Pandemiyle birlikte bütün dikkatler Covid 19’a dönmüşken, özellikle ülkemizde fitne uykuya dalmasa da birazcık dinlenmeye geçmişti. Anlaşılan o ki baya dinlenmiş. Tekrar ortaya çıktı. Çok kullanılan bir tabir ile güzel ülkemizi karıştırmak isteyenler tekrar düğmeye bastı alaşılan. Ne kadar hamakat ehli varsa piyasaya çıkmak için fırsat kolluyormuş. Kuranı kerimin deyimiyle, kıblesini şaşırmış kendi kıblesini doğru kabul eden ve insanlara kabul ettirmeye çalışan sefih kimseler… Oysa bu kimselere hatırlatalım ki “Doğu da batı da Allah’ındır” (Bakara 142)
Fitnenin başta ülkemizi sonra da bütün dünyayı ne hale getirdiğini görüyoruz, yaşıyoruz ama bir türlü de vazgeçmiyoruz. Yüce rabbimiz bozguncu insanlar için “Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın denildiğinde, ‘biz sadece ıslah edicileriz’ derler” (Bakara 11) buyuruyor. Rabbim cümlemizi bozgunculuk çıkarmaktan ve bozguncuların şerlerinden muhafaza eylesin.
İnsanoğlu olarak dünyayı yaşanmaz bir hale getirdik ve getirmeye devam ediyoruz. Dünyada ki savaşlar, kargaşalar ve küresel ısınma ve mevsim değişiklikleri bir tarafa ülkemize dönelim inşallah.
Hamakat ehli piyasaya bütün endamı ile yeniden çıktı demiştik. Allah aşkına Boğaziçi’ne atanan Melih Bulu için yapılan gösterilere bir bakar mısınız? İnsanların gösteri hakkının olması demokratik bir haktır eyvallah. Ama gösteri sonrası göz altına alınan 17 kişiden ikisinin öğrenci, 15’nin çeşitli terör örgü mensubu olması, işin perde arkası hakkında bize ve kamuoyuna yeteri kadar done sunmaktadır. Kaldı ki Melih Bulu hocanın geçmişi ve akademik kariyeri hakkında sosyal medyada karalama ve linç kampanyasının başlatılması, olanların hiçbirinin tesadüfî olmadığını gözler önüne sermektedir. Heleki bu linç kampanyasına daha önce gezi olaylarına katılan ve destekleyen siyasilerin ve ünlülerin de katılması, herkesin aklına “gezi olaylarının bir benzeri mi planlanıyor” sorusunu getirdi. Karar siz değerli okuyucularımızın.
Bir taraflardan dümeye basıldı tabirini kullanıyorsak, bunu laf olsun beri gelsin diye kullanmıyoruz. Ülkemizde gerçek laikliği değil de Jakoben yani tepeden inme ve baskıcı laikliği benimseyen ve halka “Benim söylediğim deist veya ateist çizgiye gelecek ve o şekilde yaşayacaksın” dayatmasında bulunanlar da tekrar ortaya çıkınca işin renginin farklı olduğunu ister istemez anlayıveriyorsunuz.
Bir zamanlar bakanlıkta yapmış olan ve bizlerin aklıbaşında bir CHP’li olarak gördüğümüz eski milletvekili Fikri Durmuş Sağlar 30 Aralık 2020 tarihinde katıldığı bir TV programında “Türban irticai faaliyetlerin, Şeriat isteyenlerin üniformasıdır. Başörtüsü, yüzyıllar boyunca Anadolu’da bir geleneksel giysidir, arada fark var. Kendimden söylemek istiyorum ben yargılandığım zaman türbanlı bir hâkimin karşısına gittiğimde benimle ilgili haklarımı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkum var. Bazıları militanca ve ideolojik takılıyor, bununla mücadele edilmeli.” Demiş.
Sağolsun Sayın Fikri Sağlar, bizlere 28 Şubat sürecini tekrar hatırlatarak, “Biz tekrar iktidar olduğumuzda kaldığımız yerden devam edecek, jakoben laikliği bu halka benimsetmek için elimizden geleni ardımıza koymayacağız” demek istemiş. Tamam da Sayın Sağlar, muhafazakar ve mütedeyyin insanlar da çıkıp “Bizde başı açık hâkim ve savcıların bizim haklarımızı koruyacağı ve adaleti yerine getirebileceği konusunda kuşkularımız var” derse, halkımızı kutuplaştırmış ve yanlış bir yola girmiş olmaz mıyız? Bu yanlış yolda da sizin bayaca katkınız olmuş olur ki bunu, zannediyorum sizde istemezsiniz. Yoksa ister misiniz? Bilemedim…
Yapmayın Allah aşkına! Dün ne söylediysek bugün de aynısını dile getirmeye çalışıyoruz. Tabanda, başı açık bacılarımız ile örtülü kardeşlerimizin arasında hiçbir problem yok emin olun. Sorun sizin beyninizde başlıyor maalesef… Toplumumuzun sahip olduğu manevi değerler ile barışıp bunun üzerine siyeset üretmediğiniz müddetçe, kafanızda ki problemleri çözme ihtamaliniz maalesef bulunmuyor. Yani sıfır ihtimal… Artık, “Benim annem de başörtülü, benim dedem de hacı, benim üçüncü göbekten dedem de hoca” gibi cümleler ile yaptığınız hataları örtemezsiniz ve örtemiyorsunuz da…
Bırakın insanlar ister inançları gereği, ister kendisisine yakıştırmasından dolayı veya başka sebepler ile başlarını örtsünler. Eğer demokrasi ve özgürlüklerden bahsediyorsak, bunu sorgulamak hiçkimsenin haddi değildir olmamalıdır da… İleri sürdüğünüz bu denklemin karşısına birisi de çıkar, “Başörtüsü siyasi bir simge ise, o zaman tam tersi başı açık olmakta doğal olarak siyasi simgedir” der ve bunda da yerden göğe kadar haklı olur. O zaman yine insanları kutuplaştırmış oluruz.
Yani Sayın Sağlar, bu işe neresinden bakarsak bakalım absürt bir durum ortaya çıkıyor ve insanlarımızı kutuplaştırmış oluyoruz. İnsanlarımızı kutuplaştırmaya da kimsenin hakkı yok.
Son günlerde yaşadığımız önemli olaylardan bir tanesi de emekli Org. İlker Başbuğ’un “Menderes erken seçime gitseydi darbe olmazdı” demesi, paşa darbe iması mı yapıyor, bir yerlere mesaj mı veriyor, sorularını akla getirdi. İyi de paşam, sizin söylemlerinizden 27 Mayıs darbesinin haklı olarak yapıldığı manasını da çıkarmakla birlikte, şu soruyu da sormaktan kendimizi alamıyoruz. 22 Şubat 1962 yılında Albay Talat Aydemir’in giriştiği ve başarısız olduğu darbe girişimini nereye koyacağız? O zaman kim ve ya kimler erken seçime gitmedi de, darbe girişim oldu ki? 15 Temmuz darbe girişimini de unutmamanızı tavsiye ediyorum. Bırakın darbe yapmayı, darbe imasında bile bulunmak, bu millete yapılabilecek en büyük hakarettir. Bendenizin darbe ve darbecileri tanımlayan bir cümlem var. Müsaade ederseniz onu hatırlatmak istiyorum.
“Darbe, devletimizin bekasını milletimizin zekâsını hafife alma girişimidir. Darbe yapan ve darbe girişiminde bulunanlar da hamakat ehlidir.”
Seçimler olur, kendine güvenen siyasilerimiz çıkarlar meydana ve kaç okka çektiklerini yüce milletimiz sandıkta gösterir onlara. Darbe yaparak, silah elinde ben haklıyım benim dediğim olacak anlayışı, artık bu güzel ülkemde son bulmalıdır.
Emekli org. İlker Başbuğ’un darbe imasında bulunmasına ister istemez şöyle demek geliyor içimizden:
“Paşam! Allah aşkına, oldu mu şimdi? Darbe seviciliği yapmak size yakıştı mı?”
İşte tüm bu olanları bir araya getirdiğimizde, hepsinin zamanlaması ve aynı zaman diliminde cereyan etmesi, hamakat ehlinin bir anda ortalığa çıkması, tesadüf olmasa gerekir. Yok, bütün bunlar tesadüf derseniz de buna inandığınız için hamakat sınıfında olursunuz maazallah.
Tabiin’den olan Hasan-i Basri’nin güzel bir sözüyle bitirelim yazımızı. Anlayan anlasın anlamayan da başka bir bahara kalsın ne diyelim?
“Ahmaktan uzaklaşmak, Allah’a yaklaşmaktır“
Selam, saygı ve muhabbetlerimle…