“Rabbin, ondan başkasına kul olmamanızı ve anne ve babaya ihsanla davranmanızı kaza etti (takdir etti, hükmetti). Eğer ikisinden birisi veya her ikisi senin yanında yaşlanırlarsa onlara (ikisine) “öf” bile deme. Ve onları (ikisini) azarlama ve onlara kerim (güzel, yumuşak) söz söyle! [1]
Bizler için her ayet, anlam yüceliği bakımından, düşünce ufkumuza ve hayatımıza farklı ışıklar yakarak yol göstermektedir. Önemli olan o farklı ışıkların, rengini ve hedefini görebilmektir. Cenab-ı Hakk’ın bizlere yol göstermek adına yakmış olduğu projektörler, yolumuzu ve hedefimizi aydınlatmaktadır. Bizler için önemli olan şudur ki, çeşitli bahaneler ileri sürerek, ışıkları kapatmayalım. Şeytan bizlere ışıkları kapatmamız ve elektriği kesmemiz gibi telkinlerde bulunacaktır. Ancak gerçek “Sırat-ı Müstakim” yolunda, elektrik kesintisi yoktur.
Ayeti celileler insan hedeflidir. Cenab-ı Hakk’ın bizlere göndermiş olduğu ayetler, sadece okumak için değildir. Burada önemli olan, ayeti kerimeleri hayatımıza hâkim kılmak ve hayatımıza bu ilkeler ile yön verebilmektir.
Günümüzde şu ayeti kerimeyi hayatımıza hâkim kılabilsek, huzur evlerine ihtiyaç kalmayacaktır. Evlerimizde büyüklerimizle birlikte, huzurlu mutlu bir hayat geçirmek aslında elimizdedir. “Ataerkil aile” dediğimiz yapı, insanlar için huzurun kaynağı olabilir. Aile yapımız, “çekirdek aile” yapısına giderken, sahip olduğumuz çok meziyetimizi de beraberinde götürmektedir. İnsan maddi imkânlara kavuşup büyük evlerde otururken, gönüllerinin daraldığının farkına bile varamamaktadırlar. İnsanlar geniş ve büyük evlerde yaşarken, “daralan gönüllerinde” ihtiyarlayan anne babalarına yer bulamamaktadır. Toplumun huzuru ve mutluluğu aile yapısına bağlıdır. Mutlu ailelerden oluşan toplum, hayat standardı yükselen ve genişleyen toplum demektir. Demek ki Cenab-ı Hak kendine itaatten sonra, ana ve babaya sadakati emretmiştir.
“Bir de, fakirlik korkusuyla evlatlarınızı öldürmeyin! Onlara da size de rızkı biz veririz. Onları öldürmek elbette büyük bir günahtır” [2]
Cahiliye döneminde, özellikle kız çocuklarının uğursuz sayıldığı için diri diri toprağa gömülmesi, vahşetin sınır tanımayacağının en bariz örneğidir. Zamanında bu ayeti celile, kız yavrularını diri bir şekilde toprağa gömülmekten kurtarmıştır. Ancak bu vahşet, günümüzde farklı bir şekilde cereyan etmektedir. Daha ana rahmindeki bebeklerin kürtaj yoluyla katledilmesinin, cahiliye döneminde ki, belli bir yaşa gelmiş çocukların toprağa gömülmesinden ne farkı vardır? İslam dini gelmeden önce, kız çocukları uğursuz sayıldığı için diri bir şekilde toprağa gömülürken; günümüzde ise bakamayacağım endişesiyle bebekler, kürtaj yoluyla daha ana rahmindeyken katledilmektedir. Bu sosyal yaramızın merhemi de, İslam’ın getirdiği ilkelerdedir. Yeter ki bizler, İslam peygamberinin bize gösterdiği yolda gitmeye azmedelim.
Günümüzde İslam toplumlarında yaygınlaşmaya başlayan bakabileceğin kadar çocuk anlayışı, spastik bir anlayıştır. Sünnetullaha uymayan bir yaklaşımdır. Müslümanların yaşadığı coğrafyada, yer altı ve yer üstü zenginliklerini entrikalarla ele geçirmeye çalışanlar, böyle bir anlayışı yaygınlaştırmayı hedeflemişlerdir. Zira Müslüman nüfus artışı, onların kafalarındaki demografik planlara uymamaktadır.
Bizlere düşen ise bu konuda da İslami kriterlere uyarak, yapılan planları boşa çıkarmaktır. Şu unutulmamalıdır ki, teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insan gücü her zaman üretici ve etkileyici faktördür.
“Ve zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, fuhuş (hayâsızlık) kötü bir yoldur.” [3]
Allah (cc) insanı ruh ve beden olmak üzere, iki unsurdan yaratmıştır. Üreme duygusunun hayata geçmesi için de insana, “cinsel duygu” melekesi vermiştir. Cinsel duyguların tatmini içinde, “evlilik kurumunu” teşri kılmıştır. Nikâh akdi dışındaki bütün ilişkiler zina kapsamında yer almış ve dinimizce yasaklanmıştır. Toplumun en küçük birimi ailedir. Ailenin yapısının sağlam temellere oturtulması, sağlıklı bir toplum oluşturabilmek içindir. Oysa zina, toplumu içten içe kemiren en büyük illet ve hastalıktır. Bu hastalığın toplumda yayılması demek, manevi manada olduğu kadar, maddi manada da toplumun tükenişi ve bitişi demektir. Rabbimizin bizlere vermiş olduğu cinsel istek ve arzular, meşru yoldan tatmin edilmelidir. Dikkat edilirse bu ayeti kerimede, zina yapmayın denmemektedir. Bu ayeti kerimede “Zinaya yaklaşmayın” buyrulması, zinaya giden yolların kapatılması anlamına gelmektedir. Demek ki ilk önce, insanları zina yapmaya götüren sebeplerin ortadan kaldırılması gerekmektedir. Sosyal alanlarda kadın erkek ilişkilerine dikkat edilmesi, Müstehcen yayınlara itibar edilmemesi, evlenmek isteyen insanların nikâh akitlerinin kolaylaştırılarak maddi kaygılardan arındırılması, zinaya giden yolların kapanmasında etkili olacak faktörlerdir. Zinaya giden yolların kapatılmasında, kişilere düşen görevler olduğu gibi, devlete düşen görevler de vardır.
İslam dininin temel hedeflerinden bir tanesi de, temiz bir neslin yetiştirilebilmesidir. Neslin muhafazası sebebiyle nikâh emredilirken, zina gibi kötü yollar haram kılınmıştır.
“Ölçtüğünüzde ölçmeyi tam yapın, doğru terazi ile tartın. Bu daha hayırlı, sonuç bakımından daha güzeldir” [4]
Ticaret hayatına, doğru istikametde yön veren müthiş bir ayet ile karşı karşıyayız. Sosyal hayatı düzenleyen ilkeler bazında, haksız kazancın önüne geçmek ve helal yoldan kazanç sağlamak için, bizlere hayırlı yolu gösteren bu ayeti kerimeyi tefekkür etmemiz gerekmektedir. Müslüman bireyler olarak, hayatımıza yön vermekte olan bu hükümleri, yaşamak ve yaşatmak zorundayız. Ticari hayatımızı manevi prensipler doğrultusunda şekillendirmemiz, dünya hayatımızı olduğu kadar, ahiret hayatımızı da yakından ilgilendirmektedir.
Müslüman bırakın başka bir Müslüman kardeşini, başka bir din mensubunu dahi ticarette kandırma yoluna gitmemelidir. Müslüman özü ve sözü doğru insandır. Bu ayeti kerime Müslümanlara ticaret yaparken izlemesi gereken yolu açıkça göstermektedir. Bakınız bu konuda Peygamberimiz (sav) şöyle buyuruyor: “Üç sınıf insan vardır ki kıyamet günü Allah, onlar ile konuşmaz. Yüzlerine bakmaz onları temize çıkarmaz. Hem de onlar için can yakıcı bir azap vardır. Elbisesini kibirle yerlerde sürüyen, yaptığı iyiliği başa kakan, yalan yere yemin ederek ticaret yapan.” [5]
“Rüştüne erinceye kadar, yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü söz (veren sözünden) sorumludur.”[6]
Peygamberimiz (s.a.v)’in de yetim ve öksüz büyüdüğünü düşünürsek, bu durumda olan çocuklarımızın ve gençlerimizin topluma “Allah’ın emaneti” olduğunu anlamakta zorlanmayız. Yetimlerin toplumda koruyup gözetlenmesi, sağlıklı bireyler olarak topluma kazandırılması, dinimiz İslam’ın en büyük hedeflerindendir. Peygamberimiz (s.a.v) bir hadisi şeriflerinde: “Ben ve yetimi himaye eden kimse, şöylece beraber bulunacağız” buyurmuş, bunu söylerken de işaret parmağıyla orta parmağını göstermiştir.[7] Konunun anlaşılması açısından, şu ayete de kulak vermemiz gerekmektedir.
“ Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe gireceklerdir.”[8]
“Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.”[9]
İnsan bilmediği konularda hüküm vermemelidir. Başkaları hakkında ileri geri konuşmak, gıybet ve iftirada bulunmak, yalancı şahitlik yapmak, Müslümana yakışmayan şeylerdir. Müslümana yakışan doğru sözlü olmak, fiil ve davranışlarıyla etrafına zarar vermekten kaçınmaktır.
“Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca dağlara asla erişemezsin”[10]
Gururlanma ve kibirlenme, şeytanın insanı ele geçirmek üzere oynadığı oyunlardandır. Kibir, Müslümanım diyen insanlara yakışmayan şeytani hareketlerdendir. Müslüman gururlu ve kibirli olmamalıdır. Tam tersi Müslüman tevazu sahibi olmalıdır. Bunun en güzel ve nadide örneği, Peygamberimiz (s.a.v)’dir. Nitekim sevgililer sevgilisi, “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimsenin cennete giremeyeceğini” haber vermiştir
Gurur ve kibir günümüz insanının en büyük manevi hastalıklarından bir tanesidir. Bu konuda da bizlere en büyük örnek Peygamberimiz (sav)’dir. Müslümanın diğer Müslüman kardeşlerine karşı mütevazı olması, diğer din mensuplarına ise temkinli, onurlu ve zorlu olması gerekmektedir.[11]
Bu ayeti kerimeler, cehaletten medeniyete giden sevgi yolunda atılmış büyük adımlardır. Bu büyük adımlar, Peygamberimiz (s.a.v) tarafından Miraç mucizesiyle hayata geçirilmiştir. Bizler İsra ve Miraç olayını, bu perspektiften bakmak ve görmek durumundayız. Peygamberimiz (s.a.v) “Mescid-i Haram’dan” alınarak Mescid-i Aksa’ya götürülmesi, oradan da Sidre-i Münteha’ya çıkarılması, bu ayetleri sosyal hayatımıza hâkim kıldığımız takdirde anlam kazanacaktır. Yoksa miraç mucizesinin uyanık veya uyurken vuku bulmasını tartışmak, bize bir şey kazandırmayacaktır. Burada önemli olan, Peygamberimiz (s.a.v)’in Cenab-ı Hak’tan vahiy yoluyla getirdiği hükümlere, bizim ne kadar tabi olduğumuzdur? Bu hükümleri, hayatımız da ne kadar yaşadığımızdır?
Bizlerin Miraç mucizesi gibi büyük bir olayı anlamlandırabilmemiz için, iki cihan güneşi (s.a.v)’in Cenab-ı Hakk’ın huzurundan ümmetine hediye olarak getirdiği referansları hayatımıza hâkim kılmamız gerekmektedir. Namaz, dünya hayatımızı düzene sokan, bizi cennete götürecek olan en büyük referans iken, bu muhteşem ibadetin günlük yaşantımızın neresinde olduğuna bakmamız Miraç’ı anlamamız için yeterli olacaktır.
Toplumun düzeni ve refahı için konulan kanun ve kurallar, objektif bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, yukarıda zikredilen ayetlerin hayata geçmesine ne kadar ihtiyacımız olduğu ortaya çıkmaktadır. Adam öldürmelerin olmadığı, herkesin can ve mal güvenliğinin olduğu, dürüst ticaretin yapıldığı, anne karnında ki bebeklerin dahi önemsendiği bir toplum mutlu insanların çoğunlukta olduğu toplumdur. Müslümanlara ve diğer insanlara bunu sağlayacak olanda, Miraç mucizesidir.
Hülasa, Allah ve Resulullah sevgisiyle coşamayan gönüllerin, Miraç’ı anlamaları mümkün görünmemektedir. Miraç’ı anlamak istiyorsak, Allah’ın emri namaz ile gönüllerimizi yükseltmek, davranışlarımızı kontrol etmek, İslam’a göre yaşamak durumundayız.
Ne dersiniz, haksız mıyım?
Miraç kandiliniz kutlu olsun!
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…
Şaban DOĞAN
[1] İsra Suresi 17 – 23
[2] İsra Suresi 17 – 31
[3] İsra Suresi 17 – 32
[4] İsra Suresi 17 – 35
[5] Müslim, İman 171
[6] İsra Suresi 17 – 34
[7] Buhari, Talak 25
[8] Nisa Suresi 4-10
[9] İsra Suresi 17 – 36
[10] İsra Suresi 17 – 37
[11] Maide Suresi 5 – 54
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi