islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5366
EURO
36,1636
ALTIN
2.956,01
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
17°C
İstanbul
17°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Kader Boyutuyla Hastalıklar, Rahmetin Bir Yansımasıdır (IV)

Kader Boyutuyla Hastalıklar, Rahmetin Bir Yansımasıdır (IV)

Ne kadar tedbir alırsak alalım başımıza gelen bütün hastalıklar, netice itibariyle Allah’ın takdir ve iradesi ile ortaya çıkar. Allah’ın her şeye kadir olduğuna tam inanan bir Müslüman, yaşlılığa bağlı hastalıklar gibi kaçınılması mümkün olmayan sıhhî sıkıntılar karşısında üzülmez, tam aksine kuvvetli bir cesaretle Allah’ın kaderine sığınırsa, teslimiyet ve tevekkül görevini layıkıyla yerine getirmiş olur. Hastalıkların kader/kaza ve rahmet ile ilişkisine geçmeden önce birkaç açıklamada bulunayım: Kader ve kaza birbirine yakın kavramlar olmakla beraber kader, Yaratan’ın bir şeyi önceden (ezelde) dileyip, takdir etmesi, kaza ise; takdir edilen şeyin vakti gelmesi ile meydana getirilmesidir. İlm-i ezelde tespit edilen Allah’ın takdiratı, iki kısma ayrılır:

1.) Kaza-i Muallak: Hükmolunan şeyin, bir şart ve sebebe bağlı olup, şart ve sebepler bulunduğu zaman meydana gelmesini öngören kazadır. Yaratan’ın dilemesi ve kişinin cüz-i iradesiyle oluşan herhangi bir olay veya durum, yine O’nun dilemesi ve kişinin cüz-i iradesini kullanmasıyla değişebilir. Değişme olabileceği, İslam uleması tarafından kabul edilmektedir. “Allah dilediğini mahv, dilediği şey’i de ispat eder” (Ra’d; 13/39) mealindeki âyet ile “Allah onların kötülüklerini iyiliklere tebdil ediverir” (Furkan; 25/70) manasındaki âyet, bu görüşün delili olarak gösterilmektedir. Mesela hasta bir kimsenin, hastalığa sebep olup olmadığına bakılmaksızın, hekim tavsiyesine uyarak, ilaç alması, iyileşmesi için bir sebeptir. Kişinin Allah’ın izni ve dilemesiyle yeniden sağlığına kavuşması, bu cüz-i iradenin bir sonucudur.

2.) Kaza-i Mübrem: Bir şart ve sebebe bağlanmayıp, kati ve kesin olarak hükmolunan kazadır. Böyle kaza’da sebebe yapışmanın da genelde bir faydası yoktur. Mesela, hamile bir kadın sağlığına dikkat ettiği halde kendi sorumluluğunun dışında engelli bir bebek dünyaya getirebilir. Burada bir anne, kaderi (kaza-i mübrem) ile imtihan edilmektedir. İleri yaşlılıktan dolayı bakıma muhtaç duruma düşmek de kişinin iradesi dışında geliştiği için, kader plânında bir nevi, kaza-i mübrem’dir.

Kaza-i mübrem, levh-i mahfuz’da tespit edilmiş bulunduğundan, burada tebdil, yani müdahalelerle kesin bir değişikliğin sağlanması mümkün olmaz. “Bizim katımızdaki bir hüküm değiştirilmez” (Kaaf; 50/29) mealindeki âyet, bunun delilidir. Kişiye bu gibi durumlarda düşen görev, kadere rıza çerçevesinde teslimiyet ve tevekkül göstermektir.

İnsan, hayatında hoşlandığı ve hoşlanmadığı birçok değişik olayla karşı karşıya gelebilir. Ahirete, kadere, hayır ve şerrin mutlaka Allah’tan olduğuna inanan bir kimse, sevindirici olaylar karşısında Rabbine şükreder, üzüntü verici olaylar karşısında ise elinden bir şey gelmese dahî aktif sabır gösterir ve ilahî takdire teslim olmanın iç huzurunu ve manevî faydalarını ruhunda hisseder. Nitekim Kur’ân-ı Kerim, kader ve teslimiyet konusunda şu öğütlerde bulunur:

(Kıtlık ve karanlık gibi) ne yerde, ne de (hastalık gibi) nefislerinizde bir musibet başa gelmez ki, biz onu yaratmadan önce (kader plânında) bir kitapta (levh-i mahfuzda) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır. (Dünya nimetlerinden, sağlığınızdan) elde edemediğinize (elden yitirdiklerinize) üzülmeyin. Ve (Allah’ın) size verdiğine de, güvenip, sevinmeyiniz (şımarmayınız). Allah; çok övünen, çok kurumlanan kimseyi sevmez.” (Hadid; 57/22-23).

Kronik hastalık, kaza-i mübrem açısından nihaî ve dolayısıyla değiştirilmesi mümkün olmayan bir durum bile olsa, kaderine rıza gösteren mümin, bunda da bir hayır görür ve kuruntulardan ve lüzumsuz ıstıraplardan kendini uzak tutar.

Kalıcı Hastalıklar Rahmete Bir Vesiledir

Kur’ân-ı Kerim’in bir çok yerinde Yaratan, bizlere kendini “Er-Rahmân-ir-Rahîm”, yani “Rahman” ve “Rahim” sıfatlarıyla takdim etmektedir. Âlemlerin Rabbi olan Cenabı Hakk’ın bütün sıfatları ve isimleri güzeldir. O güzelin bütün tecellileri de zaten hayatımızın bütün alanlarına yansıtılmaktadır. Ancak Rahman ve Rahim sıfatlarının özellikle sıkıntı, dertli, kederli, hasta ve yaşlı insanlar üzerindeki manevî etkisi bir hayli farklıdır.

Allah, dünyada yaşayan ve merhamet isteyen bütün varlıkların imdadına Rahman sıfatının bir gereği olarak yetişme vaadinde bulunmaktadır. Çünkü O, sonsuz rahmet sahibi, sonsuz nimet bağışlayıcıdır. Varlıkları yoktan var eden ve onların, hayatlarını devam ettirebilmeleri için şart olan her türlü temel ihtiyaçlarını karşılıksız olarak veren yüce bir Zât’tır. Rahman sıfatıyla Allah, hiçbir kısıtlama olmadan hiçbir ayırım yapmadan, müstahak olana da olmayana da, kendine inanana da inanmayana da rahmet kapılarını ardına kadar açmakta ve herkesin ihtiyacını gidermektedir. Yaratının ilahî rahmeti, lütfu ve koruyuculuğu bütün evreni, bütün oluşum süreçlerini, bütün zamanları ve bütün yaratıkları kapsadığına göre, elbette Yaratan’ın küllî manevî korumasından toplum içinde en aciz ve zayıf durumda olan hastalar da ziyadesiyle istifade edebileceklerdir.

Düşkünlük ve fizikî fonksiyon kayıplarının yoğun olduğu özellikle hastalık/yaşlılık dönemi ile özellikle sürekli olarak başkalarının desteğine ve yardımına bağımlı hâle gelme durumu, ilâhî rahmetin bu kişilerin üzerine yoğunlaşmasına acil bir davetiyedir. Özellikle imanı sağlam inançlı hastalar, Yaratının bitmez tükenmez bir hazinesi olan rahmetinden sadece dünyada değil ahirette de yararlanabilecektir. Bu, O’nun Rahim sıfatının bir gereğidir. Rahim sıfatı, inançlı bir hastanın en büyük teselli kaynağıdır. Çünkü önemli olan ilahî rahmetin cilvelerini öbür âlemde de görebilmektir. Yaratının Rahim sıfatından yararlanmak, yani ebedî rahmetini bulmak, kuvvetli bir iman ile o Rahman’a bağlanmak ve farz ibadetleri yerine getirip, O’na itaat etmekle mümkündür.

Kalıcı hastalıktan genelde kurtulmak mümkün olmadığına göre hasta, içinde bulunduğu özel durumu Rahman’a sığınma açısından son bir fırsat olarak görmeli ve değerlendirmelidir. Asıl önemli olan saadet kapılarını açan mutlu sonu yakalayabilmek ve Cennete girebilmektir. Zahiren musibet gibi görünen hastalık, çileli ve zahmetli bir süreç de olsa Rahman’ın lütfu ile kişiyi ebedî saadete götürebilecek avantajlı bir durumdur nihayetinde.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.