islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4888
EURO
36,2725
ALTIN
2.958,62
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
8°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

Boğaziçi rektörü Melih Bulu

Boğaziçi rektörü Melih Bulu

Geçen yıl bahar aylarında Kanal İstanbul bahanesiyle hazırlanan ülkeyi kararsız hale getirme amaçlı yeni gezi olayları, Korona nedeniyle yarım kalmıştı. Bu yıl daha yılın ilk gününden itibaren bir kaç koldan ülkede karmaşa çıkarma hedefli operasyonlar başlatıldı. Bunların başlıcaları da SMA ve Boğaziçi çalışmalarıydı ve ikisine de baştan Canan Kaftancıoğlu elebaşılığıyla geniş katılım oldu.

SMA deli saçması bir kampanyayken bu kadar absürt ve temelsiz bir konuda dahi hep birlikte ses çıkarabilir miyiz denemesi yapıldı. Kılıçdaroğlu, Kaftancıoğlu, Akşener, Demirtaş, Davutoğlu, Babacan, İmamoğlu tek bir ağızdan Milli Piyango’nun elde kalmış bilet ikramiyelerinin SMA hastaları üzerine ülkemizi deneme olarak kullanacak genetik tedavi deneyleri yapılmasını desteklediler. Buna Cem Yılmaz’ın da ciddi ciddi katılması olayın bütün saygınlığını bozdu. Ama muhalif liderler ve takipçileri bu denli mantıksız (gerçek SMA hastaları ve doğum sonrası ölümleri açısından da mantıksız), özensiz, ciddiyetsiz bir kampanyada bile istendiği şekilde davranmaları bazı çevrelerde adlarını yanına bir tik atılmasını sağladı.

Boğaziçi kampanyası aynı ölçüde mantıksız ve temelsiz. Konu nedir? İktidar daha önce iki vakıf üniversitesinde kısa süre rektörlük yürütmüş Melih Bulu adlı bir akademisyeni Boğaziçi’ni yönetmesi için rektör olarak atadı. Efendim, ne hakla. Normalde üniversiteler, hele gelenekleri de varsa kendilerinden, kendi içlerinden akademisyenlerin atanması teamülünü benimsedikleri olur. Bu doğal karşılanabilir. Ancak bunu eylemlerle yapılması, gösteriler ve tehditlerin kullanılması, Boğaziçi’yle, üniversiteyle alakasız dışarıdan insanların koşun devrim var, eylem var diye destek vermesi, Boğaziçi’yle ilgisiz Canan Kafatancıoğlu’nun olaya el koyup, ihtilal karargahı kurması, konuyu üniversite teamülleri konusundan öteye taşımakta.

Teamüller varmış

Churchill’e demişler, efendim kraliyet bahriyesinin teamülleri vardır, o da benim bildiğim kraliyet bahriyesinin teamülleri rom çekmek ve livatadır demiş. Boğaziçi Üniversitesi’nin teamülü nedir? Beyrut Amerikan Üniversitesi’yle birlikte, iki yıl arayla Osmanlı’nın içinde Amerikan etkisinin kademeli olarak artırılması için kurulmuş, genellikle Amerikan Robert Lisesi’nin Amerika’ya göçmeyen ikinci grubunun devam ettiği, 1971’de muhtıra döneminde eğitimde çokbaşlılığın kalkması düşüncesi içinde özel olmaktan çıkıp kamuya devredilmiş bir elitist kurumdur. 1980’lerde mühendisliğin hocalarını çoğu İTÜ’den gelirdi. Çok iyi bölümler ve araştırma merkezleri var ama vasat olan da var. Türkiye’nin bilimde lideri değil. Hatta İstanbul ve Beyrut’taki iki ikiz Amerikan üniversitesi arasında bile en iyisi değil. Hakim zihniyet Batıyataparlık olduğu için özgün, yeni, farklı bir düşünce olasılığı da bulunmuyor. Batı’daki mevcut fikirler, kavramlar alınıp Türkiye’de satılıyor. Yani bir ayrıcalığı yok. Mezuniyet törenlerinde şımarık protestolarla tanıyoruz.

Melih Bulu olur mu?

Melih Bulu’yu tanıyorum. Benden sanırım iki üç yaş küçüktür. 2000 yılında Türkiye’nin ve sanırım dünyanın ilk MBA Elektronik İşletmecilik programını kurmuştuk, İnternet ekonomisine dayalı. E-İş, E-Ticaret, CRM, SCM, İçerik Yönetimi, Yeni Ekonomi, E-Bankacılık, Web Stratejileri gibi çok sayıda ders açtık. Koordinatörü bendim ve bunlara hoca bulmak kolay değildi. Bazılarını endüstride çalışanlardan bulmak zorundaydık. İnternet’e dayalı finans konusunda da bir ders açmıştık ve Melih Bulu’yu önermişti bir arkadaşı. O dönemde akademisyen değildi, sanırım doktora da yapmıyor, danışmanlık ve proje işleriyle ilgileniyordu ama görüştüğümüzde konulara hakim olduğu izlenimi vermişti. Odaklı, ne istendiğini tam karşılayabilen bir arkadaştı. Uzun bir sohbet oldu, işlerin sorunsuz yürüyeceğini düşündüm. Hiç sorun çıkmadığı gibi bu zor ve yeni konuda istenenleri tam yerine getirmişti. Konuşmamıza göre, o dönemde Porter’ın Rekabet Avantajı yaklaşımı bir dini cemaat gibi yayılmaktaydı ve Türkiye’de bunun proje çalışmalarında ön ayak oluyordu. Öte yandan inanmış bir liberal (ABD: liberteryen) izlenimi veriyordu. Muhtemelen Cumartesi günü verdiği bu yükseklisans dersinden memnun kaldı, doktoraya başladı, akademisyen oldu ve çok hızlı basamakları tırmanarak rektörlük gibi en üst düzeye geldi. Endüstri Mühendisi mezunu olup Boğaziçi’nde master doktora yapıp bu üniversitede ders verdiyse, hem Harvard’lı Porter’ın hem de liberal demokrat Besim Tibuk’un takipçisiyse, hızlı arabalara meraklıysa bir insan daha ne kadar Boğaziçi’li olabilir?

Bulu’ya intihal suçlaması

Deli saçması Canan Kaftancıoğlu liderli salkım saçak saldırıların ortak noktası, muhalif akademisyenlerin daima ve her zaman iktidarı destekleyen akademisyenden iyi olacağı saçmalığıdır. Bunun için makale sayısını, dergilerin yayınlandığı ülkeleri tek kriter gösterirler. Eğer yabancı dili aksanlı konuşuyorsa, onu eleştiriler. Ancak genelde bu da yetmez, namussuzca, hiç çekinmeden intihal yaptı derler. İffetli bir kadına fahişe, namuslu bir muhasebeciye hırsız, fedakar bir askere vatan haini demek neyse, bir akademisyene intihalci demek de aynı şekildedir. Bunu için kanıt gerekir, bu kanıt da aptalca sosyal medya vur kaçları değildir. Makaleler, kitaplar, tezler alınır, bunların içinde bir cümle ya da unutulmuş bir referansla değil, çalışmaların bütünlüğüyle hırsızlığı gösterilir. Nitekim bana da Mayıs linçi sırasında diğer namussuzlukları yetmezmiş gibi, onca yayının içinden bula bula “literatür bu konuda ne der” tarzı bir tarama makalesinde bütün referansları sıralanmış yayınlardan alıntıları göstererek, efendim bu yayının çoğu başka başka çalışmaların söylediklerini söylüyor. Söyler tabii, literatür tarama makalesi, amacı kim ne demiş onları sıraya dizip, bakın bunlar da bunu diyor diye bir sonuca varmak. Bunların işi, çamur at izi kalsın. Bir atama olduğunda hemen piyasaya süreriz.

Yeni rektör Melih Bulu hocamız için de hepsi İnternette olan onca çalışması içinden bir tanesinde “intihal bulduk” çamurunu attılar. Ama akıl dışı biçimde, çünkü kendi ifadeleriyle bu ihtimali yalanlıyorlar. İntihal yaptı diyenler sözde çalınan makalenin “özetini, abstract’ını komple almış”  diyorlar. Varsayalım bu doğru. O zaman koskoca bir makale içinde kısacık bir paragraflık bir abstract yani özet kısmını alsa, bu en fazla üstünkörü bir başka araştırmanın anlatımını içerir, kendi araştırmasının anlatımı olamaz, makalesinin altyapısını oluşturamaz. İntihalcilik öyle bir tane eserdeki referansı verilmiş bir çalışmadaki ifadelerin benzerliğiyle olmaz. İntihal bir araştırmanın, bir deneyin, varılan bir sonucun, keşfedilen bir özelliğin, yapılan işin çalınmasıdır. Fikir hırsızlığıdır. Örneğin siz birinin sözlerini tekrar edersiniz, ardından bütün bunlar bühtandır, saçmadır diyerek farklı bir şey söylersiniz. Bilgisayar yazılımları intihal değil şüpheli bir benzerlik bulurlar, bu incelemeye yönelik bir alarmdır, araştırma konusunda intihal kararı vermez. İntihal insan tarafından incelenir, insan tarafından intihal olduğuna karar verilir. Şaibe var diye ortalarda dolaşılmaz. Bu adamlara, kesin değil ama annenizin fahişe olduğu konusunda bazı emareler olabilir, muhtemelen hırsız olabilirsiniz yazılımın filtresine göre, askeri geçmişinizdeki raporlarınızın istatistik incelenimi vatan haini olduğunuzu söylüyor ama kesin değil demek gibi bir şey. Bunun dışında, sözcük analiz denetiminden tertemiz çıkan bir yayın, tamamen intihal olabilir. İntihalciler vardır ama bunların iddia ettiği gibi şaibe simsarlığıyla ortalarda dolaşılmaz. Fikir hırsızı saptanır ve yargılanır. İddiacı da iddiasını kanıtlayamıyorsa ceza alır.

Diğer mantıksız suçlamalar

Gazeteci Uğur Dündar malum 1970’li yıllarda TRT’nin haber yüzüydü, araştırmacı gazetecilik tarzı programlar yapardı. İri yarı ve boksör olduğundan, fırınlara, evlere, iş yerlerine baskın yapar, zorla içeri girerdi. Direnenleri itelediği, dövdüğü de olurdu. Bu o dönem bir gazetecilik tarzıydı, bir kurtlu ambar baskını, halkı televizyonlara kilitlerdi. Yaşı ilerleyince televizyon programlarını, siyasilerin tartışmasını sundu. İnce kibar bir sesi, akıcı düzgün bir TRT Türkçesi vardı. Dündar Melih Bulu’nun linçe karşı kendini savunduğu basın açıklamasında 10 tane imla hatası bulmuş, bu hatalar nedeniyle Bulu’nun rektörlüğü hak etmediğini sosyal medyada paylaşmış, alay etmiş. Birkaç kez tekrarlanan bu toplam 10 hata da üniversiteyi büyük harfle yazmak, bir yerde ya da sözcüğünü ayrı yazmamak gibi şeyler. Açıkçası bir linç sırasında, hem de aleyhinde kitleler eylem yapmak için toplanmışken, can güvenliği konusunda sorular beliren bir kişinin kendini hızla savunma yazısı yazarken, muhtemelen birine dikte ettirdiği bir yazıda üniversitenin büyük yazılması, idare edilebilir bir imla hatası. Hele çağımızdaki imla soykırımında.

Diğer bir suçlama da kısa süre önce AK Parti’den aday adayı olup bunu kazanamaması. Bir akademisyenin bir partiyi tutması yasa dışı değil. Pek çok rektör, hatta YÖK başkanı siyasi tercihlere sahipti. Aralarından partilerde milletvekili olanlar çıktı. Pek çok Amerikan üniversitesinde rektör daha doğrusu üniversite başkanı atamaları siyasidir. Diğer mantık dışı suçlama da AK parti eğer belediye başkanı veya milletvekili olmaya yetersiz görüyorsa üniversite rektörlüğü onlardan daha aşağı mı ki yeterli görsün basit mantığı ileri sürüldü. Belediye başkanlığı veya milletvekilliği aday adaylığı elemesi bir yarışma sınavıdır, başvuru yapanların sayısı, kamu yöneticiliği için yetkinlikleri ya da bölgeyi tanımaları açısından daha iyi olabilir. Kişi o bölgede benimsenmemiş olabilir. Parti siyasetinde yeterince tanınmıyor olabilir. 20 yıldır parti içindeki bir başkası önde tutulmuş olabilir. Kişi bu koltuğa tam uymuyor, ondan daha iyisi için saklanıyor olabilir. Sayısız ihtimal bulunuyor ve bu da bir gerekçe değil.

Kısaca Boğaziçi rektörlüğüne atanan Bulu‘ya itirazları akli bulmuyorum. Öte yandan daha önceki üniversite deneyimi, çalışkanlığı, Boğaziçi bağlantısı açısından Melih Bulu, o koltuğa uyumsuz olmaz diye düşünüyorum. En çok da bu linç kampanyası yapan alçakların midesine oturması açısından destekliyorum.

Prof. Dr. Kutluk Özgüven
Yazarın diğer yazılarını aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz:

https://www.mirathaber.com/author/profdrkutlukozguven/