islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4751
EURO
36,2672
ALTIN
2.955,33
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Yılanlar Bin Yıl mı Yaşasın?

Yılanlar Bin Yıl mı Yaşasın?

Bizler önceleri, “Yılanın başı küçükken ezilir” deyimini bilirdik. “Her şeyin yavrusu sevimlidir ama yılanın ki sevilmez”, “Koynunda yılan besleme” denirdi, öyle öğrendik. Yılanın, kötülüklerin temsili bir figürü olduğunu ezberlemiştik, kötüler için, “Yılan gibi adam”, “Yılan gibi soğuk” derdik. Her kötülüğü ve fesadı yılan gibi görür, yılandan korkar gibi kötülük ve fesat işlemekten korkardık. Bu hataya düşmemek için, hep “Ben” den uzak, “Biz” olarak yaşamakla emredildik. Biz olmak, bizi, yılanlara karşı koruyan bir kalkandı.

Zaman akıl almaz hızla ilerlerken, hayat değişmeye, hayata bakışlarda değişiklikler oldu. Hayatımızı kurarken, artık “Biz” den “Ben” e geçen bir dönem yaşadık. Bir gün geldi, “Beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın” ı öğrendik. Hiç tanımadığımız bir deyim, geldi hayatımızın merkezine oturdu, oturmakla kalmadı, yaşam tarzımıza da yön verdi. “Bir elin nesi var, iki elin sesi var” düsturunu da unuttuk. Dağılıp parçalanmayın diyen Rabbimizin emrini, gücümüzün gideceğini bile bile terk ettik. Yılanlarınsa ömrü uzamaya başladı.

Her yerden üzerimize zehrini akıtmaya başlayan kirli ittifak, Gazze’de bebekleri katlederken, Irak’ta, Sünni-Şii diye aramıza nifak soktu. Sabah akşam İslam Coğrafyası bombalarken, kardeşlerimiz öz vatanlarını savunmak zorunda kalırken ve üstüne üstlük birde terörist yaftasını boynuna asılırken, Bosna’da toplu mezarlarda medeni dünyanın gerçek yüzünü görürken,  “Beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın” eşiğine geldik.

Bir yılanın değil, küçük bir böceğin, arının bile sokmasına dayanamadığımız evlerimizdeki yavrularımızla, dünyanın dört bir yanında, gözlerimizin önünde hayatları sönen kara gözlü mahzun kardeşlerimizi ayrı tuttuk, aynı hissiyatı yaşayamadık. Günü birlik öfkelerimizin ve anlık taşkınlıklarımızın, birden sönen cılız ateşinden sonra, vefasızca yalan dünyamıza geri döndük.

Yılanların ittifakı, bizlerinde yılanlara uzun ömürler dilemesi, bütün dünyayı fesadın ve fitnenin kaplamasına neden oldu. Benden uzak durması, bana zarar vermemesi, gündelik hesapların tezahürü olarak, bana bu günlük fayda sağlarken, yılanların hanesine uzun ömürlü olmalarına dair dualar olarak yazıldı.

Yaklaşık iki yüz yıldır ümmetin var olduğu her coğrafya parçasında, her şehrinde, her caddesinde, her sokağında, her mahallesinde yılanların istilasına uğradık. Dilimizden de, beni sokmayan yılanın ömrünün uzamasını dilemeyi düşürmedik. Bu aslında, kendimizi kardeşimizden daha değerli görmemiz, kendimizi korunması gereken en büyük değer olarak belirlememiz anlamından başka bir manaya gelmiyordu.

Bazılarımızda bir adım daha ileri giderek, yılanlara uzun ömür dilemesinin ötesinde, yılanlarla dans etmeye başladı. Muhkemlerin tevili tahrife uzanan bir yol açtı. Zihinler bulandı kırılmalara varan bir manzara ortaya çıktı.

Fitnenin ve fesadın sadece zulmedenlere gelip çatmayacağı, yılanın başının küçükken ezilmesi gerektiği gerçeği göz ardı edilince, ulvi direncin meşru zemini de kayboldu. Afganistan’daki, Çeçenistan’daki, Filistin’deki, Mısır’daki, Suriye’deki, Bosna’daki, Orta Afrika’daki ve daha sayamayacağımız nice coğrafyalardaki yılanların zulmü, şekil değiştirerek, şehirlerimize, caddelerimize, sokaklarımıza, evlerimize, ailemize, çoluk çocuğumuza kadar geldi dayandı.

İslam Coğrafyalarını savaş, katliam, işkence ve dahi her türlü zulümle kasıp kavuran yılanlar, bizim hanelerimize medya ile diziler ve filmlerle, internetle, sosyal medya ile kültürel olarak girdi. Bu yılanlar ahlaksızlığı, edepsizliği, hayasızlığı, sadakatsizliği, her türlü münkeratı hayatımızın bir parçası yaptı. Ellerimizden kayıp giderek ifsat olan neslimiz, gelecek günlerimizin inşasını imkânsız kıldı. Yılanlar yılanlığını yaparken, Müslümanlar Müslümanlığını yapmadı. “Beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın” dedi ve hayatına devam etti.  

Şimdi;

 Yaklaşık iki yüz Müslüman Mülletini sokup duran, kimini öldüren, kimini hasta eden, kimini felç, kimini kör eden, bazılarını makam-mevki ile bazılarını dünyalık kazanç ile bazılarını kariyer-unvan ile satın alan yılanlar bin yıl mı yaşasın? 

Hayata bakış değerlerimizi, ilkelerimizi, adalet tasavvurumuzu, iyi-kötü algımızı, kardeşlik hukukumuzu, sahih haber anlayışımızı değiştiren, değişenleri ödüllendiren, direnenleri baskı altına alan, insanları dünyalı olmaktan çıkarıp dünyacı yapan, paralı olmaktan çıkarıp paracı yapan, Allah’ın hesaba katılmadığı bir hayatı insanlığa dayatan yılanlar bin yıl mı yaşasın?

Özgürlük ve eşitlik adına bütün dünyayı kasıp kavuran, gittiği her yere ölüm, şiddet, korku götüren, çıkarcı mantığıyla insanları kendilerine bağlı köleler yapan, yerli işbirlikçileri ile her türlü kirli pazarlığa girişen, itaat edenleri ödüllendiren, itiraz edenleri cezalandıran, kundaktaki bebekleri bile katledenler bin yıl mı yaşasın?

Hayır, yılanlar bin yıl yaşamamalı.

Biz öyle iman ediyoruz ki; yılanlar bin yıl yaşamayacak. Bize bir yara dokunduysa onlara da dokunmuştur elbet. Bu Allah’ın bir yasasıdır, böyle günleri de insanlar arasında döndürüp duracaktır. Bu iman edenlerle sahtekârları ayırması için Allah’ın belirlediği bir kuraldır. Yenilgi yenilgi büyüyen bir zaferle müjdeleneceğiz bir gün, lakin Allah’ın şartı var.

“Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va’detmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidar sahibi’ kıldıysa, onları da yeryüzünde güç ve iktidar sahibi’ kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır.”(24/Nur suresi-55)

Allah bizden öncekilere verdiği güç ve iktidarı bizlere de va’detmiştir. Bu vaat iman eden ve Salih amel işleyenlere, yalnızca Allah’a ibadet edip, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayanlaradır. Reddettiğimiz dünyevi dinlerin kurallarıyla kendimize çıkar yol aramadığımızda, bütün beşeri dinlerin müntesiplerine, sizinle bizim aramızda ebedi bir düşmanlık hasıl olmuştur dediğimizde, bir duvarın tuğlaları gibi saf bağlayarak mücadele ettiğimizde, bir kardeşimiz zulme uğradığında birbirimize yardımcı olduğumuzda, yılanların ömrü bitecektir.

 “Bu, Allah’ın vaadidir; Allah verdiği sözden caymaz, fakat insanların çoğu bilmezler.”(Rum suresi-6)

Yakup DÖĞER

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.