İnsan Kaynakları Yöneticileri “Chro Summit” 2019’de Buluşacak
Bugünün dijitalleşen dünyasında İnsan Kaynakları fonksiyonunun fark oluşturan rolüne ve önemine dikkat çekmek maksadıyla Fortune Türkiye Dergisi & DataExpert işbirliğinde Türkiye’nin İnsan Kaynakları Liderleri 15 Ekim 2019 günü CHRO Summit (Zirve) 2019’da bir araya gelecek. Zirve kapsamında En Etkin 50 CHRO (Chief Human Resources Officer/İnsan Kaynakları Baş Yöneticisi) ödül töreni de gerçekleşecek. CHRO Summit 2019, insan kaynakları ve yönetim alanından önemli düşünce önderleri ve karar alıcılarının yanında Türkiye’nin önde gelen firmalarının orta ve üst düzey (insan kaynakları) yöneticilerine ev sahipliği yapacak;
İnsanın En Temel Manevî Kaynağı Ruhudur
“İnsan Kaynakları” kavramı, modern işletmeler tarafından önemsenmekle beraber bu kavramın yönetim içindeki yeri ve içeriğine dair özellikle İNSAN (Human) ve KAYNAKLAR (Resources) bağlamında kanaatimce bir bilgi eksikliği var. İnsan kaynakları, genelde bir işletmede, en üst yöneticiden en alt kademedeki niteliksiz işçiye varıncaya kadar çalışan bütün personeli kapsamaktadır.
Ancak insan kaynakları kavramında, insanın bizatihi kendisinin bir değer kaynağı (source) olarak değil de değeri oluşturan maddî unsurlardan sadece biri (resource) olduğu varsayılmaktadır. Bunu, “insan kaynağı” (mâden-i insan) kavramı yerine çoğul olarak kullanılan “insan kaynakları” kavramından anlayabiliriz. Bu anlamda çalışan insanın, üretim faktörlerinden (toprak, makine vb) ve diğer kaynaklardan (petrol, demir, pamuk vb) herhangi bir farkı yoktur. Yani burada insan, sanki kendi gayesi olmayan bir nesne veya yaptığı işin bir aracıdır. Dolayısıyla “insan kaynakları” ifadesi, asıl maddî/manevî kaynağın İNSAN değil de SERMAYE/MADDE olduğu imajı yansıtılmak istenmektedir.
İnsanın Esas Manevî Kaynağı Olarak Ruh
Kapitalist bir dünyada kâr amacı güden şirketlerde görev alan insan kaynakları yöneticileri, bilimsel maske altında tertiplenen zirvelerde her nedense insanın ruh taşıyan bir manevî varlık olduğuna dair tek bir cümle dahî duyamamaktadır. O halde bu eksik bilgiyi bizler bu yazımızla tamamlayalım:
Lügat âlimlerince İNSAN, Arapça “ins” (insan), “üns” (alışkanlık; arkadaş) ve “ünsiyet” (dostluk) kelimelerinden türemiştir. Bu yönleriyle İNSAN, erkek veya dişi cinsinden olan, diğer varlıklardan birçok yönüyle (bilim, zekâ, idrak, hafıza, hayal, sorumluluk, merak vb) farklı ve özellikle manevî/sosyal/ahlâkî yönleriyle daha üstün niteliklere sahip özel bir varlıktır.
Kur’ân’da İNSAN, çoğulu “NAS” (İNSANLAR) ve yine aynı kökten gelen “ins, ünâs, enasî, insî” kelimeleri; 66 insan, 240 nas, 18 ins, 5 ünâs, 1 enasî, 1 insî olmak üzere toplam 331 defa zikredilmektedir. Kur’ân’da, “İNSAN” lafzının geçtiği âyetlerde genellikle insanın yaratılışı, gayesi, çeşitli karakterleri, onların birbiriyle ve diğer varlıklarla olan münasebetleri, Allah yoluna davet vs. gibi hususlar, ana hatlarıyla söz konusu edilmektedir.
İslâm’a göre İNSAN, varlıklar âleminde “ahsen-i takvim” üzere, yani Allah tarafından en güzel şekil ve kabiliyette, çok şerefli ve üstün meziyetlerle yaratılmış âdemoğludur. Bu yönüyle insan, eşref-i mahlûktur. Yani yaratılmışların en şereflisidir. Allah, insanı cismî boyutuyla topraktan, manevî boyutuyla da kendinden bahşettiği bir ruh ile yaratmıştır. İnsanın vücudu, gördüğümüz maddî âlemin unsurlarından yaratılmıştır. Fakat ruhî yönü, görünmeyen gayb âleminin hazineleri, nimetleri ve güzellikleri ile bezenmiştir. Bu yönüyle İNSAN, Yaratanın âdeta aynası gibidir. Bir başka ifadeyle insan, Mazhar-ı Haktır. Yani, Allah’ın yansıdığı varlıktır. İnsanın kalbi, gönlü ve(ya) ruhu kısacası manevî dünyası da Nazargâh-ı İlahidir, yani Allah’ın baktığı yerdir.
İNSAN, bir yönüyle, görünen diğer varlıklar gibi, yeryüzüne ait bir varlık olduğu kadar, ebedî yaşamasını sağlayan bir özel ruh taşıması hasebiyle, aynı zamanda ahirete ait bir varlıktır. Bünyesinde manevî/ulvî bir hazine taşımakta olan İNSAN, bu özelliklerinden dolayı marifetullah seviyesine erişmesi mümkündür. Yani İNSAN, Yaratıcısını tanıyabilir, O’na karşı beslediği sevgi ve bağlılığın bir ifadesi olarak Yaratana kulluk vazifesini yerine getirebilir. Yaratanın bir kulu olmasına karşılık insana, dünyanın efendiliği, Allah’ın halifeliği (temsilciliği) verilmiştir.
Bu bağlamda sadece İNSAN, ilahî sıfatların üzerinde tecelli ettiği en şerefli varlıktır. İnsanın şeref ve mükemmelliği, genelde hem cisimde, hem de ruhtadır. Ancak, cisimdeki mükemmellik bütün insanlarda mevcut iken, iç âlemdeki güzellik ve şeref sadece Yaratanını bilen, ona iman eden inançlı ve takva sahibi kişilerde bulunmaktadır. Bir başka ifadeyle, yaradılış gayesinden uzaklaşan, kalbini inkâra yönlendiren ve gönül gözünü kör eden aynı İNSAN, bu süfli hasletleriyle bu sefer diğer bütün varlıklardan daha aşağı bir dereceye (esfel-i safilin) düşme riskini taşımaktadır.
Ezcümle
İnsan kaynakları departmanında çalışan yöneticilerin en önemli hususiyeti, insanı bir madde olarak görmek yerine onu ruh, kalp gibi manevî kaynaklarıyla keşfetmek ve ehliyet/liyakat gibi teknik/meslekî becerilerin yanında ahlâken/manen kâmil olan insanı/işgücünü çalışma hayatına kazandırmak olmalıdır. Çünkü ancak ruhuyla/kalbiyle barışık olan ve dolayısıyla Yaratana karşı manevî mesuliyeti derinden hisseden güzel insanlar, çalışma hayatında da iş ahlâkına uygun doğru tutum ve davranış sergileyebilir. Bu meziyetlere sahip olan işgücünün hem motivasyonu, hem de performansı yüksek olur.
Dolayısıyla akıllı işletmeler, maneviyat ve insan fıtratı ekseninde vizyon, misyon ve kurum kültürü geliştirmeli, ihtiyaç duyduğu işgücünü en optimal bir biçimde meydana getirmek, motive etmek, geliştirmek, ödüllendirmek ve devamlılığını sağlamak için, plân, program ve stratejilerini buna göre şekillendirip uygulamalıdır.
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi