Yaşadığımız yüzyılın en önemli yanılgılarından biri, modernliğin materyalist dünya görüşünün refah anlayışıdır. Modernliğin sapkın refah anlayışında, ihtiyaç güdüsünü tetikleyerek, insanları gereğinden fazla tüketime sevk etmek vardır. Tüketim kültürü ve gösterişi, modern insanı bütün yönleriyle kuşatmış durumdadır. Daha fazla alış veriş yapmak ve daha çok tüketmek ile insanın daha fazla mutlu olamayacağını gören Batıdaki makul düşünebilen bazı bilim insanları, minimalist (sade) hayat tarzını alternatif bir felsefik akım olarak ortaya koymuştur.
Batı dünyasında anti-materyalist bir çizgiye gelmiş olan minimalist hayat (simple living), sadeliği gönüllü olarak seçerek (voluntary simplicity), harcamaları temel ihtiyaçlara göre sınırlayıp tüketimi en aza indirgemeyi öngören bir yaklaşımdır. Sade bir hayat, israf içinde olan tüketim toplumuna karşı bilinçli bir başkaldırıdır. Sadeliği seçen insanlar, az da olsa sahip oldukları ile yetinebilmekte ve hatta bu şekilde bile mutlu ve huzurlu olabilmektedir. Aşırı ve gereksiz tüketime karşı bir duruş sergileyen mütevazı insanlar, hem maddî zorlukları aşabilmekte, hem de özgürce iradelerini kullanmakla anlamlı bir hayata sahip olabilmektedir. Bu bağlamda minimalistlere göre modernizmin insanı yabancılaştırma riskine karşı tek çare, sadeliği benimsemektir.
Sade bir hayat ile kişi, gayri-maddi olan gerçek ihtiyaçlarını görebilmekte ve birçok malın, sadece sosyal statü veya itibarın korunmasına yönelik olarak elde edildiğinin idrakine varmaktadır. Sade bir hayat, ihtiyaç bağlamında insana nefsanî arzuları ile zarurî olanları tefrik etme yeteneğini ve bilincini sunmaktadır. Sade bir hayatın en büyük avantajı da her alanda yaşanan israfın tuzağından kişiyi korumasıdır. Sadelik, kişiyi lüzumsuz ve faydasız bilgiden korur, sosyal medya üzerinden binlerce kişi ile yüzeysel arkadaşlıklar kurmak yerine kişiye az fakat kıymetli dostlar edinmeye yardımcı olur, kendi işini kendi yetenekleriyle görme becerisini geliştirir ve kişiyi özgür düşünceleriyle, tutum ve davranışlarıyla bağımsız ve özgür kılar.
Sade bir hayatın yaşanması, buna göre şu basit ilkeye göre mümkündür: Hayatında en önemli olanları belirle ve sadece bunlar ile yetinmeyi bil. Yani, ihtiyaç fazlasını yok et ya da kullanılabilir ise sat veya hibe et. Bazı Batı araştırmacılarına göre minimal hayat, “r” harfiyle başlayan İngilizce beş kelimeye dayanmaktadır:
Tarihte sade yaşamayı en uç noktaya taşıyan Sinop doğumlu ünlü filozof Diyojen’in bir fıçıda yaşamış olduğunu hatırlayalım. 19. ve 20. yüzyılda ise yine birçok ünlü, sade bir hayat yaşamıştır. Bunların başında Leo Tolstoi, Rabindranath Tagore, Albert Schweitzer ve Mahatma Gandhi gelir. İslâm dünyasında ise ta başlangıcından beri maneviyat büyüklerinin ekseriyeti imkânları olduğu halde “takva elbisesi” giyerek, sade bir hayat yaşamayı tercih etmiştir. Şüphesiz bu hususta en ideal örnek şahsiyet, son Peygamber Hz. Muhammed’dir (sav).
Sadelik, Sosyal Sünnetin Bir Parçasıdır
Bize her yönüyle bir model olan Peygamberimiz (sav), Allah’ı ve ahireti unutmamak kaydıyla dünyadan da makul ölçüde nasiptar olabileceğimizi belirtirken, maddeye ve tüketime yönelik aşırı arzu ve isteklere yani dünyevileşmeye karşı ümmetini uyarmıştır. Peygamberimiz (sav), Medine İslâm devletinin başkanı olduğu halde her yönüyle fıtrî, mütevazı, sade ve mutedil bir hayat yaşamıştır. İhtiyacından fazlasını istemediği gibi birçok sahabiden daha fakir bir hayat yaşamıştır. Kendisinden ziyade başkalarını düşünerek, sosyo-ekonomik yönleriyle hep fedakârlıkta bulunmuştur. Sadeliğini koruduğu gibi cömertlik, paylaşma, yardımlaşma ve infak gibi sosyal hasletlerini de her daim yansıtmıştır.
Sahabilerden elde edilen bilgilerden yola çıkılarak, Peygamberimizin (sav) yaşadığı küçük fakat hoş görünümlü saadet-i hanesi tarihçiler tarafından Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde bir müzede yansıtılmaktadır. Kaldığı evinde hurma ağacının dallarından yapılmış hasır çatının altında birkaç mutfak eşyası ile toprak su kabı, hasırdan yapılmış bir sedir, bir yatak, duvara asılmış yay ile oku ve su kırbasından başka bir eşya görmek mümkün değildir. Ancak bu hanede tatlı ve hoş anıların yaşanmış olması, huzur kaynağının nerede aranması gerektiğinin bir göstergesidir.
Minimal hayat tarzının önemini kavrayan modern Batı dünyası, bir arayış içinde olduğu muhakkaktır. İslâm’da sosyal hayata ve gönüllü sadeliğe dair belirlediği bazı temel ilkeleri yeni keşfeden bilim insanlarının minimalist felsefe anlayışının her yönüyle mükemmel olduğu iddia edilemez. Gerçek sadeliğin hikmetini, İslâmî tasavvur ile elde etmek mümkündür.
İslâm’ın öngördüğü sadeliğin, iktisadın, tevâzunun, güvenin, yardımlaşmanın ve dayanışmanın kaynağında Allah (c.c.) rızasını kazanma niyeti vardır. Şuurlu Müslüman, tevhit inancının bir gereği olarak sadece Allah rızası için hırstan, açgözlülükten, riyadan, israftan ve gereksiz tüketimden uzak durur. Bu manevî farkındalık ile yaşanan sade ve ihlaslı bir hayat tarzı, imanın bir tezahürüdür. Nitekim bir gün sahabiler dünyadan bahsederken, şanlı peygamberimiz (sav), şöyle buyurmuştur:
“Siz işitmiyor musunuz, siz işitmiyor musunuz? Sade yaşamak, imandandır; sade yaşamak, imandandır!”(Ebû Davud; Tereccül: 1/4161).
Şüphesiz kim olursa olsun dünyada sade bir hayatı tercih eden bilinçli bir insan, Rahman isminin tecellisinin dünyevî saadetin kaynaklarına erişebilir. Ammâ imanın bir gereği olarak sade ve ihlaslı yani dini bütün boyutuyla Müslümanca yaşamak, insana hem dünyada, hem de ahirette huzur sağlar.
Prof. Dr. Ali Seyyar