Kur’ân-ı Kerîm’de işaret buyrulduğu üzere geniş mânada İslâm, Hz. Adem’den Hz. Nuh’a, Hz. İbrahîm’e, H. Mûsa ve Îsa’ya kadar bütün Peygamberlerin; Tevrat, Zebûr ve İncîl gibi bütün kutsal kitapların ortak tebliğidir. Hz. Muhammed İslâm’ın son ve evrensel kılınan peygamberi ve onun tebliğ ettiği Kur’ân da İslâm’ın son ilahi Kitabıdır.
Ayasofya, Hz. Muhammed’in Rabbimiz tarafından seçilip Peygamber olarak gönderilişinden 74 yıl önce Hz. İsa’ya inanan Müslüman insanlar tarafından yapılarak/yaptırılarak ibadet açılmış bir İslâm mabedidir.
Kur’ân’da açıklandığı üzere, tarihi süreçlerde gönderilen peygamberlere iman eden insanlar, o dönemlerin Müslümanlarını oluştururlar. Hz Muhammed öncesinde Hz. Îsa’nın peygamberliğine inanan insanlar da Müslümandırlar. Mesela Hz.Îsa’nın havarileri kendilerini şöylece Müslümanlar olarak sunarlar:
“ Îsa, İsrailoğullarının Allah’ın gönderdiği gerçekleri örtbas etme temayüllerini fark edince sordu: “Kim Allah yolunda benim yardımcılarım olacak?” Îsa’ya bağlı olan havariler cevap verdiler:
“Biz Allah yolunda senin yardımcıların olacağız. Biz Allah’a inandık, şahid ol biz Müslümanlarız.” (Al-i İmran 3/52)
Bu arada duanın ve bildiğimiz şekliyle namazın Hz. Mûsa ve Îsa gibi bütün Peygamberlerin tebliğ ettiği temel ve özel ibadet olduğunu da hatırlatmış olalım.
Kur’ân penceresinden bakıldığında Ayasofya’yı yapıp 916 sene ibadethane olarak yaşatanlar, Teslis’e kaymışlar ve namazı tahrif etmişlerse de, onlar temelde Allah ve âhiret hayatına inanan ve ibadet eden insanlardır.
Özetlersek bütün Îseviler yani Hristiyanlar için de Ayasofya müze değil ibadethanedir.
Peygamberimizin müjdeleyici ve yönlendirici buyrukları çizgisinde İstanbul’un savaş yoluyla fethedilmesi sonrasında yeni dönemin egemenliğini yansıtması için yalnızca Ayasofya kilisesi, ibadethane vasfı korunarak camiye dönüştürülmüştür.
916 senelik bu mabet, fetih sonrasından günümüze yaklaşık 500 sene boyunca onarılarak korunmuştur; yapılan dört minare ile ana kubbe takviye edilmiş ve çevresinde çeşme, şadırvan medrese, sıbyan mektebi, imaret, kütüphane, hamam, kabristan vs. yaptırılarak bir Osmanlı külliyesine dönüştürülmüştür.
Camiye dönüştürülerek Ayasofya’nın ve ibadethane vasfı muhafaza edilerek diğer kiliselerin maddî ve mânevi varlıklarının korunması Rabbimizin Kur’ânî emri ve peygamberimizin uygulaması doğrultusunda olmuştur. Rabbimiz şöyle buyurur:
“,,,Eğer Allah (verdiği cihad ve savaş emirleriyle) insanların bir kısmını diğeriyle savmasaydı, şüphesiz o zaman içlerinde Allah’ın isminin çokça anıldığı/anılacağı manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler çoktan yıkılıp gitmiş olurdu. Ve şüphesiz Allah, kendi dinine yardım edenlere, mutlaka yardım edecektir. Şüphesiz ki Allah, çok üstündür, çok güçlüdür.” (Hac 22/40)
Bu Kur’ân âyetiyle Allah, Hak çizgi üzerinde olmasa da, içlerinde kendisinin dua ve ibadetlerle çokça anılacağı mabetlerin yıkılmasını yasaklamış, mabet dokunulmazlığı ve ibadet hürriyetini pekiştirmiştir. Bu uğurda savaşı da meşrulaştırmıştır.
Bunun gibi mabetlerin örneğin müzeye/işyerine, depoya dönüştürülerek ibadethane olma vasfının değiştirilmesini de şöylece yasaklamıştır:
“Allah’ın mescitlerinde, Allah’ın anılmasına/Onun koyduğu yasaların anlatılmasına mani olanlardan ve mescitlerin işlevsiz kılınıp harap olmasına çalışanlardan, daha zâlim kim olabilir? Böylelerinin o mescitlere korka korka girmekten başka seçenekleri de olmamalıdır. Dünyada onlar için zillet vardır. Onlar âhirette de yurtta da büyük bir cezayı hak etmişlerdir.”
Özetlersek Ayasofya 537 den 1934 yılına kadar 1389 yılı ibadethane olma vasfını sürdürmüştür.
Bilge şairimizin;
Ayasofya! Ayasofya!…Seni bu hale koyan kim?
Seni çırılçıplak soyan kim?!…diyerek sorduğu soruya biz cevap verelim:
Onu 1389 yıllık vasfından soyanlar tarihimize ve vakıf eserlerimize saygısı olmayanlardır. Hukuk tanımayanlardır. Kültürel mirasımıza düşmanlık besleyenlerdir. Bunlar kimlerdir denirse cevabı da bellidir:
Dış etkilerle veya emirlerle hilafeti yıkanlar, harf devrini yapıp batıdan kanun ithal edenler, musikimizi yasaklayıp ezanımıza ve Kuranımıza dil ve el uzatanlar, dünya şehri İstanbul’umuzun asırlarca süren başkentliğini düşürenlerdir. 1389 yıllık mabed Ayasofya’yı müzeye çevirenler de onlardır.
Kur’ân ifadesiyle onlar aşırı zalimlerdir. Fatihin diliyle de lanetlenmiş olanlardır.
Tam burada cesaretle sorulması gereken soruyu soralım:
Onların amacı batı hayranlığı veya batıya ödündü. Bu hayranlık ve taviz ihtiyacı bu gün de devam mı ediyor ki bir kararname ile çözümlenecek bu problem bir yara olarak kanamakta devam ediyor. Kapatanlar suçlu tamam da. Açmayanlar masum mu?
Ülkemizin, Birleşmiş Milletler’de gerçekleri haykıran, Kudüs’e sahip çıkan, sınırlarımızın ötesinde askeri harekâta girişen, Libya’da bayrak dalgalandırıp Akdeniz’de ben de varım diyen çocuklarının dünyamızın materyalizme ve deizme teslim olduğu, Ayasofya’yı kapatan zihniyetin de soluğunun kesildiği bir dönemde egemenlik hakkı olarak 481 yıl namaz kıldığımız Ayasofya’da namaz kılamayacağını, henüz zamanı gelmediğini söylemek inandırıcı olmasa gerek .
Ha unutmadan…Sultanahmet Camii Cuma ve bayramlarda doluyor. Kapalı olduğu için boş olan Ayasofya’dır.
Sözü, Rabbimizin üzerinde düşünülmesi gereken açıklamasına bırakalım:
“ Allah’ın mescidlerini, yalnızca Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayanlar onarabilir. İşte, hidayete erenler (den oldukları umulanlar) bunlardır. (Tevbe 9/18)
Ali Rıza DEMİRCAN