Bir musibet, bin nasihatten evladır, denilir. Sözün içeriği ile günümüz pandemisine bakmaya çalışıyorum. İnşallah, binlerce nasihatten evla olmasını umuyorum. İstiyorum. Yapılan çalışmalara, alınan önlemlere bakıyorum. Sonra; muhtemel geleceği düşünüyorum.
Bu yaşananlar, yaşatılanlar neydi? Dönem dönem dünyayı etkisi altına alan, binlerce, milyonlarca hayatı bitiren bir epidemi, bir pandemi…
Ne kadarı gerçek, ne kadarı kurgu? Sonuçlarına bakıyorum. İzliyorum. İnsanı, insanlığı elemine eden bir irade görünüyor. Zayıf, güçsüz, yaşlı, hasta kim varsa hedef edinmiş bir irade. Altında; akıllı, zeki bir virüs ve oldukça insafsız.
…
1789 Fransız ihtilali ile perişan olan Avrupa halkı kaosa düşmüştü. Milliyetçilik akımı, imparatorlukları zayıflatıyordu. Kilise, itibarını ve otoritesini kaybetmişti. Halk perişan ve boşluktaydı. Derken, geleneksel İngiliz aklı Endüstri Devrimi ile işçi sınıfını icad etti. Artık; kendini boşlukta hisseden halklar, dalga dalga işçi sınıfına dahil oluyordu. Nüfus yönelimi, köylerden kentlere doğru göç yollarını, kervanlarla dolduruyordu. İşçilik; zamanın yükselen değeri olmuştu.
İleri medeniyetin temsilcisi durumundaki batı coğrafyası, yepyeni bir anlayışla insanlığı dönüştürme sürecini başlatmıştı bir kere. Öyle ya; imparatorluklar yıkılıyor, din adamları itibarsızlaşıyor, köylü vasıfsız halde, kente göç ediyordu. Herkes perişan…
Herkesin aksine, burjuva sınıfı güçleniyor, dünyayı idare etme yönünde önemli bir fırsatı eline geçiriyordu. Oysa; Hitler diktatoryası ve insan ırkı üzerindeki ıslah edici teorik çalışmalar, bu yenilikçilerce aşağılanıyordu. Evrimcilerin bile kabul etmediği bir akım, bir fikir tartışılıyordu. Öjenik.
Darwin’in evrim kuramını toplumsal hayata geçirmek isteyen bir takım görüşler ortaya çıkmıştı. Bu görüşlerden biri de öjenikti. Öjenik; insan ırkındaki sağlıksız, bakımsız ve düşkün bireylerinin ayıklanması ile insan ırkının kalitesinin yükseleceğini savunan bir anlayıştı. Fakat bu çalışmalar bilim ve insanlık tarihinin utanç verici ve en karanlık dönemleri olarak sonuçlanmıştı.
Öjeninin mucidi, Francis Galton, insanların genetik olarak kontrol altında tutarak, ayıklanmasıyla insan ırkını ıslah etmeyi amaçlamıştı.
Uzatmayalım… Günümüz korona sürecinde, yine diktatöryal bir akıl, arka planda çalışmalarını başarılı bir şekilde sürdürüyor gibi. Buna karşın; dünya devletleri ve devlet adamlarının gidişata seyirci kalmaları bir tarafa, direktifleri yerine getirme konusunda birbirleriyle yarışır halde olduklarını izliyoruz.
Yıllardır; eğitim, aile, ekonomi, şehirleşme, kültür vs politikalarıyla kuşaklar arası makas iyice açılmıştı. Bu açıklık çatışmaya ve nihayetinde kuşaklar arası bir savaşa dönüştürüldü. Çocuklar, gençler, yetişkinler ve yaşlılar birbirlerine problem gibi görünür oldu. Keza; kadınlar ve erkekler… Bu çatışmanın gölgesinde şehirlere sıkıştırılan yaşamlar, ailelerin de parçalanmalarıyla sonuçlanan sorunların artmasına neden oldu. Bu durum hala devam ediyor. Akrabalık ilişkileri, alt-üst soy iletişimi yok derecesinde zayıflatıldı. Sosyal güvenlik sistemleri, sınırları zorluyor. Bir emekli maaşının ödenmesi için (ülkemiz şartlarında) en az 4 gencin çalışması gerekiyor. İç piyasanın canlanması, insanların ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için gerek duyulan “paraya” devlet hazineleri “borç” ile ulaşabilir halde. Borcun faizleriyle birlikte geri ödenmesi imkansız vaziyette. Mevcut sistemin tüm dünyaya dayattığı sistemik borçlandırma, 2050’li yıllara dek tüm dünya gençliğini de bağlamış durumdadır.
Bu şartlar altında, biyolojik terör argümanı haline gelen koronavirüs salgınının, hedef kitlesi durumundaki hasta ve yaşlı nüfusun, gençler üzerinde yeterince endişe uyandırmadığını görüyoruz.
21. Yüzyılın, yeni nesil öjenik algoritmasıyla birlikte, mevcut finansal sistemin borçlandırma takviyesi üzerinden gençliğe farklı bir faz enjekte ediliyor. Algılar kapatılıyor. Sistemik yapı, gençliğin enerjisini kullanmaya odaklı bir motivasyonla hareket ediyor. Gençlik de; devralmakta olduğu borca dayalı yaşam biçiminin şartlarının ağırlığının farkında. Virüs salgınıyla yaşlı ve hasta nüfusun elemine olması, genel anlamda, omuzundaki ekonomik yüke, destek gibi görünüyor. Sosyal yapılardaki bozulma, toplumsal hafıza, bu gibi zoraki kabullerle şartlarını oluşturuyor. Zihinlere kaydediyor. Çarpık zihniyetler türetiliyor.
…
18. yüzyılda meydana gelen işçi sınıfı, içinde bulunduğumuz dönemin popülasyonu en yüksek sınıf profili durumundadır. Ve şimdi yok ediliyor. Pandeminin etkilediği risk guruplarını incelediğimizde bu gerçekle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz.
Bakalım; bu risk guruplarında kimler var? Hijyen şartlarına dikkat edidiğini varsayalım. Yaşlılar, kronik hastalar, bağışıklık sistemi zayıf olanlar, yeterli beslenemeyenler, işçiler ve fakirler… Mekansal olarak ise; kalabalık şehirlerde yaşayanlar, toplu taşıma araçlarını sık kullananlar, dar ve kapalı alanda kalabalık ortamda uzun zaman geçirenler, diyebiliriz.
Evet; Francis Galton’un öjenik zihniyetinin, 21. Yüzyıl küresel aklınnın favorisi olduğunu görüyoruz. Endüstri 1.0 ile doğan işçi sınıfı, endüstri 5.0 ile ölüme mi terkediliyor? Günümüz teknolojileri, yüksek performanslı cihazların üretimine elbette muktedirdir. Gerek cihazlar, gerekse bu cihazlara entegre yapay zekalar, yavaş yavaş hayatlara dokunmaya başladı. Başladı başlamasına da toplumlar, parçaları birleştirmekte henüz yetersizler. Bu bağlamda; suçu virüse atmak da çözüm getirmeyecektir.
Elbette; taş yerinde ağırdı. İşçi sınıfının doğmasıyla yerini yurdunu terk ederek, sanayi bölgelerine göç ediş, demografik açıdan rezerv bir ekonomik alan çeşitliliği bırakmamıştı. Genel anlamda nüfus artış oranlarının düşmesiyle yaşlı nüfus da her geçen yıl artmaya devam etti, ediyor.
Şimdi Dijital dönüşüm zamanı.
Araştırmadan, incelemeden, sosyal, ekonomik ve teknolojik yönde gereken önlemleri almadan, dijital dönüşümün ardına vagon olanların, bu cehaletlerinin faturası ağır olacaktır.
Sadık USLU