Osmanlı dönemini bilmiyorum ama 2020 ye kadar Cumhuriyet dönemimin en başarısız olduğu alan sorgulayıcı insan tipini yetiştirememesidir. Yetiştirilip hayata salınan, düşünce ve sorgulama özürlüsü şartlanmış laik insan tipidir. Bunlarla birlikte Kur’anî ve Nebevî ilimlerde söz sahibi olamadığı için geleneksel ictihadları, şeyhleri, cemaat önderleri ve siyasi liderleri sorgulayamayan insan tipi de ülkemizin temel sorunlarındandır.
Tartışma Programları
Ana haber ve yorum kanallarımızda tartışma programları yapılmaktadır. Katılımcıların büyük çoğunluğu onaylı, şartlı tipler olduğu için onları dinlemekten gına geldi. Son aylardır baştan sona izleyebildiğim bir tartışma programı hatırlamıyorum.
22 Eylül Salı akşamı Teke Tek’te yapılan tartışma programına Gürkan Zengin sebebiyle yarım saat takılabildim.
İyi ki de takılmışımı Gürkan Zenginin dinlemekten zevk aldım ve yararlandım.
Gürkan Zengin’i tanımam. Yanılmış olmayı dilerim ama İslâm’ı bir hayat düzeni olarak tanıyabildiği kanaatinde değilim. Ama Allah’ın insan doğasıda kodladığı hakikati arama ve dile getirme şeklindeki bazı değerleri koruyabildiği açık.
Fatih Altaylı bilgili ama Kemalizmle şartlı olup laikliğe imanlı bir tiptir. Tabuları sorgulayıcı olmaktan uzaktır. Katılımcılardan biri de Fatih Altaylı gibi laiklik şartlısı biri olan Prof. ünvanlı Hüseyin Bağcı’ydı.
Gürkan Zengin Dinlenmeye Değerdi
Gürkan Zengin demokrasiye inanan ilkeli bir insan olarak hür seçimleri savundu ve bir çok konuda bilgiler verdi. Hafızamda kaldığı kadarıyla anlatımı şöyleydi:
Arap baharı başladığında hür seçimleri talep eden bir milyon aşkın Mısırlı Tahrir meydanını doldurdu. Bilinçliydiler ve heyecanları doruktaydı. Televizyonda Mısırlıları izleyen Obama ve ekibi Mısırda demokrasiyi destekleyip desteklemeyeceklerini düşünmeye başladılar. Sonunda desteklediler, Mıhammet Mursi de iş başına geldi. Onun Filistinlilere sınır kapılarını açması ve Şiiî İran’ı ziyaret etmesi gibi ilk olumlu adımlar atmasından sonra, güvenliği için Hüsnü Mübarek’in yönettiği Mısır ile yaptığı gizli ve açık antlaşmalarsan yararlanan İsrail gelişmelerden dehşete düştü. Ürdün ve Suudi Arabistan gibi krallıklar korkuya kapıldı. Mursi’nin devrilmesi için Amerika’ya başvuruda bulundular. Sonunda Sisi’ye darbe yaptırıldı. Darbeyi AB de onayladı.
Gürgan Zengin, “Mısır’da darbe yapılmamalıydı; beklenilmeli ve serbest seçimlere imkân tanınmalıydı” diyerek tavrını koydu.
Hüseyin Bağcı isimli akademisyen ise destekler bir üslupla darbeyi savundu. Mursi iktidarda kalsaydı İhvanü’lmüslimin İslâm’a yönelim gösterir, şöyle şöyle yapar, demokrasiyi ve kadın hakları gibi evrensel değerleri çiğnerdi, demeye getirdi. Daha açıkçası demokrasi özürlüsü diğer laik tipler gibi iftira attığı İslâm’a karşıtlığını da ortaya koydu.
Hüseyin Balcı İslâm’ı bilmiyor, İhvan’ı tanımıyor ve bilmeden konuşuyordu. Seçimle iş başına gelen İhvanın demokrasiyi kaldıracağı gibi temeli olmayan iftira nitelikli bir görüşü savunurken darbeye onay vermek gibi demokrasiyi tahrip eden bir görüşü seslendirdiğinin farkına varamıyor veya bilerek pişkinlik gösteriyordu.
Mısır bir örnektir. Amerika, AB destekli aynı oyunu Türkiyemizde de oynadı ama muvaffak olamadı. Muvaffak olunsaydı hiç şüphesiz bizde de demokrasi özürlüleri darbeye çanak tutacaktı.
İhvan Gibi İmam Hatip Nesli de Demokrasiye Omuz Verdi
Batı dünyası ve onlardan ilham alan batıcılarımız halk çocuklarının başarılı olduğu Cezayir seçimleri yanısıra, Ak Patinin başarılı olduğu Türkiye seçimlerini de içselleştiremediler.
Halka dayalı iktidarlar halkın menfaatlerini koruyacakları ve bir süreç içinde de olsa emperyalizme dur diyebilecekleri için batı ve batıcılar İslâm yanı ısıra İslâm ülkelerinde demokrasinin karşısında yer aldılar ve almaktadırlar. İslâmileştirilemeyen demokrasi nihai çözüm değil ise de Mısır’da İhvan ve ülkemizde İmam hatip nesli ise demokrasiye sahip çıktı.
Burada bilvesile ifade edelim ülkemizde gerçek bilinçli dindarlar yapılan tüm devrimlere ve devrimcilere karşı çıktılar ama Cumhuriyet sistemine karşı çıkmadılar. Çünkü insanı ve özelde kadını merkeze alan İslâm’ın değiştirilemez adalet ve merhamet yüklü ilkeleri krallıkları/padişahlıkları değil demokratik Cumhuriyeti onaylar. Aksi görüşler ona bühtandır. Demokratik Cümhuriyetin geliştirilerek İslâmileştirilmesi ise ayrı bir konudur.
Problem Hakka inanmayanların halka güvenemeyecekleri gerçeğidir. Şartlı jakoben laikler alternatif düzen anlayışına tahammüllü olmadıkları için halka açık Demokratik Cumhuriyete onay veremezler, toplumsal uzlaşmaya da yanaşamazlar. Tarihi dönemlerde Peygamberlere karşı çıkan kesimler de benzeri kesimler olmuştur. Biz Kur’ânî bir misal ile konuyu bağlayalım:
Medyen Halkının Tehditleri
Medyen’in yönetici kadrolarının büyüklenen kâfirleri, kendilerinin geleneksel batıl inanç ve sömürücü sosyal ve ekonomik düzenlerine dönülmezse Şuayb Peygamberi ve ona inanları Medyen’den sürgün edeceklerini ilan ettiler. Selam üzerine olsun Şuayb’ı taşlayıp öldürebileceklerini duyururken onun izinden gideceklerin siyasi ve ekonomik kayba uğrayacaklarını ve konumlarını yitireceklerini ihtar ettiler.
Hz. Şuayb, yapılan baskılara boyun eğmeyeceğini haykırdı. Kendisine inananlar ve inanmayanlar olduğuna göre Allah aralarında hükmünü icra edinceye kadar herkesin inandığı gibi yaşaması çağrısında bulundu. Kur’ânî açıklama şöyle:
“Sizin bir kısmınız, benimle gönderilene inanır, bir kısmınız inanmazsa Allah, aramızda hükmedinceye dek sabredin ve o, hükmedenlerin en hayırlısıdır.
Kavminin ileri gelenlerinden olup iman etmeyi kibirlerine yediremeyenler, ey Şuayb dediler, mutlaka seni de, sana inananları da hep berâber ya şehrimizden çıkaracağız, yahut da bizim dinimize dönersiniz. O da dedi ki: Biz istemesek de zorla mı yapacaksınız bunu? “ (Araf 7/86,87)
Zalimleşen Medyen kâfirleri uzlaşma çağrısını red ettiler. Böylece Şuayb’a ve bağlılarına yaşamak hakkı tanımadıkları Medyen’de, alay konusu ettikleri ve Şuayb’a getir dedikleri azab kendilerini yakalayıverdi.
Ali Rıza DEMİRCAN