islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4849
EURO
36,2385
ALTIN
2.960,90
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

İslamiyet, Camilere ve Türbelere Hapsolacak Münzeviler Dini Değildir

İslamiyet, Camilere ve Türbelere Hapsolacak Münzeviler Dini Değildir
5 Ekim 2019 12:38
A+
A-

1-Camiler ilim merkezleri olmalıdır.

Camiler, sadece namaz kılınan kurumlar değil, aynı zamanda ilim merkezleri olmalı. Oralarda hatırı sayılır ilim ehli insanlardan halk yararlanma fırsatı bulmalıdır. Hatta sadece din ilimlerinin değil, fen ilimlerinin her dalından hitabet erbabına da bu fırsat verilmeli, insanlar, din otoriteleriyle, fen otoritelerini yakinen görmeli, dinlemeli, aydınlanmalıdır. Böylece, hem camilerin cazibesi artırılmış olur, hem de Müslümanlar leh ve aleyhlerine olan bilgileri erbabından almanın, dinlerinin ve dünyalarının alimi olmanın mutluluğunu yakalamış olurlar.

2-Gerek cami görevlileri ve gerekse camiye davet edilen ilim erbabının hedefinde sadece Allah’ın rızası olmalıdır. Olmalıdır ki her kesimden insan gelip onları dinlesin. Dinlesinler de ellerindeki kıymetli metaın müşterisi olsunlar, alıp evlerine götürsünler. Böylece dinin güzelliklerinden herkes nasiplenmiş olsun. Vatanımız dikenlerden kurtulsun, gülistan ve huzuristan olsun.

3-Cami görevlileri ve onların mensup oldukları din, bu topraklar üzerinde yaşayan herkesin ortak değeridir. Din görevlileri ve İslam’a hizmetle kendilerini ortaya koymuş kesimler ve kimseler, taraf olduklarını belirtir konuşma, tutum ve davranışlardan uzak durmalıdırlar. Aksi olursa hem kendilerine ve hem de mensubu bulundukları yüce İslamiyet’e çok büyük zarar vermiş olurlar.

Allah Rasulü Efendimiz (s.a.v) buyurmuşlar:

“Kim benim şu mescidime sadece hayır için, yani öğrenmek ve öğretmek için gelirse o insan Allah yolunda cihad yapan kahraman bir mücahit derecesindedir. Kim bu maksadın dışında herhangi bir şey için gelirse, o da başkasının metaına bakan (Allah’tan değil, başkalarından çıkar bekleyen) adam konumundadır.”[1][1]

4-Camilerimizde, dinlediğimiz zaman dinleneceğimiz ve rahatlayacağımız, hali, dili, talimi, tecvidi, sesi ve makamı güzel, ihlası tam olan kimselere görev verilmelidir. Ya da camilerdeki görevlilerimiz hep böyle olmalıdır. Camilerdeki görevlilerimiz görevlerini uzun tutmamalı, talimsiz, tecvidsiz tilavetler, çekilmez makamlar sergileyerek usandırıcı olmamalıdırlar. Sesi ve kabiliyeti makam yapmaya müsait olmayanların talim ve tecvitleri iyi ise, bunlara görev verilse de makam yapmama tavsiyesinde bulunulmalıdır. Düz ve teğannisiz kıraat-ı hadr tarzında okusunlar yeter.

Camiye gelen insanlar, camideki görevlilerin güzel sesinden, güzel tilavetinden, güzel makamından, efendiliğinden, güzel halinden, tatlı dilinden, güler yüzünden, yumuşak sözünden ve güzel ahlakından                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                            mest oldukları gibi onların veya orada bulunan ilim erbabının ilminden de mest olmuş bir şekilde evlerine dönmelidirler.

5-Farz namazların selamından sonra, Allahümme entesselamdan önce üç kere söylenmesi sünnet olan estağfirullah sözüne başka ilaveler ekleyerek cemaat bekletilmemelidir. Yalnız kılanlar istedikleri kadar duaları, tesbih ve istiğfarları uzatabilirler. Ama cemaatle oldukları zaman ağır okumalardan, gereksiz ekleme ve uzatmalardan uzak durmalıdırlar. İslamiyet’in kolay ve yaşanır bir din olduğu kanaati uyandırılmalıdır.

6-İslamiyet, cami merkezli sosyal hayat dinidir. Caminin havası, manası, ruhu, nuru ve huzuru sosyal hayata taşınırsa sosyal hayat huzura ve nura kavuşur. Cami fonksiyonunu icra etmiş olur.

 7-Allah, insandan her yerde, her zaman dindar olmasını ve dini yaşamasını istemiştir. Bu da her an Allah’ı zikretmekle yani Allah’ı unutmamakla olur. Allah’ı zikretmek için cami şart değildir. Ama camilerde zikri, fikri, şükrü, ibadet ve itaati hatırlatan mahallerdir. İslamiyet, camilere ve türbelere hapsolacak münzeviler dini değildir. İslamiyet’in güzel ahlakı ve dürüst çalışma azmi camilerimizle beraber okullarımız ve üniversitelerimizde de öğretilmelidir. Oralardan verilen bilgiler sosyal hayata kavga ve kamplaşmaları değil, huzur ve güveni, barış ve kardeşliği yaymalıdır.

8-Camide dindar, caminin dışında dinsiz gibi yaşayamaz bir Müslüman. Camide melek gibi, caminin dışında kobra gibi olamaz Müslüman. Camide Hz. Aişe gibi, caminin dışında Madonna gibi olamaz Müslüman. Camide hakperest, adil, dürüst caminin dışında haksız, hırsız, zalim ve güvenilmez biri olamaz Müslüman. Kısaca İslamiyet, cami dini değildir; cami merkezli sosyal hayat dinidir. Cami ilimdir, imandır; sosyal hayat ise salih amel ve güzel ahlaktır. Müslüman her ikisidir. Yani Müslüman hem ilimdir ve hem de salih ameldir yani güzel ahlaktır. Bu gidişin sonu da dünya saadeti ve ahiret cennetidir. 

9-Peygamberimiz böyle bir Müslüman idi. Camiyi sosyal hayata, sosyal hayatı da camiye taşıdı. Camideki ilmi ve güzel ahlakıyla her yerde bulundu. Ailede, beldede, mahkemede, eğitimde, ticarette, siyasette, devletin başında. Onun rahmetinden ve güzel ahlakından inanan da, inanmayan da, inanır görünen de istifade etti. O, inananlarını tutup ta inanmayanlara kapıları kapatmadı ve onlardan ümit kesmedi. İnanmayanları da hep inanacaklar diye, bir gün gelirler diye bekledi. Bu tutumuyla çok insanın hidayetine vesile oldu. Hatta fevç fevç insanların İslamiyet’e girmesini sağladı. Peygamberimiz halkın içinde iken de Hak’la beraberdi. Allah’ı unutturacak hiçbir eylemin ve eğlencenin içinde olmadı. Halkla beraber olduğu zaman en rahat, en kolay namazı kılar ve kıldırırdı. Ama Rabbiyle baş başa kaldığı zamanlarda ise en dayanılmaz ve en uzun namazı yine o kılardı, en uzun duaları o yapardı. Yalan yoktu, aldatma yoktu, zulüm yoktu, lüks, israf, ihtişam, enaniyet, gurur, kibir yoktu Onun hayatında. Allah, bizi bu her açıdan eşsiz, güzel halli, güzel dilli, güzel ahlaklı Peygamberine uyanlardan eylesin.

10-Camilerden yükselen ezanlar rahatsız edici olmamalıdır.

Her camiden tatlı bir seda ve hoş bir makamla yükselen ezan sesleri  güzeldir. Allah, Müslümanlığımızın sembolü olan ezan seslerinden ve özgürlüğümüzün sembolü olan bayrağımızdan vatanımızı mahrum eylemesin. Ancak ezanların hoparlörlerin sonuna kadar açılarak verilmesi ve ezanın güzel okuyamayan insanların eline düşmesi bu güzelliğe gölge düşürmektedir. Sorumlular unutmamalıdırlar ki mahallelerinde uyuyan bebekler var, bebekleşmiş yaşlılar var, hastalar var, vardiye usulü çalışan işçiler var, farklı inançlara mensup insanlar var, sesin aşırısından rahatsız olan kulaklar var. Ezanlarımız bu insanlarımızın kulaklarına selsebil gibi akmalı, incitmeyecek şekilde ulaşmalıdır.

11-İstanbul’da iki cami ve gözlemlerim

İstanbul’da namaz için tarihî camilerimizden birine yöneldim. Caminin avlusunda oturan bir zat, beni görünce ayağa kalktı, mütebessim bir çehre ve mütevazı bir tavırla elimi tuttu, hoş geldiniz hocam, dedi. Meğer caminin imamıymış. Karşılıklı sohbetimizde ilim ehli ve ihlaslı bir zat olduğu her halinden belliydi. “Sizin kitaplarınızla büyüdük, vaaz ve hutbelerimizde sizin kitap ve makalelerinizden çok yararlandık ve yararlanıyoruz.” Dedi. Ben o imam efendi kardeşimin sözünü tevazuunun ve ihlasının bir ifadesi olarak aldım. Bizi en güzel şekilde ağırlamadan uğurlamadı. Böyle ilim ehli, mütebessim çehreli, güzel hal sahibi diksiyonu, talim ve tecvidi güzel imamlarımızın olmasından dolayı Allah’a hamdettim. Daha sonra bu hocamızın açık adresini aldım yeni çıkan kitaplarımızdan hediyeler gönderdim.

Bir başka zaman yine İstanbul’da denizin kıyısında yatsı namazı için küçük ama tarihî bir camiye girdim. Bu sefer dikkatimi çeken husus şu oldu: Denizin kıyısında insan kalabalığından geçilmezken, camiye gelenler, deniz kıyısındaki o mini minnacık tarihi camiyi dolduramadı. Halbuki ezanlar okunmaya başladı mı akan sular durmalıydı. Çünkü davet (çağrı) Allah’tan geliyordu. Düşündüm… Acaba Müslümanlar neden böyle asıl görevlerini unuttular? Neden böyle değerlerinin kıymetini bilmez oldular? Kadın olsun-erkek olsun neden böyle haya ve takva elbisesinden sıyrıldık da üryan kaldık ve neden böyle farz olan iyiliği emir, kötülükten sakındırma görevimizi unuttuk? Neden insanlar dünyevî yüksek makamlardan gelen bir çağrıya koşarak gidiyorlar da bütün varlığın yaratıcısı olan Allah’ın davetine aldırmıyorlar? Neden insanlar “gerekirse vatan için canımı veririm” derler de vatanı ve canı veren Allah’a, beş vakit namaz için bir saatlerini vermezler? Bu ne büyük gaflet ne büyük ayıp ve ne büyük kayıptır?

Bu milletin bir azapla uyandırılacağından endişeye düştüm ve şöyle dua ettim: Allahım bizi ve bin yıl İslam’a hizmet etmiş bu Müslüman milletin evladını deprem ve benzeri musibetlerle değil, rahmet ve nasihatla uyandır. Kulluk şuurunu taşısınlar, bedenlerini teşhir etmekten utansınlar, ezana kulak versinler, görevlerinin başına dönsünler. Dünyanın ve cennetin sultanı olsunlar.

Dikkatimi çeken üçüncü bir husus da şu oldu: Gemilerle insanlar boğazda seyahat zevkini yaşıyorlardı. Geminin içinde eğlence adına ne ararsanız o vardı. Kadınların ve kızların bir kısmı nerdeyse anadan üryan bir vaziyette, erkeklerle karışık bir halde erik dalını oynuyorlardı. Ne ilim, ne tefekkür, ne ibret, ne marifet ve ne de ahiret endişesi. Hiç kimsenin aklında böyle şeyler yoktu. Ahirete doğru koşar adımlarla giden ve bu hallerinin ahirette kendileri için azap vesilesi olacağını pek yakında anlayacak olan insanların bu vurdum duymazlığına şaştım. Ne enteresan tevafuktur ki biraz önce camide dinlediğimiz Lokman suresinin şu ayetleri gözümün önüne geldi:

اَلَمْ تَرَ اَنَّ الْفُلْكَ تَجْر۪ي فِي الْبَحْرِ بِنِعْمَتِ اللّٰهِ لِيُرِيَكُمْ مِنْ اٰيَاتِه۪ۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِكُلِّ صَبَّارٍ شَكُورٍ

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اتَّقُوا رَبَّكُمْ وَاخْشَوْا يَوْمًا لَا يَجْز۪ي وَالِدٌ عَنْ وَلَدِه۪ۘ وَلَا مَوْلُودٌ هُوَ جَازٍ عَنْ وَالِدِه۪ شَيْـًٔاۜ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ فَلَا تَغُرَّنَّكُمُ الْحَيٰوةُ الدُّنْيَا۠ وَلَا يَغُرَّنَّكُمْ بِاللّٰهِ الْغَرُورُ

“Görmedin mi ki, gemiler Allah’ın nimetiyle denizde akıp gitmektedir. Allah, bunu âyetlerinden bir kısmını size göstermek için yapmaktadır. Şüphesiz ki bunda hakkıyla sabreden, hakkıyla şükreden herkes için ibretler vardır.”

“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Hiçbir babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlayamayacağı, hiçbir çocuğun da babasına hiçbir yarar sağlayamayacağı günden korkun! Şüphesiz Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Aldatıcı şeytan da sizi Allah’la aldatmasın.”[2][2]

Bir bu ayetlere baktım, bir de halimize baktım. Dedim kendi kendime: Allahım, sen ne buyuruyorsun, ne istiyorsun, biz insanlar ne yapıyoruz. Sen bize ve bütün insanlığa şuur ve insaf nasip eyle. Bu ayetleri düşünecek, ibret alacak bilinç ve basiret lutfeyle. Nasip eyle de tevbekâr olalım, sana yönelelim, ahiretimize ciddi çalışalım. Fani dünyada tükenip de ebedî dünyamıza eli boş gitmeyelim ve cehennemliklerin arasına düşmeyelim.

Dr. Vehbi KARAKAŞ


[3][1] İbn Mace, Mukaddime, 17

[4][2] Lokman, 31/ 31,33

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi


Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.