Türkiye’de Kemalizm, sesini gittikçe yükseltmeye başladı. Kutlama törenlerinde Anıtkabre, önceki yıl ve günlerden daha çok akın edilmektedir. Geçtiğimiz günlerde kutlanan 30 Ağustos Zafer bayramında son örneğini gördük. Bu akın edenler içerisinde “Kemal Atatürk” dövmeli başörtülü kız ve kadınlar dikkat çekiyor. Ayrıca sakallı amcaların sayısının artarak devam etmesi dikkat çekici hale gelmiştir. Gerçek Kemalistlerin, her sıkıştıklarında ve törenlerde Anıtkabre koşmaları, mozolenin önünde secdeye varmaları bizi ilgilendirmez. Herkes neye inanıyorsa, inançlarının gereğini yapmada özgürdür. Herkesin cehenneme gitme özgürlüğü de vardır. Biz onları kınamıyoruz. Bizim garibimize giden, bazı Müslümanların gözyaşı dökmeleri, yüceltici ifadeler kullanmalarıdır.
Bu evrilmede, kitle partisi özelliği taşıyan Ak Parti içinde mevcut olan Atatürkçülere mesaj verme ve 5819 sayılı koruma kanununa takılmama ve devletin üzerine oturduğu “Törenler Cumhuriyeti” ekseninde yapılan kutlamalarda, Kemalist uygulamaları ayniyle takip etmenin büyük etkisi vardır. Mücahitlik dönemlerinde devlet erkinde yer alırken Anıtkabre çıkmamak için hasta olanlar veya yurtdışı seyahatler icat edenler, devlet çarkında yer alınca, kortejin en başında Mustafa Kemal’e övgüler dizerek bu kutlamaları, ilk yıllardaki tazeliği ile kutlamaktadırlar. Türkiye’yi “Törenler Cumhuriyeti” olmaktan çıkarıp, bu uğurda yapılan israfa son vermeyerek ciddi bir devlet olunamadığından Müslümanlar da Kemalist tuzağa düşmektedirler.
Müslümanların Atatürkçü olmamaları için Atatürk’ü iyi anlamaları gereklidir. En azından ateist olarak bu dünyadan giden Aziz Nesin kadar anlamak gerekir. Bir kısmını yazımın başlığında alıntıladığım sözünde A. Nesin şöyle der: “Hiçbir Müslüman Atatürk’ü sevmez. Niye sevsin ki, yaptığı hiçbir şey İslam’ın lehine değildir. Bir Müslüman hem Atatürk’ü seviyor hem de Müslümansa ya ahmaktır, ya sahtekâr ya da cahil.”
Evet, harika bir tespit. “Ateistin sözüne mi itibar edeceğiz” diyenleri duyar gibiyim. Önemli olan sözü söyleyen değil, sözün kendisidir. Doğru sözü söyleyen kim olursa olsun alıp başımızın üstüne koyarız.
“Evet, Karabekir, Arap oğlunun yavelerini/saçmalıklarını Türk oğullarına öğretmek için Kur’an‘ı Türkçeye çevirteceğim ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler…” (Kazım Karabekir Anlatıyor, Uğur Mumcu, 19 Haziran 1990, Cumhuriyet Gazetesi)
“Tarih bize şunu öğretir. Bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur. (Atatürk’ün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, Afet İnan)
“Arapların dini Türkleri mahvetti. Türkler, Arapların dinini kabul etmeden evvel büyük bir milletti. Arap dinini kabul ettikten sonra Türk milletinin milli rabıtaları gevşedi; milli hisleri ve heyecanı uyuştu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde, bir Arap milleti siyasetine müncer oluyordu. (Medeni bilgiler ve Atatürk’ün El Yazmaları. Afet İnan, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1969, s 364-365)
“Masum ve cahil insanları, yüzlerce Allah’a taptırmak veya Allah’ları muayyen gruplarda toplamak ve en nihayet bir Allah kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticelerdir.” (M. Kemal, Türk Tarihinin Ana Hatları, 1930, Devlet Matbaası, s 220-221 )
“Koruma kanunu kalksın” diye önceki yazılarımda defalarca yazdım. Bir yazımda Kemalistler için; “PKK’lıların “Apo” posteri açarak gösteri yaptıkları gibi bunlar da “Ata” posteri açarak adamcağızı istedikleri gibi kullanmaktalar. 5816 sayılı koruma kanunu yürürlükte olduğu sürece de o mevtayı hep kullanacaklar. Bu millete ölüler üzerinden zulüm üretenlerin sonunu getirmek için acilen bu koruma kanununun kaldırılması gerekmektedir. Kahramanlar ve ülke kurtaranlar korunmazlar. Milletin sinesinde yerlerini alırlar. Eğer Mustafa Kemal, vatan kurtaran bir kahramansa, onun saygınlığını kanunla korumak en büyük züldür. Kaldırın şu kanunu da milletin kalbindeki yeri ortaya çıksın. Diktatörler hariç dünyada hangi ülkenin vatan kurtaran kahramanları kanunla korunuyor? Bilen varsa beri gelsin” demiştim. Aynı çağrımı, altını çizerek yineliyorum.
2002 yılından beri maddi bakımdan çok mesafe kat ettik. Boğaz köprüsünü üçe çıkardık, binlerce km. bölünmüş yollar yaptık, İHA ve SİHA’larımızı yaptık, teknolojide birçok alanda millileşmeye başladık. Birleşmiş küfür milletlerinin ekonomik, siyasi ve sosyal dış baskıları ve yerli işbirlikçilerinin içerden onları desteklerine rağmen, ekonomide iflas etmeyerek ayakta durmaktayız. Her şeyin iki katı pahalılaşmasına karşı da sosyal patlama yaşamamaktayız.
Sen yönetici olarak ne kadar dindar olursan ol, mevcut Kemalist rejim, laik/seküler nesil üretmektedir. On sekiz yılda şu üniversite gençliğine yapılan, daha önceki hiçbir dönemde yapılmamıştır. Okul harçlarından tut, yemek parasına, burslarına ve ulaşımına varıncaya kadar her alanda müthiş bir iyileştirme getirilmiştir. Ama bu üniversite gençliğinin %75’i seküler dünya görüşüne sahip. İslam esaslarına dayalı bir sisteme karşı. Bunun sonucunda, bunların kafa ve gönülleri açık, bu yüzden farklı düşüncelere daha açıktırlar. . Karınlarına verilen önem kafa ve gönüllerine verilmedi. Böylece bu rejim, geminin kaptan köşkünde kim oturursa otursun, kendi adamını üretti. Geminin rotası değişmedikçe kaptan değişiklikleri, gerekli dönüşümü gerçekleştirecek bir “Müslüman nesil” inşa edemedi.
Son söz olarak deriz ki; rotası yüz yıl önce belirlenmiş devlet aygıtının başına ne kadar dindar birini getirirseniz getirin, 5816 sayılı koruma kanununu kaldırıp rotayı Kemalizm’den İslam’a doğru kırmadıkça, müfredatı Kemalist-laik kuşatmadan kurtarıp gençlerimizin kafasını, İslam ve İrfanla doldurmadıkça, firavunun piramitlerine taş taşımaya devam edeceğiz demektir. Gerisi lâfı güzaf.
Musab SEYİTHAN
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
MİRATHABER.COM – YOUTUBE