“Daha iyi olan, iyinin düşmanıdır.” (Le mieux est l’ennemi du bien) sözü, haddizatında aslen bankacı olan ve dolayısıyla sömürücü/faizci kapitalist sistemin temsilcisi olan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a ait değildir. Bu söz, esasında Fransız düşünür Francois Marie Arouet Voltaire (1694-1778) tarafından kullanılmıştır. Peki, Batı dünyasında atasözü hâline dönüşmüş bu ifade ne anlama geliyor? Bu atasözünün bir değil duruma veya niyete göre iki anlamı var:
Peki; Voltaire, bu sözden ne anlamıştır?
Voltaie aslında orijinal açılımı Latince olan bu sözü (Il meglio è l’inimico del bene) “Art Dramatique” eserinde ilk kez kullanmıştır. Daha sonra “la Bégueule” (1772) isimli ahlâk şiirinde bu söz şu şekilde yeniden geçer:
“Eserlerinde bilge İtalyan şöyle der: Daha iyi olan, iyinin düşmanıdır.” (Dans ses écrits, un sage Italien / Dit que le mieux est l’ennemi du bien).
Şiirin alt bölümlerinde yer alan ifadelerden Voltaire’in bu sözden ne anladığı ortaya çıkmaktadır:
“Canım evladım, daha iyisine sahip olmak için, iyiyi terk etmek kadar tehlikeli bir şey yoktur.” (Ma chère enfant, rien n’est plus périlleux / Que de quitter le bien pour être mieux).
Dolayısıyla Voltaire, bu sözü yukarıda ifade edilen ikinci anlam bağlamında ele almış ve böyle anlamıştır. Ne var ki bugün özellikle kapitalizmin etkisi altında kalan banka ve iş dünyası, hemen istisnasız olarak bu cümleye birinci açıklamada geçtiği gibi hırs ve iyiye karşı düşmanlık bağlamında bir anlam yüklemektedir. Halbuki hırslı insanlar, kıskanç, egosantrik, kural tanımayan ve uyumsuz olmaları hasebiyle ekip ruhu ve partner anlayışı doğrultusunda kolektif hareket etme bilincinden yoksundur. Sosyal ve ruhsal zekâ açısından sorunlu kişilerdir.
Düşmanlık, En İyi Sistem Olan İslâm’a ve Dünyanın En İyi İnsanı Olan Peygamberimize (sav)
Ah Voltaire, ah! İfadeni hangi bağlamda ele alırsak alalım, yine de sorunlu. İkinci ifade, her ne kadar anlamlı ise de burada da yine düşmanlık havası esmektedir.
Bugün Batı dünyası, Fransa ve Makron üzerinden “daha iyi” olduğunu zannettikleri demokratik/laik Cumhuriyet rejimini bulmanın gururuyla, hem belki de haklı olarak kendi eski teokratik/feodal düzenlerine, hem de anlamsız bir şekilde bize düşmanlık besliyor.
Halbuki ne garip! Biz de Fransızcayı mükemmel derecede konuşan Mustafa Kemal sayesinde 1923’ten beri laik Cumhuriyet rejimini Batı dünyasından almışız. O halde söyle bana Makron, madem daha iyi olanı buldunuz, biz de bu daha iyi olanı aldık bize karşı bu düşmanlık niye?
Cevabını ben vereyim: Sizin bu düşmanlığınız, sözde en iyi olan şeye sahip olduğumuz ortak laik düzene değildir. Sizin düşmanlığınız, laik düzenimize rağmen halen kalplerimizde yer alan ve içimizden atamadığımız İslâm’a ve Peygamberimize (sav) karşıdır. Siz de biliyorsunuz ki, İslâm, gelmiş geçmiş sistemlerin içinde en son tevhit inancı olması hasebiyle daha iyiden ziyade Allah katında en mükemmel, en makbul dindir. Ve en son Peygamber Hz. Muhammed (sav) de, Allah’ın en çok sevdiği kuludur. Çünkü o (sav), her yönüyle en güzel insandır. Sizin düşmanlığınız, sizin kıskançlığınız ve sizin saplantılı sorunuz apaçık İslâm ve onun elçisi (sav) ile ilgilidir.
Siz İslâm’ın manevî nurundan, dünyada yaşayan bütün insanlara sunacağı adaletinden ve bir sistem olarak diğer rejimlere karşı güçlü ve hatta baş edilmesi mümkün olmayan bir rakip gözüyle baktığınız için, şuurlu Müslümanların ferasetinden korkuyorsunuz. Bu cahilane korkunuz, içinizdeki düşmanlığı körükleyen bir ateş gibidir. Ölçüsüz özgürlük anlayışınız, âlemlere ve insanlara rahmet olarak gönderilmiş Peygamberimize (sav) saldıracak kadar aşağılık bir derekeye düşmüştür.
Biz bunlara alışığıyız. Dün, Mekkeli müşrikler, bugün Batı’nın kafası ve kalbi karışık İslâm düşmanları…
Bakınız! Biz Müslümanlar, “Daha iyi olan, iyinin de dostudur/kardeşidir.” inancıyla en mükemmel bir dinin mensupları olduğumuz halde sizlere düşmanlık beslemiyoruz. Bizler, hem hiç ölmeyeceğini zanneden birileri gibi dünya için, daha iyiyi bulmak için çalışırız, hem de aynı zamanda yarın ölecek birileri gibi ahiretimizi düşünerek, hırs ve hasetten uzak sadece Allah rızası için, ahirete yönelik manevî tedbirimizi alır, sadece O’na kulluk ederiz. O kadar…
Kendi medeniyet anlayışınızın önemli bir ismi olan Voltair’in izaha muhtaç da olsa bazı anlamlı sözlerini nefsanî duygularla saptıran Makron ve Hıristiyan toplumlara dostane bir tavsiyemiz olacak: Bırakınız bu İslâm düşmanlığını ve şu âyete kulak veriniz:
“…Ey Ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin: Yalnız Allah’a tapalım, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah’ı bırakıp da içimizden bazıları diğer bazılarını rab edinmesin….” (Âl-i İmran 64).
Biliyorum, cehaletiniz, gururunuz, inadınız ve seküler hayat tarzınız bu teklifimizi kabul etmenize engel olacak. O halde “sizin inancınız/dünya görüşünüz size, bizim dinimiz de bize” evrensel ilke doğrultusunda dünyada birbirimize düşmanlık beslemeden, birbirimizin kutsal saydığı değerlere saldırmadan silm/barış içinde yaşayalım.
Kendisi de zamanında Yahudi düşmanlığı beslemiş olan, özü sözü bir olmayan, hoşgörü dediği halde kendi yazar arkadaşı olan Jean-Jacques Rousseau’nun ölüm fermanını talep edecek kadar ikiyüzlü ve nefsine düşkün olan Voltair’in kitaplarını okuduğunuz kadar gelin bir de Mevlana, Yunus Emre, Abdülkadir Geylani gibi İslâm düşünürlerinin eserlerini okuyunuz. Ne dersiniz?
Prof. Dr. Ali SEYYAR