ABD Trump yönetiminin Kuzey Kore ile girdiği nükleer restleşme, daha önce İran ile ağır yaptırımlar sonrası dengelenmeye çalışılan nükleer stratejisisi ABD’nin bu konuda daha önceki başarısızlıklarını gündeme getirdi
Kuzey Kore’den gelen haberler, son yıllardaki en tehlikeli uluslararası krizlerden birisiyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Hızlandırılan nükleer programı, düşmanca bir retorik ve savaş tehditleri Kuzey Kore’den taşan başlıca haber başlıkları. Trajik olan şu ki ABD, 25 sene önce Pyongyang hükümetinin nükleer programını sınırlayacak bir anlaşmayı kotarmıştı. Fakat anlaşmanın şartlarından memnun kalmayan ABD’deki sağ ve muhafazakar zevat, Kuzey’i daha iyi ama müphem bir şeye zorlamak niyetiyle anlaşmayı askıya aldılar. Kuzey Kore’ye asla daha iyisini sunmadılar. ABD şimdiyse kontrolden çıkmış bir nükleer program ve ciddi bir savaş tehlikesiyle karşı karşıya.
Tüm bunlar, bir diğer diplomatik imtihan için ciddi dersler ihtiva ediyor: ABD’nin Kuzey Kore tecrübesi İran’la yapılan nükleer anlaşmasını muhafaza etmek için güçlü bir sebep teşkil ediyor.
İran’la varılan mutabakat Donald Trump ve savaş yanlısı şahin kanadın sert eleştirilerine hedef oldu. İddia o ki Trump hükümetindeki bazı isimler bu mutabakatı bozmaya kararlı. Hatta bir habere göre Trump, ekibindeki bazı isimlere ABD’nin bu anlaşmadan nasıl kurtulabileceğine dair rapor hazırlaması yetkisi verdi. Trump hükümeti böylece sözünden cayıp Tahran’ın bileğini tam manasıyla bükebileceği bir anlaşmaya razı etmiş olacak.
Ama bu filmi daha önce de gördük. Kuzey Kore örneği, belki defolu ama uzun vadede faydalı olacak bir anlaşmayı iptal etmenin ne kadar tehlikeli olabileceğini gösteriyor.
ABD, 1990’larda Kuzey Kore’nin artan nükleer faaliyetleri neticesinde diplomatik diyaloğu tercih etmiş; neticesinde Ekim1994 Mutabakatı ortaya çıkmıştı. Buna göre Kuzey Kore bir nükleer reaktörünün faaliyetini ve daha büyük iki reaktör inşaatını durdurmuş, nükleer malzeme stoklarını teslim etmiş ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu’na (IAEA) nükleer reaktörlerini denetleme izni vermişti. Karşılığında ise Kuzey Kore’ye hafif su reaktörleri tesis etme, petrol tedariki ve ABD ile saldırmazlık paktı ve yine ABD ile olan diplomatik münasebetleri tam seviyeye yükseltme sözü verilmişti.
Ama bunlar hiçbir zaman olmadı. Kısmen, George W. Bush yönetiminin Kuzey Kore’den şüphe duyar bir tavırla ve 1994 anlaşmasını yok etmeye kararlı olarak iktidara gelmesi yüzünden… Kararlı oldukları üzere 1994 anlaşmasını yırtıp attılar ama yerine koyacak başka bir planları yoktu. Sadece Kuzey Kore’yi karşılarına alan saldırgan bir tutum takındılar. Pyongyang tarafının buna cevabı hızlı ve kesin oldu: ana nükleer reaktörünü tekrar faal hale getirip IAEA müfettişlerini sınır dışı etti; Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’ndan da çekildi. O zamandan beri de nükleer silah geliştirmeye son sürat devam ediyor.
1994’te Kuzey Kore’nin plutonyum ayarında bir veya iki bombası olduğu düşünülüyordu. Bugünkü tahminler ise 13 ila 30, hatta 60 arasında değişiyor. Çıkarılacak ders bariz: Şayet neticelerine hazır değilseniz kusurlu ama işleyen bir nükleer anlaşmasını kenara atmayın.
Eğer İran’la vardığı nükleer mutabakatını çöpe atmaya karar verirse ABD’yi yine benzer şeyler bekliyor. ABD, tek taraflı olarak İran’ın antlaşmaya uymadığını deklare edebilir, böylece resmen olmasa da fiilen anlaşmayı feshedebilir veya İran tarafını anlaşmadan cayması için kışkırtabilir. Kuzey Kore örneğinde olduğu gibi, buna karşılıklı dalavere ithamları, daha katı hükümlü bir anlaşmanın yeniden müzakeresi talepleri ve İran’ın uluslararası siyasetini değiştirmesi çağrıları eşlik edecektir.
İran bu gibi talepleri kesin bir dille reddedebilir ve artık anlaşmaya tâbi olmadığını ilan edebilir; veya daha zor olanı seçip anlaşmaya hakemlik etmesi için Avrupa’nın kapısını çalabilir. Her iki şekilde de, anlaşmada verilen tavizlere zaten hala kızgın olan İran’ın tutucu kesimleri nükleer faaliyetleri hızlandırılması için baskılarını iki katına çıkaracaktır. Diplomatik tavrı ne olursa olsun İran muhtemelen gizli tesislerindeki faaliyetlerini hızlandıracaktır.
Eğer anlaşma tamamen bozulsaydı IAEA’nın gözetleme sisteminde gözükür ve kurumun teftişleri de sona ererdi. İran’ın nükleer çalışmalarına dair bildiklerimizde bir azalma yaşanırdı. İran, nükleer programını saptaması zor santrifüj tesislerinde sürdürebilir. Hakeza diğer sahalarda da zorluklar çıkartabilir. Mesela IŞİD’e karşı savaşta sağladığı iş birliğini yavaşlatma veya Irak’ta yeni problemler çıkarmak gibi…
ABD ise yaptırımları tekrar yürürlüğe koyabilir ancak bu sefer de kendisini Çin, Rusya ve Avrupa karşısında diplomatik olarak izole edilmiş bulabilir.
Birkaç yıl içinde ise ABD kendisini bugünkü Kuzey Kore krizinin bir kademe daha düşük versiyonu içinde bulabilir: nükleer ayarında bombaları ve sağlam bir füze gücü olan bir İran ve gerçek kırmızı çizgilierinin ne olduğunu saptamaya çalışan bir Washington, askeri harekatın eşiğine gelmiş bir İsrail ve paramparça olmuş uluslararası konsensüs. İran’la savaş riski ve global bir diplomasi felaketi hiç olmadığı kadar gerçek olur.
Etkili bir diplomasinin hedefi, ya savaş ya şartlı teslim olma ikileminden kaçınmaktır. Bazen noksan bir uzlaşı, bu gibi dilemmalardan çıkanın en iyi yoludur. Bush hükümeti Kuzey Kore politikasında bu gerçeği ciddiye almadı ve dünya şimdi bunun serencamıyla meşgul. 2002 yılından daha tehlikeli ve tutarsız bir ortamda aynı hataya düşmemek gerekir.
Michael J. Mazarr/Mustafa Doğan
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi