Kur’an’ı tarihsel kabul etmek, Kur’anın bazı hükümlerinin indirildiği döneme, coğrafyaya has olduğunu iddia etmektir. Tarihselciler Kur’an’ın bir Kitap değil hitap olduğunu, onu metin haline getirenin nebi olduğunu ileri sürerler. Üstelik bu iddia tarihselcilerimizin kendi üretimleri de değildir. Bu iddia Katolik Kilisesinin vahye bakışı ile birebir aynıdır. Kısacası Kur’an Allah’ın Kitabı değildir demenin akademisyencesine tarihselcilik denir. Kur’an’a göre ise tarihsel bir kitap Allah’ın Kitabı olamaz.[1]
Tarihselcilik dendiğinde ilk akla gelen isim Mustafa Öztürk’tür. Bunun sebebi Türkiye‘deki tek tarihselci akademisyenin Mustafa Öztürk olması değildir. Bunun sebebi savunduğu fikri açıkça söyleyebilecek cesarete sahip olan tek tarihselci akademisyenin Mustafa Öztürk olmasıdır. Oysa ilahiyat çevrelerinde tarihselcilik sanılandan çok daha yaygındır. Ancak Öztürk’ün binde biri kadar mert olmayan diğerleri açık konuşmaz. Kendilerini belli etmez, sinsilik ve korkaklığı ilim adamlığı olarak yutturmayı tercih ederler.
Mesela fikrî olarak aslında Öztürk’ten hiç de farklı olmayan Ali Bardakoğlu bu ülkede D. İ. Başkanlığı yapmıştır. Kur’an’da günümüz insanının doldurması gereken bilinçli boşluklar bulunduğunu hâlâ kitaplarında anlatmaktadır.
Mut’a nikahı da dahil olmak üzere Kur’an’a iftira edilen bir çok rezilliği Halife Ömer’in kaldırdığını yazabilen Mehmet Azimli’nin Kur’an’a bakışı da Öztürk ile birebir aynıdır ama hiç ortalarda gözükmez.
Kur’an’dan konuşmayı çoktan unutmuş olan Hayri Kırbaşoğlu da tarihselcilikte önde gelen isimlerdendir. Ama işi ucuz siyasete dökerek taraftar toplama peşinde olduğundan hiç o toplara girmez.
Mustafa Öztürk’ün can dostlarından İsrafil Balcı da tarihselcidir. Ancak meramını anlatacak cümle kurmaktan dahi acizdir. Böyle olduğu için konuyu bilmeyenler hiç bir şeyin farkına varmazlar. Etkisiz ve gereksiz elemandır.
Bilgi bakımından Mustafa Öztürk’ün yanına yaklaşması dahi mümkün olmadığı halde onun tarihselciliğine “Cin Ali Sirkte” seviyesinde bir kitapla reddiye yazmış olan Caner Taslaman, tarihselciliğe karşı ne denmesi gerektiğini bilemediği için ümmetselcilik diye bir başka zırva uydurmuştur. Tarihselci değilse de ne olduğu da belli değildir.
Sözde Kur’an’cılardan Mustafa İslamoğlu da Kur’an’ın Kitap değil hitap olduğu sanrısını meal dediği şeye yazacak kadar tarihselcidir. Kendisi bunu kabul etmez ama Kur’an’ın miras paylaşım oranlarını indiği döneme has sayar. Kur’an’ın erkeğe tanıdığı çok eşlilik hakkıyla ilgili ayetin geçici madde seviyesinde olduğunu söyler çünkü Kur’an babasının çiftliğidir.
Bunlara belki yüzlercesi eklenebilir. Hiçbiri Öztürk gibi katıldıkları sohbetlerde bu toplara girmezler. Bugün lafa gelince hepsi Mustafa Öztürk’ün yanındadırlar. Ancak hiçbiri Kur’an’a yaklaşım bakımından Mustafa Öztürk’ten hiçbir farkları olmadığını onun gibi mertçe, korkusuzca, her şeyi göze alarak söylememekte, dansı tercih etmektedirler.
Aslında vardıkları sonuç bakımından gelenekselciler, sözde Kur’an’cılar ve tarihselciler birbirlerinden farklı değildir. Gelenekselciler Allah’ın Kitabının yerine ona denk gördükleri başka kaynaklar ihdas ederek Kur’an’ın teslim olmak istemedikleri hükümlerini ortadan kaldırmışlardır. Sırf gelenekçilere saydırıyorlar diye Kur’an’cı oldukları algısını yaratmış olan sözde Kur’an’cılar, Kur’an’ı diledikleri gibi yorumlayarak hırsızın cezası, başörtüsü, kız çocuğun mirastan erkeğin yarısı kadar pay alması şartı, erkeğin dört eşe kadar evlenme hakkı v.b. gibi teslim olmak istemedikleri hükümlerini ortadan kaldırmışlardır. Tarihselciler, Kur’an’ın herhangi bir hükmünü diledikleri gibi hiçe sayabilecekleri bir sistem geliştirerek, Kur’an’ın teslim olmak istemedikleri hükümlerini ortadan kaldırmanın en konforlu yolunu ortaya çıkarmışlardır.
Neticede bunların hepsi aynı sonuca varmaktadır. Kur’an’ın bir tek hükmünü görmezden gelmenin Kur’an’daki adı küfürdür. Teslim olmak istemeyen kişinin, hangi hükmü hangi gerekçeyle devre dışı bırakmak istediğine karar vererek bu üç anlayıştan birine uyması yeterlidir.
Erdem UYGAN
YAZARIN DİĞER YAZILARINI OKUMAK İÇİN BURAYA TIKLAYINIZ
MİRATHABER.COM – YOUTUBE
Erdem Uygan, yazıyı hangi amaçla yadığın muamma diyemiycem. Haber başlığında Mustafa Öztürk’ün fikir/inanç özgürlüğünü destekler mahiyette bir başlık atmış olsan da yazıyı okumaya başlayınca alalen diğerlerini de hedef tahtasına oturtmaya çabanı ortaya seriyorsun. Mustafa Öztürk cesaretli doğru ama bu cesaretin yersiz olduğunada inanıyorum. Çünkü Türkiye’de Mustafa Öztürk’ü anlayacak kapasitede az bir akademisyen varken onun düşüncelerini genele açması vahhabi ruhlu tasavvufçu-hanefi/maturidilerin ona saldırma gerekçesi oldu. Yazınızda saydığınız bir kaç ilahiyatçıyı anlamanız için kırk fırın ekmek yemeniz lazım. Toplumca zihniyetimiz, tutum ve bakışımız ortadayken onların daha dürst bir duruş takınmalarını istemek sadece onlara saldırmak için kulp arama demek bence…
sonra da kalkar Kuran apaçık ve kolay bir kitaptır, herkes anlayabilir aracılara gerek yok derler. Daha kendi aralarında birlik yok.
Kuran’ın apaçıklığı hakkında Mustafa Öztürk’ü dinlemeni tavsiye ederim. Verdiği örneklere bir bak, tek bir surenin anlı şanlı müfessirlere nasıl kök söktürdüğünün örneklerini de veriyor. Öztürk, indiği dönem ve olaylar açısından apaçık olduğunu, onun haricinde hiçte öyle olmadığını belirtiyor. Hatta Yahudi kaynakları incelenmeden bir çok kıssanın da anlaşılamayacağını söylüyor. Bunlarda kendisine katılıyorum. Ama konunun uzmanı olmayıp, sadece inanan bir insan olarak şunu ekleyebilirim : Kuran bireysel olarak gayet açık. Okumaya ilk başladığım günden beri benimle konuşuyor, gönlümü ferahlatıyor, yolumu aydınlatıyor. Ama ne zaman ki işin içine şıhı, stand-up’cısı, din simsarı, koltuk-ünvan sevdalısı, kitap telifi toplayıcısı, reyting meraklısı ve bilumum şahıs giriyor, işte o zaman o konuşan Kuran susuyor.