‘Robin Hood’ Ataşehir’in Yoksul Mahallesinde Para Dağıttı
İstanbul’da bulunan gecekondu mahallelerini tek tek dolaşan, içerisinde 1.000 TL bulunan zarflar bırakan ve ‘Robin Hood’ olarak anılan kişi, şimdi de Ataşehir’de oraya çıktı. Çocuklara da para dağıtan iş adamıyla ilgili bir mahalle sakini, “Araçlarla geldiler. 10 kişilerdi. Bir anda sokaklara dağılarak evlere para dağıttılar” diye konuştu. Hafta sonu lüks rezidansların hemen arkasında bulunan gecekondu mahallesine giden iş adamının çocuklara 100 ile 300 TL arasında harçlık verdiği ve bazı bakkallara da giderek, borç listesinde isimleri yer alan dar gelirlilerin tüm borçlarını ödediği öğrenildi.
Robin Hood Örnek Gösterilmemesi Gereken Bir Eşkıyadır
Muhterem Okuyucularım;
Mezkûr haberi okudunuz. Kim bilir siz de mahalle sakinleri gibi “Daha önce haberlerde ve sosyal medyada duyduğumuz Robin Hood isimli hayırsever bir vatandaşın böyle bir devirde insanlara yardım etmesi, garibanları düşünmesi bizi mutlu ediyor” diyorsunuzdur. 2006 yılında da dönemin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, AK Parti hükümetinin, vatandaşı piyasa mekanizmasına terk ettiği yönündeki eleştirilere cevap olsun diye “Robin Hood gibi zenginden alıp fakirlere veriyoruz” demişti.
Yetmedi, Batı kültürü içinde yetişmiş olan o dönemin Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de IMF-Dünya Bankası Bahar Toplantıları çerçevesinde Washington’da düzenlenen ”Sübvansiyon Reformunun Ekonomi-Politiği: Ortadoğu ve Kuzey Afrika için Dersler” konulu bir panelde “Bizim, Robin Hood stilinde bir vergi sistemimiz var” demişti. Buna örnek olarak da petrol gibi ürünlere yüksek vergi uygulandığını itiraf ederek, bunun da eğitim, sağlık gibi konularda fakirlere yardım için kullanıldığını iddia etmişti.
Sosyal devlet uygulamaları çerçevesinde vergi yoluyla zenginden alınıp fakirlere verilmesini de isimsiz zengin iş insanımızın bir yoksul mahallede para dağıtmasını da takdir etmekle birlikte gerek güncel mezkûr haberin verilmesi biçimine, gerekse devlet adamlarımızın sarf ettikleri sözlere “küçük” (aslında ciddî desem daha doğru olacak) bir eleştirim olacak.
Şimdi bana “ne güzel işte, bunlarda eleştirilecek ne var?” diyebilirsiniz. Ama beni sakince dinlerseniz, yani yazdıklarımı sabırla okursanız bana en nihayetinde hak vereceksiniz. En azından böyle umuyorum. Dikkat ederseniz her iki/üç haberde de bizim kültürümüze ait olmayan, yabancı olduğu anlaşılan “Robin Hood” ismi geçmektedir. Hiç düşündünüz mü? Kim bu kahraman gibi gösterilen “Robin Hood”?
Robin Hood, Efsanevileştirilmiş Sahte Bir Kahramandır
Robin Hood, 13. yüzyılın İngiltere’sinde kanunları çiğneyen suçlular, hırsızlar ve eşkıyalar için kullanılan bir lakap idi. 15. yüzyıla ait İngiliz kaynaklarına bakılırsa Robin Hood, eşkıyalık yapan basit bir yol kesicidir. Ana gayesi, ruhban sınıfına ve aristokrasiye mensup zengin insanları soymak idi. Düşman bellediği insanlara karşı kullandığı yöntemler arasında çoğu zaman işkence ve insanlık dışı muameleler de yer almaktaydı.
Daha sonraki efsaneleştirilen hikâyelendirmelerde Robin Hood, toprağı elinden alınmış anglo-saksonyalı bir mazlum soylu olarak tanıtıldı ve Normanlara karşı savaş açan bir kahraman gibi gösterildi. 16. ve 17. yüzyıllarda ise Robin Hood, sosyal adalet için öncülük eden bir efsane olarak ön plana çıkarıldı. Tarihî bir varlık olduğu kesin olarak bilinmediği halde zenginlerin malını gasp edip fakirlere dağıtan bir “sosyal devrimci” oluverdi.
Menkıbelere inanacak olursak Robin Hood, eşkıyalığını kanun kaçakçısı konumunda olan dünyaya ve eğlenceye düşkün bazı kişilerle birlikte yapmıştır. Hakkında yazılan eserlerde niçin eşkıyalık veya “sosyal kahramanlık” yaptığı, zenginlerden elde ettiği ganimetleri niçin ve nasıl toplumun yoksul kesimlerine dağıtma gereği duyduğu hakkında fazla bilgi yoktur.
Bizim bakanlarımız, geçmişte kamusal sosyal politikalarını ve vergi sistemlerini öve öve anlatırken, her nedense Robin Hood gibi bugünün deyimiyle şiddete başvuran bir çete reisini (teröristi) örnek bir model şahsiyet olarak göstermiştir. Bu mesaj doğrultusunda halkımız da araştırıp, incelemeden ve soruşturmadan Robin Hood isimli şahsın da “çok iyi bir insan” olduğu algısına kapılmış olacak ki, hayırseverleri “Robin Hood” olarak taltif etme ihtiyacı duymaktadır. Tabiî burada genel olarak kültür emperyalizmin yöntemleriyle sinema dünyasına yönelik propaganda araçları da kullanılmaktadır. Çünkü hangi yabancı menşeli “Robin Hood” filmini seyrederseniz seyrediniz, bahsettiğim gerçekler asla sinemaya yansıtılmaz. İsterseniz bu kişi ile ilgili olarak birkaç gerçek daha aktarayım sizlere.
Bir kere Robin Hood, eline geçirdiği zenginlerin mallarını hakkaniyet ölçülerine göre almıyordu. Diğer taraftan güç kullanarak, elde ettiği maddî varlığının ne kadarını kendisine ve arkadaşlarına ve ne kadarını fakirlere veriyordu bunu da bilmiyoruz. Öyle ise hukuk kuralları üzerine bina edilmiş bir sosyal devletin bakanları nasıl oluyor da vergi sistemini Robin Hood’un uyguladığı stile benzetebiliyor ve bunun üzerinden yoksullara transfer yapıldığını söyleyebiliyor?
Yoksa bakanlarımız, şuur altında gizledikleri bazı gerçekleri açıkça söyleyemedikleri için dolaylı da olsa “Robin Hood” üzerinden itirafta mı bulunmuş olabilirler mi? Nitekim dolaylı vergilerden sayılan tüketim vergilerinin çok yüksek olduğu herkesçe malumdur. Bu durumdan tüketici konumunda olan geniş halk kitleleri ve dolayısıyla alt gelir grupları ile zor geçinen yoksullar da olumsuz yönde etkilenmekte ve alım güçleri zayıflamaktadır.
Eski Maliye Bakanı, dolaylı vergilerden elde edilen gelirlerin yoksulların da istifada ettiği sosyal alanlara harcandığını söyledi. Bugün ise sosyal adaleti tesis etmek maksadıyla genel ve özel vergilerden elde edilen gelirlerin yoksullara yeterince transfer edilmediği için, Türkiye’de yoksulluk halen en başta gelen sorunlarımızdan birisidir. Diğer taraftan Türk vergi sistemi, özellikle birincil gelir dağılımı açısından yeterince sosyal adaleti tesis edecek nitelikte olmadığı için, âdil bir gelir dağılımı da halen sağlanamamaktadır.
Ezcümle
Türkiye’deki vergi sistemini Robin Hood’un keyfi uygulamalarıyla mukayese etmek yersiz ve anlamsızdır. Umarım bundan böyle devlet yetkililerimiz buna benzer örnekler vermezler. Ama Türkiye’de yoksulluk halen bir sosyal realitedir ve aslında ne vergi sistemimiz ne de ekonomi politikalarımız sosyal niteliktedir. Öyle olsaydı gelir dağılımımız, yani zenginlerle yoksullar arasındaki uçurum bu kadar büyük olmazdı. Sosyal devlet olmanın gereği, üst gelir gruplarından makul bir seviyede ama oransal olarak diğer gelir gruplarına göre daha yüksek vergi almak ve elde edilen fazla geliri direkt olarak yoksulların sosyal güvenliği ve istihdamı için sarf etmektir. Şu anda devletimiz, hem zenginden, hem de yoksuldan tüketim üzerinden aynı vergiyi aldığı sürece sosyal adaleti tam olarak temin edemeyiz.
Kısa bir uyarı: Devlet uygulamalarından örnekler verilirken, lütfen bize ait olmayan kültürlerin insanlarından değil de gerçek anlamda sosyal adaleti yaygınlaştırmış örnek şahsiyetlerden bahsedelim. Mesela sosyal siyaset tarihinde ilk kez herkese eşit vatandaşlık geliri bağlamış olan Hz Ebu Bekir’den veya Hz. Ömer’in refah politikalarından niçin bahsetmeyelim? Diğer taraftan ismini gizleyen hayırsever iş insanına “Robin Hood” diyeceğimiz yerde neden ona örneğin müritleri ile birlikte gizlice yoksullara yardımda bulunmuş olan manevî önderlerimizden olan Ebu’l Vefa ismiyle anmayalım? Tarihî şahsiyetlerimizi anmak yerine neden ne olduğu belli olmayan yabancıların isimlerini ön plânda tutuyoruz?
Prof. Dr. Ali SEYYAR
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi