Mirat Haber Ajansı
Mayıs ayında Bangladeş’in başkenti Dakka’da yapılması beklenen D-8’ler zirvesinin sanal olarak telekonferansla yapılması kararının ardından Korona virüsü krizinin ardından dünyadaki Müslüman ülkelerin birbirine yeniden yakınlaşma sürecinin başlayıp başlamayacağı merak edilen konulardan biri.
Uzmanlar bunun gerçekleşmesi halinde önemli bir birliğin dünya sahnesinde ortaya çıkabileceğini ancak bunun önünde toplumların üzerinde yüzyıllar boyu ekilmiş umutsuzluk olduğunu, toplumlarda beklentiler olmazsa bunun gerçekleşemeyeceğini bildiriyorlar.
Başta Asya ve Afrika’da, az sayıda Avrupa’da üç kıtaya dağılmış 250 bin ile 250 milyon arasında nüfusu olan elli iki egemen Müslüman çoğunluklu ülke var. Nüfus olarak Müslüman çoğunluklu 52 ülkenin Müslüman olmayanlar dahil toplam nüfusu şu anda 1,6 milyar civarındadır. Küresel Müslümanlar 1,8 milyarlık bir sayı, on yıldan uzun bir süre içinde 2b’ye yaklaşıyor. Bu, gelecek yüzyılda veya insanlığın üçte birini oluşturacak. Sahra Çölü’nü çevreleyen küçük tarım şeritlerinde olanlar bile bu yüzyılın sonunda bir milyara ulaşacak.
Eskiden bilimlerin ortak dili olan Arapça’nın yanısıra Türkçe, Farsça, Urdu, Bahasa, Bengalce olmak üzere 6 dil nüfusun büyük bölümünce anlaşılmakta. İngilizce, Fransızca, Rusça eklenince bütün ülkeler iletişim kurabilirler. Kötü yönetilen, diktatörlükler ve yolsuzluklara rağmen iyi yönetişim ve birlik hedefleri orta vadeli olarak sunulursa ülke elit kesimlerinin de ilgisinin artacağı öne sürülmekte.
İslam birliği yanlısı tarihçiler Müslüman birliği konusundaki karamsarlığın mantıksız olduğunu bildiriyorlar. Bu elli iki ülkeden sadece dördü 1945’te bağımsız devletti. Bunlar Türkiye, Arabistan, İran ve Afganistan’dı. Diğer kırk sekiz ülke Avrupa’nın sömürgeleriydi. O dönemde Müslüman ülkeler bağımsız olacaklar dense bunun yüzyıllar alacağı söylenmekteydi. Ancak yıllar içinde bağımsızlıklarını kazandılar.