İslam dinine iman etmeyenler, özet ifadesiyle Müslüman olmayanlardır. Ancak onları, ateistler, peygamberlik kurumuna ve ölümle başlayacak ahiret hayatına iman etmeyenler, Hinduistler, Budistler ve de Yahudiler, Hristiyanlar ve de dıştan Müslüman göründükleri halde iç dünyalarında inkârcı olan münafıklar vs. şeklinde ayırabiliriz.
Bu açıklamalara bir zümreyi daha ilave edelim: Kültür Müslümanları. Yani herhangi bir inancın görünmedikleri halde Müslümanlar arasında yaşadıkları için Müslüman gibi görünenler. Aslında bunları münafıklar olarak da niteleyebiliriz. Bunların en inkârcıları dahi Azin Nesin gibi kendini ortaya koyamıyor ve ölümlerinde cenaze merasimi uygulanmaması için açık beyanda bulunamıyorlar.
Ayrıcalıklı Batılperestler/Ehl-i Kitap
İslam dinine inanmayalar arasında İslâm’ın İman esasları ve yaşam kurallarına büyük ölçüde aykırı olmakla birlikte Yaradan’a inanan ve ahiret hayatına flu bir biçimde iman eden Yahudiler ve Hristiyanlar gibi ehl-i kitap olanlar kısmen ayrıcalıklıdır. Çünkü onların özellikle de teslis/Allah’ı üçleme inancına bulaşmayan kadınlarıyla evlenebiliyor, kestiklerini yiyebiliyor ve kestikleri hayvanların etleriyle yaptıkları yemekleri helal olarak görebiliyoruz. (Mâide 5)
Saldırgan Olan ve Olmayan Bâtılperestler/Gayr-ı Müslimler
İslâm Dîni’ne iman etmeyen insanlar örneklendirildikleri üzere, iki ana kısma ayrılırlar: Bunlardan bir kısmı biz Müslümanlara saldırgan olanlardır. Diğer bir kısmı ise bizimle sulh/barış anlaşması yapanlar yani bizim inançlarımıza, yaşayış şekillerimize, bir diğer anlatımla haklar ve özgürlüklerimize saygılı olanlardır.
Bu ayırımı yapamazsak, Kur’ân-ı Kerîm’in ilgili ayetlerini anlamanız mümkün değildir. Kur’ân-ı Kerîm’de kendileriyle savaşılabileceği dile getirilen insanlar aslında saldırgan olanlardır. İslâm, hangi inanç sistemine bağlı olurlarsa olsunlar saldırgan olmayan insanlarla savaşı onaylamaz, barışa hiç mi hiç karşı çıkmaz.
Saldırganlarla Savaşırız
Savaşanlarla savaşma hakkımız vardır. Saldırganlara yöntemlerini kullanarak karşılık veririz. Onların da bizlerin de hâlikı/yaratıcısı olan yüce Mevlâ’mız saldırgan kâfirlere yönelik olarak şöyle buyurmaktadır:
“Size savaş açanlara Allah’ın koyduğu ölçüleri çiğnemeden siz de savaşın. Fakat asla aşırı gitmeyin. (Savaş sebebiyle çocukları, kadınları ve yaşlıları öldürmeyin. Kendi iç dünyalarında, kendi inançlarına göre ibadet eden insanlara dokunmayın.) Çünkü Allah bu şekilde yaparak tecavüz edenleri sevmez.” (Bakara 190; Parantez içleri hadislerden alınmıştır.)
Saldırgan Müminlerle de Savaşılır
Sevgili kardeşlerim, İslam dinine iman etmeyenler içinde saldırganlarla savaşılacağı gibi müminler arasında saldırgan olan haksızlarla da savaşılır. (Hucurat 9)
Anlamını sunduğumuz âyet, -Müslümanlardan da olsa- haksız olduğu halde saldırgan olan topluluklara savaşılabileceğini gösteriyor. Tecavüz edenler ordulaşan bir topluluk değil de kişiler olursa onlar da suçları ölçüsünde cezalandırılabilirler. (Mâide 33; Bakara 178)
Bizimle Sulh Anlaşması Yapanlar
İslam dinine iman etmeyenlerin bir bölümü de inançlarımıza ve yaşam tarzımıza saygı duyanlar ve bizimle sulh antlaşması yapanlardır. Mümtehine sûresinin 8. âyetine göre bu insanlara karşı hukuki ve sosyal adalet uygulayabileceğimiz ve maddi ve manevi her bir tür iyilikleri yapabileceğimizi açıklanmaktadır:
“Allah, Müslüman olduğunuz için size savaş açmayan ve sizleri yurtlarınızdan çıkarmak için çalışmayan insanlara iyilikler yapmaktan/güzellikler sergilemek ten, hukukî ve sosyal adalet ilkelerini uygulamaktan sizleri men etmez. Allah hukuki ve sosyal adalet uygulayanları sever. ”
Bu âyette Allah adalet uygulayan ve iyilik yapan kulları sevdiğini de beyan etmektedir.
Bir daha hatırlatmış olalım: İster Şintoist, ister Budist, ister Yahudi, ister Ateist… Eğer mütecaviz değillerse, bize saldırmıyorlarsa bizimle yaptıkları sulh anlaşmasına bağlı iseler Yaradan’ın hatırı için onlara karşı adaletli ve iyiliksever/ ihsankâr olmak vazifemizdir.
Burada konumuza ışık tutan ve anlamı itibariyle kuvvetli/sahih gördüğümüz bir hadisi sunalım. Bu hadiste peygamberimiz şöyle buyuruyor:
“Hayvanlar dahil bütün yaratılmışlar, Allah’ın ailesinin fertleri gibidir. Allah’ın en ziyade sevdikleri ailesini oluşturan insanlara/canlılara iyilikler yapanlardır.”(el-Camiü’s-Sağîr,el-Halku…)
Bu hadisi de yukarıda anlamını sunduğumuz Mümtehine sûresinin 8. ayetinin bir tür açıklaması olarak görebiliriz.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi