Prof. Dr. Ali Seyyar
Uluslararası ve ulusal mason örgütleri, Osmanlı devletinin anayasal düzene geçilmesi maksadıyla yapılması gereken reformların önündeki en önemli engel olarak bizzat Sultan Abdülaziz’i görmekteydi. Darbe yanlısı masonlar, biraderleri veliaht Murad Efendi ile temasa geçmiş ve meşrutî bir idare teşkiline engel olmayacağına dair söz aldıktan sonra Sadrazam Mütercim Rüşdü Paşa (1811-1882), Serasker Hüseyin Avni Paşa (1820-1876), Şeyhülislâm Hayrullah Efendi (1834-1898) ve kendisi de mason olan Midhat Paşa’nın (1822-1884) başını çektiği “erkân-ı hal”, şehirde çıkan bir hareketi bastırmak ve padişahı korumak bahanesiyle bir askeri darbe ile Sultan Abdülaziz’i tahttan indirdi (30 Mayıs 1876).
Bizzat Hüseyin Avni Paşa, Topkapı Sarayı’nda bulunan Veliaht Murad Efendi’yi arabasına alarak Serasker Kapısı’na getirdi. Burada beklemekte olan sadrazam, şeyhülislâm ve Midhat Paşa tarafından karşılanan yeni padişah, Dolmabahçe Sarayı’na götürülerek, tahta çıkarıldı. Eski padişah Abdülaziz önce Topkapı Sarayı’na, daha sonra da Fer‘iye Sarayı’na nakledildi (1 Haziran 1876). Fakat üç gün sonra odasında bilekleri kesilmiş olarak ölü bulundu. İntihar ettiğine dair iddia, askeri cunta tarafından yayılmak istendi ama tarihçiler, suikast sonucunda şehit edildiğini belirtmektedir. Tahtta çıkan Sultan V. Murat da Abdülaziz’in intihar etmediğine inanmaktaydı ki “Eyvah, şimdi herkes zannedecek ki ben amcamı öldürdüm. Halk bunu zannedecek” diye korkularını dışarıya vurmuştur.[1]
Belki bu korku, onun ruhsal bozukluğunu daha da tetiklemiş olur. Sultan V. Murat, amcasının şehit edilmesini emretmemiştir ama içinde bulunduğu başarılı bir darbe sonucunun gidişatından o da sorumlu olduğuna göre amcasının öldürülmesinden dolayı tamamen masum olduğu söylenemez.
V. Murat, padişah oldu ama hükümdarlığı ancak 93 gün sürdü. Şu kaderin cilvesine bakın ki Sultan Abdülaziz’in tahttan indirilmesi için, muğlak ifadeler içeren bir fetva hazırlamış olan Şeyhülislâm Hayrullah Efendi, bu sefer gayri ihtiyari olarak V. Murad’ın ruh ve akıl sağlığı yerinde olmadığına dair gerçekçi bir fetva çıkartmak mecburiyetinde kalmıştır. 31 Ağustos 1876’da tahttan indirilen V. Murat, mahpus tutulduğu Çırağan Sarayında oğlu Şehzade Selahaddin Efendi’yi de mason yapmak istemiştir. Gizlice mektuplaştığı biraderi Cleanthi Scalarie, bunun şimdilik iyi bir fikir olmadığını belirtmiştir. Belki buna artık ihtiyaç da görülmüyordu. Çünkü Osmanlı hanedanında V. Murat dışında kardeşleri Şehzade Ahmet Nureddin ve Ahmet Kemaleddin efendiler mason olmuştu.
Osmanlı Hanedanında Başka Masonlar Var Mıdır?
Osmanlı Hanedanında veya daha doğrusu V. Murad’ın ailesinden gelenler arasında başka masonlar var mıdır? Bu cevabı, Sultan V. Murad’ın torunun torunu Osman Selahattin Osmanoğlu Efendi’den öğrenelim: “Ben birkaç kişi tanıdım hayatımda mason olan. Hepsiyle aram iyiydi. Birkaç mason toplantılarına, hem İngiltere’de, hem burada yemeklerine iştirak ettim. Benim asıl çok faydasını gördüğüm arkadaşım avukat, o masonların o zaman başkanı oldu. Ama şunu söyleyeyim, benim babam hep bana dedi ki, masonlara karşı bir şey yok, ama sen olmasan daha iyi olur. Ailemizde (yukarıda ismi geçenlerin dışında) başka kimse mason değil.” [2]
Görüldüğü üzere Osman Selahattin Osmanoğlu Efendi, her ne kadar resmen mason değilse de masonlara bilfiil muhabbet beslemesi dolayısıyla masonlukla iltisaklı olduğu söylenebilir. Peki, Osman Selahattin Osmanoğlu, V. Murad’ın masonluğu hakkında ne düşünüyor? İşte verdiği cevap:
“Ben bu masonluğu hilafet ile bağdaştıramıyorum. Tamam, şehzade Murat mason olsun da, ama padişah, halifenin olması garibime gidiyor. Padişah olur da halife nasıl olur? Ben bunu zor kabul ediyorum. Halife-yi Müslim’in. Bütün Arapların, Pakistan’ın, Endonezya’nın halifesi. Masondur deyince nasıl olacak? Benim kafam almıyor…Ben artık masonluktan istifa ediyorum demesi icap ediyordu gibi geliyordu bana. Yani padişahlığı devam etseydi, değil mi? Siz Türk olarak ne diyorsunuz? Mason, reis-i cumhur olur, padişah olur da, halife olamaz diyorum. İslâm dünyasında etkisini kaybeder.”[3]
Bu açıklamalarıyla Osman Selahattin Osmanoğlu, her ne kadar masonluğu hilafete aykırı görse de hilafeti üstlenmemiş olan bir Türk padişahının veya cumhurbaşkanının mason olmasında bir beis görmemektedir. Osmanlı hanedanından gelen bir Müslümanın masonluğa bu kadar ılımlı bakabilmesi, doğrusu çok şaşırtıcıdır.
V. Murad’ın soyundan gelen aile fertleri, V. Murad’ın masonluğunu bir sorun olarak görmedikleri anlaşılmaktadır. Ancak dinî ve itikadî sakıncaları bir yana V. Murad’ın mason olması, tahttan indirildikten sonra da siyasî krizlere yol açmıştır. Çünkü mason biraderleri, iyileştiğini düşünülen V. Murad’ı yeniden tahtta çıkarmak için, her türlü yolu denemiştir. Bu bağlamda Prof. Dr. Edhem Eldem’e şu şekilde bir soru sorulur:
“Siz Grand Orient de France arşivinde çalıştınız. Grand Orient de France’ın yöneticilerinin, V. Murat mahpusken ‘İstanbul’da bizim bir kardeşimiz var vardı, onun peşine düşülim’ gibi bir düşünceleri oluyor mu?” Prof. Dr. Edhem Eldem, bu soruya şöyle bir cevap verir:
“Oluyor, sözüm ona. Bu gerçekte doğru olmayabilir, ama şu prensip de doğrudur. Şayia dediğiniz şeyler, ateş olmayan yerden çıkmaz, mutlaka bir şeyler vardır. Kimse Murad’ı kurtarmak türünden radikal bir çözümü göze almıyor. Değeceğini de düşünmüyorlar bence. Abdülhamit’i bir şekilde darbeyle indirmek gerçekçi değil. Dolayısıyla kimsenin böyle bir niyeti yok. Bu işi düşünenler sadece (mason) Scalieri gibi hayalperestler. Onlarda daha duygusal bir boyut mevcut…bir de (V. Murat için kendini feda etmiş mason) Ali Suavi var.”[4]
Enteresandır sağlığı yerinde olmadığı halde gerek Scalieri, gerekse Ali Suavi, V. Murad’ı Çırağan Sarayından kaçırmak ve onu yeniden tahtta geçirmek için, fiilî teşebbüslerde bulunmuşlardır. Masonluğun darbeci ve şiddet içeren bu boyutu görülmediği sürece masonluğun bir millî güvenlik sorunu olduğu da hiçbir zaman anlaşılmayacaktır. Şuurlu Müslümanlar ve özellikle idareciler, ferasetiyle bu tehlikeyi görebilmelidir. V. Murad’ın ciddî rahatsızlığı sebebiyle bir fetva ile tahttan indirilmiş olması ve onun yerine feraset ehli kardeşi II. Abdülhamit Hanın tahtta çıkması, kader boyutuyla bir ilahî lütuf olarak görülmelidir. Gelecek yazımızda inşallah V. Murad’ın rahatsızlığını daha derinden inceleyeceğiz.
[1] Şabanoğlu, Melih; “Sultan Aziz, Şehzade Murat’ın Dans Etmesini İstemiyor”; (Osman Selahattin Osmanoğlu ile Röportaj); Atlas Tarih Dergisi; Sayı 62; Ocak-Şubat 2020; s. 69.
[2] Şabanoğlu; s. 68.
[3] Şabanoğlu; s. 69.
[4] Şarman, Kansu; Mahpusun Sesi (Prof. Dr. Edhem Eldem ile Röportaj); Atlas Tarih Dergisi; Sayı 62; Ocak-Şubat 2020; ss. 64-65.