islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4847
EURO
36,2367
ALTIN
2.960,31
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Peygamberimiz (sav) Müslümanları modern taklitçiliğe karşı uyarmıştır

Peygamberimiz (sav) Müslümanları modern taklitçiliğe karşı uyarmıştır

Prof. Dr. Ali Seyyar

Modernleşme kavramı, Katolik kiliseye karşı Hristiyanlık âlemi içinden ortaya çıkan Protestan reform hareketleri ve bu doğrultuda aydınlanma sürecinin ürünleri olan materyalist, seküler (laik) ve pozitivist ideolojiler arasındaki münasebeti görmeden anlaşılamaz. Bu anlamda modernleşme, kendi içinde bir dünyevileşme sürecidir. Modernleşen Avrupa’nın dışında kalan ülke ve toplumlar için modernleşme ise Batı modernizmini (olduğu gibi) taklit etme sürecidir. Biz buna kısaca Batılılaşma da diyebiliriz.

Taklit, mutlak anlamda her zaman kötü olmadığı gibi dinimizi gereği gibi yaşamak açısından da çoğu zaman gerekli ve zorunludur. Peygamberimiz (sav), taklit kavramını kendi mübarek varlığına bağlanan bir tatbik ile tâlim etmiştir. “Namazı, benden gördüğünüz gibi veçhile kılınız.” (Buhârî, Ezân, 18).

Demek ki İslâm’ı yaşamak, onun izini adım adım takip etmekle ancak mümkündür. Bu bağlamda fıkhî taklit, İslâm’ın zahirî ve amelî icaplarını düzenler. Müslüman, Kur’ân’ın emri doğrultusunda Peygamberimize (sav) uyarak, namazın zahirî icaplarına göre namazını kılmak suretiyle vazifesini şeklen yapmış olur.

“Namaz, mümin miracı” hadis-i şerifin vermek istediği manevî anlamı farklı olduğuna göre Müslümanların namazı, ihlas keyfiyeti ve derecesi açısından ayrı ayrıdır. Nasibe ve niyete göre farklı olabileceği gibi devamlılık hâlinde namazın manevî sırlarına ve faziletlerine doğru ruhî bir tekâmüldür. Bu bağlamda fıkhî taklit, İslâm’ı, hem şeklen, hem de manen yaşayabilmemizi sağlayan son derece önemli bir kaynaktır. Lakin dinimizin temel esaslarına aykırı olanları taklit etmek, körü körüne taklitçiliktir ve İslâm açısından menfî bir açılımdır. Özellikle Batı’nın modern dünyasını ve materyalist hayat tarzını taklit edip benimsemek, taklitçiliğin en zarar verici yönüdür.

Peygamberimiz (sav), (ahir zaman) ümmetinde başkalarını taklit etmeye yönelik temayül riskini görmüş olacak ki bizleri zamanında uyarmıştır. Ebu Saîd el-Hudrî’nin bildirdiğine göre, Allah’ın Resûlü şöyle buyurmuştur (Buhari, Enbiya: 50)

“Sizler karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz (onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz). İnsanın giremeyeceği küçük bir keler/kertenkele deliğine girecek olsalar, siz de onları tâkip edeceksiniz.”

Bunun üzerine sahabiler sormuş:

“Ya Resulullah! (İzlerini tâkip edeceğimiz/Taklit edeceğimiz bu topluluklar) Yahudiler ve Hristiyanlar mı olacak?”

Bunun üzerine Peygamberimiz (sav) “Ya başka kimler olacaktı?” diyerek teyit etmiştir.

Hadisteki tespit bağlamında ortaya konulan ikaz, gelip geçmiş ve yaşamakta olan tüm gayri Müslim toplumların kötü gidişlerini, Bâtıl inançlarını, materyalist hayat tarzlarını, dine aykırı ait âdet, gelenek ve kültürel kodlarının yanında zararlı ideolojilerini taklitten sakınmayı da gerektirmektedir.

Türk toplumu, asırlardan beri geri kalmışlığın asıl sebeplerini araştırmadan Osmanlı döneminde Tanzimatlarla, Islahatlarla, Cumhuriyet Türkiye’sinde ise radikal modernleştirme projeleriyle zorla Batılılaştırılmak istenmiştir. Müslümanlar, devlet eliyle ister istemez Avrupa’nın yolunu, sembolik olarak ifade edilen ”keler/kertenkele deliğine girmek” misalinde gösterildiği gibi tâkip etmiştir. Bugün Türkiye’nin siyasî devlet anlayışı Kemalist/laik cumhuriyet rejimine dayanmaktadır. Cumhuriyet kurulduğundan beri faize dayanan iktisadî sistemi, kah devletçilik (sosyalizm), kak kapitalizm, kah liberalizm (serbest piyasa ekonomisi) olmuştur. Ceza kanunu İtalyan, Medenî Kanunu İsviçre, Ticaret Kanunu Alman menşelidir.

Türkiye, tek bir Müslüman ülke olarak NATO üyesidir ve zihnî yapısıyla reformlaştırılmış Hıristiyan kültürünün bir yansıması olan AB’ye tam üye olmak için, her türlü çabayı göstermektedir. Muhafazakâr demokrat kimliği taşıyan AK Parti iktidarı da AB’ye katılım sürecinde bütün mevzuatını AB kriterlerine göre yeniden tanzim etme noktasında kararlılığını göstermektedir. Bu yönüyle Türkiye, İslâm ülkeleri içinde Batılılaşmanın ve modernleşmenin öncülüğünü üstlenme rolünü sürdürmektedir.

Osmanlı’nın son dönemlerinden başlayarak günümüze kadar ne yazık ki sosyal bilimlerde fikrî ceht ve cihat dinamizmini gösteremedik. Bireysel ve toplumsal bazda maddî ve manevî tekâmülün sırrının iman-akıl-tefekkür-istişare beraberliğinde olduğunu idrak edemedik ve İslâm’ı yeniçağlara taşıma durumunda olan âlimlerimiz ve münevverlerimiz, Batı’nın materyalist bilimlerinin etkisi altında kalarak, ilmî kabiliyetlerini ve liyâkatlarını yitirmiş oldu. İslâm’ı bir hayat nizamı olarak ihya etmeye yönelik sosyal tefekkür ve siyasî gaye yokluğu bugün de geçerli olduğu için, Batı’nın kurum, kültür ve bilimine muhtaç hâle geldik.

Batının modern bilim teorisyenleri, eserleriyle belki zulmü, ahlâksızlığı hâkim kılmayı düşünmemiş olabilir. Lakin materyalist düşünce temelindeki Hakka dayanmayan tahrif gerçeği, uygulamadaki sapkınlık, isyan ve huzursuzluk dönüşümlerine zemin hazırlayıcı bir rol oynamıştır.

Bunun için bu gereceği görmeli ve manen uyanmalıyız. Din-ilim kavgasını bırakmalıyız. Modern bilimler adına manevî değerleri lüzumsuz hâle getirmemeliyiz. Manen doğru olan ilmî hakikat için ceht edersek, hem Batı’nın modernist fikrî sapkınlıklarından kurtuluruz, hem de daha sağlıklı bir ahlâkî iklimde maddeten ilerleriz. Modern dünya da zaten buna muhtaç.

Bilinçli ve akıllı taklitçilik yapmayı becermediğimiz için, modernliğin iyi ve faydalı taraflarını alamadığımız gibi rüşvetsiz-israfsız-enflasyonsuz bir iktisadî ve sosyal sistemin fikrî ve ahlâkî temellerini dahî atamadık. Batı’dan illa bir şeyler mi almak istiyorsanız? O halde materyalist aydınlanma dönemine rağmen kalbî aklını kullanan, Allah inancını korumuş olan Fransız düşünür ve devlet adamı Victor Hugo’yu (1802-1885) bari dinleyiniz: “İlerlemek isteyenler, Allah’a inanmalıdır. Faziletin dinsiz hizmetkârı olmaz. Mütefekkirlerin vazifesi, medeniyetin kalbini dinlemektir.”

Medeniyetin kalbi, İslâm’dadır. İslâm, hem din, hem de ilimdir. İlim ve din, Kur’ân’ın nur kaynağından gelen iki ışıktır. Gerçi dünya hayatının asıl gayesi ilim değil kutsiyettir, teslimiyettir. Ammâ kutsiyet ve teslimiyet de ilimsiz olmaz. Geliniz hep birlikte Kur’ân’a dayanan ilimden yararlanalım, tecdid-i iman ve ilmî cihat ile hikmet ekseninde ilmi geliştirelim ve Batı’nın modernizmin pençesinden kurtulalım. Manevî temellerini muharref ve mensuh olmamış İslâm dininden alan bir milletin modern dünyada kuracağı medeniyet, gerçek aydınlanma ve huzur çağını açacaktır. Yeter ki kültür kaynaklarının en mükemmeline sahip olan bu ümmet, bu yenilikçi değişimi arzu etsin ve gerekenin yapılması için iyi niyetli olarak adımını atsın. İşte o zaman Allah’ın inayetini de görebiliriz. Öyle buyurur C. Hak Kur’ân-ı Kerim’de:

“…Şüphesiz ki, bir kavim kendi durumunu değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez. Allah, bir kavme kötülük diledi mi, artık o geri çevrilemez. Onlar için Allah’tan başka hiçbir yardımcı da yoktur.” (Rad: 11).

Yazarın diğer yazılarını aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

https://www.mirathaber.com/author/profdraliseyyar/

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.