedbirlerle, fikir ve inançları yok edemezsiniz. Merhum Turgut Özal’ın dediği gibi “Fikirler de serbest piyasaya dökülmeli, sağlam olanlar yükselmeli, sağlam olmayanlar piyasadan çekilmelidir.”

Cemaat; belli bir duygu, düşünce ve inancın etrafında şuurluca toplanmış insanların meydana getirdiği bütündür. Bugün Müslümanlar, yaşadıkları gayri İslamî rejimlere ya teslim olacaklar ya da kendilerini onlara karşı koruyacak olan bir yapılanma oluşturacaklardır. Ya da bu “korunma alanını” oluşturmadıkları sürece cahiliye ortamında asimle olup gideceklerdir.

İnsanların savunmasız kaldığı, sorumsuz olduğu, savrulduğu günümüzde, İslam’ın en özgün kurumu olan cemaati yeniden düşünmek ve gözden geçirmek zorundayız. Kolektif çalışmanın bugünkü adı cemaattir yani bir grup içinde kalarak çalışmadır.

İnsanların savunmasız kaldığı, sorumsuz olduğu, savrulduğu günümüzde, İslam’ın en özgün kurumu olan cemaati yeniden düşünmek ve gözden geçirmek zorundayız. Kolektif çalışmanın bugünkü adı cemaattir yani bir grup içinde kalarak çalışmadır.

Dolayısıyla Müslümanın, ferdî sorumlulukları olduğu gibi toplumsal ve siyasî sorumlulukları da vardır. Müslüman ya bir cemaat ferdidir ya da İslâm devletinin vatandaşı. Tek başına olamaz. Rasûlullah’ın hayatı buna şahittir. Çünkü O (sav); “Seni yaratan Rabbinin adıyla oku…(Alak,96/1-5) emrine muhatap olduktan sonra, Hıra’dan Mekke’ye kadar “bir” kişidir. Sonra Hz. Hatice ile iki kişi olmuştur. Arkasından Hz. Ebu Bekir, azatlısı Zeyd bin Harise ve Hz. Ali’nin de Müslüman olmasıyla, çekirdek bir cemaat oluşturmuştur. Üç yıl gizli olarak sürdürülen bu çekirdek çalışma, “Ey örtünüp bürünen, kalk ve uyar (Müddessir, 74/1-2) emrini aldıktan sonra topluma açılmıştır. Kemikleşmiş şirk dinine inanan Mekke aristokratları ve onların taraftarlarından şiddetli tepki görmüştür. Bu şiddet ortamında şartlara teslim olmayan Rasulullah (sav), Erkam (r.a)’ın evini insan yetiştiren bir atölyeye dönüştürmüştür. İlerde İslam devletinin umurunu üzerine alacak olan insanlar, bu “insan atölyesi”nde inşa edilmiştir. Her türlü erdemin ayaklar altına alındığı Mekke bedevîlerinden, medenî bir toplum çıkarabilmek için 13 yıl ihya ve inşa faaliyeti sürdürmüştür. Ceberut ve totaliter Mekke şirk devletinin her türlü baskı ve yıldırmasına karşı, hicret izni çıkana kadar direnmiş ve başarılı bir cemaat liderliği yapmıştır. Yani Rasulullah (sav) Mekke’de cemaat lideridir.

Rasûlullah’ın inşa ettiği anlamda cemaat, insanlığımıza kalite katma kararlılığıdır. İslamî hassasiyetin en üst düzeyde sürdürülmesidir. Cemaat, acizler sürüsü değildir. Şahıslar, böyle bir cemaat potasında şahsiyet kazanır. Kişi saygınlığını cemaatten alır. Şahısları bilinçlendirme, cemaatin uhdesindedir. Çünkü cemaat sivil bir okuldur. Doğrularda mutabakat, yanlışlara muhalefet, temel prensiptir. Kişisel sorumlulukları aşan ortak yükümlülüklerin yerine getirilmesi, bu anlamda bir cemaat olmakla mümkündür. Kişi cemaat potasında olgunlaştıkça toplumsal duyarlılığı gelişir.

Rasûlullah’ın inşa ettiği anlamdaki cemaat, kişisel kabiliyetleri, kazanımları sosyalleştirmek için vardır. Böylece kişi hem kendi kalmak hem de cemaat atmosferinde zenginleşmek, derinleşmek ve arınmak fırsatını yakalamış oluyor. Böyle bir cemaat ortamında kişinin kimliği, benliği eritilmiyor. Ortak bir ideal etrafında güçlendiriliyor ve güzelleştiriliyor. Ortak bir disiplin ile kişilik tamamlanıyor.

Merhum Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır eserinde, “Hepiniz, topluca/cemaat olarak Allah’ın ipine sarılın(Âl-i İmran, 3/103) ayetinin tefsirini yaparken şunları söyler: “Ben, kendi başıma, yalnızca dinimi imanımı koruyabilirim’ demek tehlikelidir. Kendi başına kalmak isteyen fertlerin, iman ve İslam üzere ahirete gidebilmesi şüphelidir. Fert, zorlama ve baskı altında her şeyini kaybedebilir. Toplum asit gibidir. Ferdi, kimliğinden sıyırıp kendine benzetir. Bundan kurtulmanın yolu, cemaat içinde kalmaktır.” (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, II/405)

Müslümanlar bir cemaate mensup olurlar fakat cemaatçi olamazlar, olmamalıdırlar. Cemaat, İslam’ı hayata hâkim kılmada bir araçtır, amaç değil. Biz, insanları bu araçla İslam’a çağırırız.  Asıl amaç, bir cemaat oluşturarak İslam’ı, bu cemaat içinde yaşamaktır. İslam’ı yaşamada cemaat; bir zarf, bir fanus, bir kale gibidir.

İşte böyle bir cemaat yapılanmasında yer alırken, inhisarcı ve bencil bir tavır sergileyemeyiz. Diğergam ve paylaşımcı olmak zorundayız. “Her şeyin iyisini biz yaparız veya bu işte biz olursak ancak sağlıklı sonuç elde ederiz. Ya da ancak bizim cemaatimizin hizmetleri hak ve doğrudur, bizim dışımızdakiler yanlış yoldadır” gibi bencil tavırlar ve inhisarcı anlayışlar hem kendi içimizde hem de diğer İslami hizmetlerdeki Müslüman kardeşlerimizle ilişkilerimizde soğuk rüzgârlar estirir. Unutmayalım ki, Allah’a giden yol tek değildir. Amaç aynı fakat araçlar farklı olabilir. Hayat Kitabımız Kur’an-ı Kerim’de, Allah’a giden yolların farklı olabileceği şöyle ifade buyrulur: “Bizim uğrumuzda cihad edenleri elbette kendi YOLLARIMIZA eriştireceğiz. Hiç şüphe yok ki, Allah, iyi davrananlarla beraberdir.” (Ankebut:29/69)

Ayette  “ سَبِيلَنَا/yolumuza” demiyor, “ سُبُلَنَا/yollarımıza” diyor. Bu ifade de gösteriyor ki, Allah’a giden meşru birçok yol vardır.  Bu yollardan, kendi ruh yapısına uygun olan bir yolu seçenler, başka kulvarları kullananlara tepeden bakamaz, haset ve kin duyamaz, inhisarcı bir tavır sergileyemezler.

Bütün bu dediklerimiz olması gereken, ideal anlamda bir cemaat yapılanmasıdır. Acaba şu anda mevcut olan cemaat yapılanmaları böyle midir? Onu da gelecek yazımızda ele alalım inşallah.

Musab SEYİTHAN

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.