Akademisyenlerden biri katıldığı televizyon programında rüyada Allah’ı gördüğünü açıkladı.
https://www.mynet.com/trt-de-ilginc-sozler-teyfur-erdogdu-allah-i-cok-gorurum-110104505622
Doğal olarak da yadırgandı. Bu tür İslâm ile çelişkili iddialar bizim tasavvufi menkıbe kitaplarında pek çoktur. Üstelik birçok hocamız da bu anlama gelebilecek laflar etmektedir.
Mekke-Medine arasında otobüs yolculuğu yaparken il müftüsü olan bir hocamızın, haclarımıza yönelik yaptığı konuşmada geçmiş dönem Müslümanlarını övme sadedinde onlar “Allah’ı görmeden secdeden kalkmazdı” şeklinde hakikat dışı söylemine tanık olmuş ve uyarıda bulunmak gereğini duymuştum.
Gözler Allah’ı İdrak Edemez
Allah bir olup ezeli ve ebedidir. Bütün yüceliklerle vasıflıdır. Tüm eksiklilerden beridir. Evrendeki bütün canlı ve cansız varlıkların yaratıcısıdır. Hiçbir varlık Onun benzeri gibisi bile değildir. Gözler onu idrak edemez. O yarattığı her bir varlığı kuşatıcıdır. Biz Onu zatı ile göremez-yüceliğini gereğince takdir edemeyiz. Onu ancak Kur’an-ı Kerimde kendisini bizlere tanıttığı yüzü aşkın ismi –sıfatı ile tanıyabiliriz.
Allah Rüyada da Görülemez
Allah’ın dünyada uyanıklık ve rüya halinde kafa ve gönül gözü ile görülemeyeceği konusunda İslâm alimlerinin görüş birliği vardır. Çünkü Kur’ân, Sünnet ve ortak akıl bunu gerektirmektedir.
Araf sûresinin 143. ayeti Allah’ın dünyada görülemeyeceğini Hz. Musa örneği ile şöylece açıklamaktadır:
وَلَمَّا جَٓاءَ مُوسٰى لِم۪يقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُۙ قَالَ رَبِّ اَرِن۪ٓي اَنْظُرْ اِلَيْكَۜ قَالَ لَنْ تَرٰين۪ي وَلٰكِنِ انْظُرْ اِلَى الْجَبَلِ فَاِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرٰين۪يۚ فَلَمَّا تَجَلّٰى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكاًّ وَخَرَّ مُوسٰى صَعِقاًۚ فَلَمَّٓا اَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ اِلَيْكَ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُؤْمِن۪ينَ
“ Musa, tayin ettiğimiz vakitte gelip Rabbi onunla konuşunca, Musa: ‘Rabbim! Bana Kendini göster, Sana bakayım’ dedi. Allah: ‘Sen Beni göremeyeceksin ama dağa bak, eğer o yerinde kalırsa sen de Beni göreceksin’ buyurdu. Rabbi dağa tecelli edince onu yerle bir etti ve Musa da baygın düştü; ayılınca: ‘Yarabbi, Sen yüceliklerle vasıflı olup eksikliklerden berisin, Sana tövbe ettim, ben (Senin görülemeyeceğine ilişkin hakikate) inananların ilkiyim’ dedi.”
Allah’ın varlığı, yaratıcılığı ve yaratıkları için yasa koyuculuğuna imanı Onu görme şartına bağlamak da cezayı gerektirir azım bir günah kılınmıştır. Bu şartı ileri süren İsrail oğulları şöylece cezalandırılmıştır:
وَاِذْ قُلْتُمْ يَا مُوسٰى لَنْ نُؤْمِنَ لَكَ حَتّٰى نَرَى اللّٰهَ جَهْرَةً فَاَخَذَتْكُمُ الصَّاعِقَةُ وَاَنْتُمْ تَنْظُرُو
“ Ya Musa! Allah’ı apaçık görmedikce sana inanmayacağız, demiştiniz de gözleriniz göre göre sizi yıldırım çarpmıştı.” (Bakara 2/55)
Allah Zatı İle Ahiret Hayatında Cennette (n) Görülecek midir?
Bu konuda İslâm bilginlerinin bir çoğu Kur’ân ve Sünne’tin zahirinden hareketle zatı ile görülebileceği görüşündedir. Ancak bu görüş gerçeği yansıtmamaktadır. Açıklamaya çalışalım:
Kur’an’da bakma ve görme ile ilgili üç fiil kullanılmaktadır. Sülasi mazileri ile ifade edersek bunlar Nezara, Rea ve Basura (Ebsara) fiİlleridir. Bu üç fiil Araf suresinin 198. ayetinde bir arada kullanılmaktadır. Anlam farklılıkları vardır; kısaca ifade edersek Nezara bakmak/iyice düşünmek, Rea görmek ve Besura/Ebsare de kalp gözüyle işin hakikatini görmektir.
وَاِنْ تَدْعُوهُمْ اِلَى الْهُدٰى لَا يَسْمَعُواۜ وَتَرٰيهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ وَهُمْ لَا يُبْصِرُونَ
“Onları doğru yola çağırsanız işitmezler. Onları sana bakar görürsün ama onlar kalp gözleriyle bakıp göremezler.”
Allah’ın Cennet’te(n) Görüleceğine Delil Getirilen Âyet
Kıyame sûresinin 22-23. ayetlerinde şöyle buyrulur:
“Kıyamet gününde insanlar vardır yüzleri ışıl ışıl parlar. Onlar Rabblerine Nazar edicilerdir.”
Mazar etmek bakmaktır. Âyette kullanılan bakmak manasına gelen Nazara fiilinin ism-i fail kipidir.
Bakmak bakılanı aslî hüviyeti içinde görmek değildir. Gözlerin Allah’ına zatına ulaşamayacağı, Onu görüp algılayamayacağı zaten Kur’an’da açıklanmaktadır:
لَا تُدْرِكُهُ الْاَبْصَارُۘ وَهُوَ يُدْرِكُ الْاَبْصَارَۚ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ
“ Gözler Ona ulaşamaz/O’nu görüp algılayamaz ama O, gözlere ulaşır görüp algılar. O nimetlendirendir /her varlığın inceliklerine nüfuz edendir. O her şeyden haberdardır.” (En âm 6/103)
Allah’ın Cennete Görüleceğine Delil Getirilen Hadisler
Bu hadislerin konunun özünü ve özetini veren en belirgin ve sahih olanı Buharî ve Müslİm’in rivayeti olan şu hadistir diyebiliriz:
Bazı sahâbilerin Kıyamet Günü’nde biz Rabbimizi görecek miyiz diyerek sormaları üzerine -Salât üzerine olsun- Allah’ın Rasûlü Hz. Muhammed şöyle buyurur:
“ Sizler bulut engeli yok iken birbirlerinize engel olmaksızın güneşi ve ayı açıkça görebiliyor musunuz? İşte böylece Rabbinizi göreceksiniz.”(İbn Kesir Kıyame 22; Buharî Ezan Hn.764..; Müslim İman 81, Zühd 1… )
Hadisler raviler tarafından anlam olarak aktarıldığı için Hadiste geçen ve görme anlamına gen Rüyet ve Teravne sözcükleri bizi yanıltmamalıdır. Kaldı ki hadîs mucizevî bir örnekle konuyu gereğince aydınlatmaktadır.
Peygamberimiz “güneşi ve ayı gördüğünüz gibi Rabbinizi göreceksiniz” buyuruyor. Şimdi soralım: Biz güneşi ve ayı nasıl görüyoruz?
Güneşe yoğunlaşalım. Dünyamızın 1.3 milyon katı büyüklükte olan güneşi aydınlık bir futbol topu gibi görmüyor muyuz? Ne var ki güneşin yoğun ışınları altında onu da göremiyoruz.
Evet güneşe bakıyoruz ama onu aslî hüviyetiyle görebiliyor muyuz? Bunun gibi zamanları ve mekânları da yaratan ve kuşatan Allah’ın zatına değil mahiyetini bilmediğimiz güzellik sunumlarına bakacağız.
Allah’ın zatı ile görüleceğine ilişkin farklı bir kabul bizi Kıyamet Günü’nde Allah’ın zaman ve mekân boyutları ile kuşatılacak fiziksel bir varlık konumuna düşürür ki Allah böylesi nitelemelerden beridir.
Evet Müminler Allah’ın güzellik sunumlarına bakarken Allah’ı ve yasalarını tanımayanlar, nimetlerin en büyüğü olan bu büyük nimetten yoksun kalacaklardır:
كَلَّٓا اِنَّهُمْ عَنْ رَبِّهِمْ يَوْمَئِذٍ لَمَحْجُوبُونَۜ
“Gerçek şu ki Ceza Günü olan âhiret hayatına inanmayan azgınların o gün Rableri ile aralarına perde çekilecek; Onun güzelliklerine bakma mutluğundan yoksun bırakılacaklardır.” (Mütaffifîn 83/ 15)
Yazımızı, konumuzu özetleyen bir ayetle bağlayalım:
هُوَ الْاَوَّلُ وَالْاٰخِرُ وَالظَّاهِرُ وَالْبَاطِنُۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ
“O’nun varlığı öncesiz ve sonrasızdır. Yani O’ndan önce hiçbir şey yoktu ve hiçbir şey de O’nun gibi sonsuz olmayacaktır. İlk ve son O’dur. O’nun varlığı ve birliği, pek çok delillerle gözüküp durmaktadır. Ve O’nun zatının hakikatı gizlidir, akıllar O’nu idrak edemez ve O her şeyi bütün incelikleriyle bilendir.” (Hadid 3)
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi