İnsanların çoğunluğu yaşamını doğrudan etkileyen dünyevi ve bedensel ihtiyaçlarına yönelik hususlarla ilgili karar verme ve taklit etme konusunda aklını kullanıp sorgularken aynı hassasiyeti ruhunun ihtiyacı olan inanç ve din konusunda göstermeyip sorgusuz taklit kolaycılığına kaçmaktadır.
İnsanların beşeri zevk ve ihtiyaçlarının giderildiği sürece inanç ve dinde aklını kullanmadan yöneldiği taklitçilik kolaycılığı; Sosyolojik bir vak’a olarak cemiyet, cemaat, tarikat v.b. kitlesel çoğunlukların doğmasına neden olmuştur. Bu şekilde oluşan kitlesel çoğunluğun zamanla yanlış-doğru sorgulaması yapmaksızın biat edilen liderin görüşünü çoğunluk görüşü olarak algılamış ve kabul etmiştir.
Kitlesel çoğunlukta, sorgulamaksızın doğru olarak kabul gören lider biatlı taklitçilik nedeniyle süreç içerisinde haktan sapmalar başlamış, batıl yaşantı ve inanış bile çoğunluk hatırına doğru gibi algılanmış ve kabul görmüştür. Bu şekilde oluşan kitlesel bir çoğunluk içerisinde yapılan yanlışların karşısında doğruyu savunmak, hakkı söylemek her kimden gelmişse dışlanmış lince tabi tutularak bertaraf edilmeye çalışılmıştır.
Halbuki aklını kullanmaksızın taklit yolunu seçen lider biatlı kitlelerin görüşleri çoğunluk görüşü değil, aklını kullanan düşünürler arasında tek bir görüş olarak değerlendirilmesi insanlığın doğruyu, hakkı bulması adına kabul edilmesi insan fıtratına daha uygundur. İnsanlık, kötülüğün ve batılın yok olmasını; hakkın, doğrunun ve iyiliğin galip gelmesini istiyorsa Dünyada ki lider biatlı Kitlesel çoğunlukların rakamsal büyüklüğünden çekinerek farkındalık içeren görüşlerin yok edilmesine göz yummamalı, sözün sahibinin beyanı engellenmemelidir. Lider biatlı çoğunlukların müntesipleri akıllarını kullanmada sorgusuz taklit yolunu seçtikleri için o topluluğun savundukları görüş ve tercihler topluluk liderlerine ait olmaktadır. Bu durum da ortaya çıkan görüş ve tercihleri “çoğunluk görüşü” olarak değil insanlığın değerler platformunda taklitçilik yolunu seçmeyen aklını kullananlar arasında tek kişi görüşü gibi değerlendirmek gerekir.
Lider biatlı kitlesel çoğunlukların, başlangıçta Liderleri sırat-ı müstakim üzere olsa dahi, sonraki süreçlerde takipci kitlenin istikametlerinin bozulmasına engel olunamaması tarihi bir gerçektir. Başlangıçta ki liderin Peygamber olması bile bu gerçeği değiştirememiştir. Bu yüzdendir ki insanlık tarihinde Yaratıcı insanların dinde istikametlerini düzeltmesi için sık sık elçiler göndermiştir. Ama maalesef aklını kullanmayan kitlesel çoğunluğun sorgusuz taklitci ve biatçı anlayışı dinden kopuşu engelleyememiş aksine nedeni olmuştur.
İnsanlık tarihine bakıldığında insanları siyasi açıdan en kolay yönetmenin yolu; beşeri zevk ve ihtiyaçlarını karşılamak şartıyla akıllarını kullanmaksızın lidere biat yöntemiyle bağlayarak sağlandığı görülmektedir. Bu şekilde insanlar arasında sağlanan çoğunluk birlikteliklerinde kitle adına alınan her türlü doğru yanlış kararların sorgulamaksızın benimsenmesi insanlığın çoğunu doğru ve hak yoldan saptırdığı bir gerçektir. Kur’an- ı Kerim’in bir çok ayetinde bu gerçeğe işaret edilerek çoğunluğu; “fasık”, “müşrik” , “inkarcı”, “gafil”, “yalancı”, “nankör”, “şükretmez”, “iman etmez”, “haktan hoşlanmaz”, “Okumaz” , ”akıl etmez” gibi ifadelerle tasvir etmektedir. Kur’an da geçen bu ifadeler; İnsanlığın bugüne kadar oluşturduğu ve bundan sonra oluşturacağı lider biatlı kitlesel çoğunluğun dinden kopuşunun kolay olacağına işaret etmektedir. Bunun sonucu insanlığın medenileşmesine değil bedevileşmesine neden olmuştur. Kur’an da ki kıssalardan anlaşıldığı üzere benzer topluluklar netice itibariyle ya kendi elleriyle ya da ilahi buyrukla cezalandırılmıştır.
“Taklitçilik” insanlığın var olduğu süreçte asla inkar edilemeyecek sosyolojik ve psikolojik bir vakıadır. Amacına uygun yöntemle kullanıldığı takdirde insanlığı “bedevilikten” kurtarıp “medeniliğe” ulaştıracağından kimsenin şüphesi olmamalıdır. “Sözün güzelini” “eylemin/ibadetin doğru olanı” aramada aklını kullanarak sorgulayan bir taklitçilik, kişinin ve insanlığın kurtuluşuna vesile olacaktır. Elçi Muhammed’e (selam olsun O’na) arkadaşlarının müşavere esnasında “Senin görüşün mü? Vahiy mi?” diye sorgulamaları göstermektedir ki sorgusuz taklitçiliğe asla yer vermeyen gerçek İslamın insanlığa saadet getireceğinin en büyük delilidir.
Müslüman kişinin farkında olmadan kendisinin dinden kopup-kopmadığını anlaması için Kur’an ayetleri üzerinde aklını kullanarak ve üzerinde düşünerek okuması şarttır. Buna ilaveten kişinin dinden kopuşunu önlemenin yolu; Kur’an’dan söz söyleyen Alimlerin ilgili konu üzerinde ki görüş farklılıklarını da inceleyerek, aklını kullanıp vicdanının sesine kulak verip karar kıldığı tercihini yaşantısına aktarmak veya düşünceye sahip olmakla mümkün olacaktır.
Fehmi YAĞLI
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi