islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5424
EURO
36,0063
ALTIN
3.006,41
BIST
9.549,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
9°C
İstanbul
9°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C
Salı Çok Bulutlu
11°C
Çarşamba Az Bulutlu
13°C

Vade farkı faizdir

Vade farkı faizdir
16 Şubat 2021 10:05
A+
A-

Bu yazı; Vade farkını ve Vade farkını caiz görme gerekçesini, alıcı ve satıcının fiyatı belirlemede aralarında anlaşmış olmalarına bağlayan yaklaşıma ithaf edilir.

Müşteri, hangi saikle satıcıya ait bir malın fiyatını nasıl belirleyebilir? Mal üzerinde fiyatı belirleyen kişi, o malın sahibi olmak durumundadır. Peşin satılan bir malın fiyatını, alıcı belirleyebilir mi hiç? Tabi ki; belirleyemez.

Ancak pazarlık yapabilir ve satıcı rıza gösterirse bir miktar daha indirim yaptırmış olur. Buna da birlikte karar verme denmeyip, pazarlık sonucu gerçekleşen satış fiyatı denir. Bunda herhangi bir sorun yoktur. Hatta teşvik vardır.

Bir malın sahipliğine, önce kendini ortak koşup, ardından fiyat belirleyerek o malı satın alma girişimi, muvazaalı ve hiç de ahlaki olmayan bir eylemdir. Kaldı ki; malın malikinin, buna rıza göstermesi durumu değiştirmez.

Peki satıcı, yani satılan malın maliki acizse de mi aynı?

Acziyet nedeni önemlidir. Çok sıkışmıştır. Ödemeleri vardır ve yetiştiremiyordur. Ya da; pazarının dinamik koşulları sebebiyle mecbur kalmış, istediği gibi fayda zarar ilişkisini gözeterek de malının fiyatını belirleyebilir. Malın zayi/telef olma riski yoksa; herhangi bir tehdit yada baskı olmaksızın ticari ikbalini, en azından yaşam standardını muhafaza edebileceği bir iradeyle etikete istediği fiyatı koyabilir. Elbette; hibe de edebilir.

Fiyatı belirlemede etken unsur, taraflardan kaynaklı değil de; iktisadi, ekonomik ya da siyasi bir sistem sorunu ise durum başkadır. Bir başka iradenin (bu ne olursa olsun) mal ve hizmetler üzerindeki tahakkümü altında belirlenen fiyat, bağımsız pazar koşullarından arınmış fiyatlamalardır. Makul seviyenin üzerindeki vergi, faiz, haraç, gasp ve fazlasıyla borçandırma tehdidi gibi unsurların etkisinde belirlenen fiyatlandırmalarda oluşan farklar caiz görülemez. Görülmemelidir. Bu şartlarda, hiçbir mal sahibi,tam anlamyıla malının malikidir, diyemeyiz. O, halde bir insan (herhangi bir satıcı), malın tam anlamıyla maliki olmadığı bir malı, nasıl satabilir?

Finansal sistemin, ekonominin işleyişi içerisinde sorun ürettiği (pay istediği) pazarlarda, finansal anlayışın memnun edilme ihtiyacı, alıcı ve satıcıların ihtiyacından daha evla şekilde, taraflara dayatılmaktadır. Böyle hallerde de; alıcı ve satıcı, kafa kafaya vererek; mevcuttaki finansal sistemin payını (faiz veya haracını) malın fiyatı üzerine ekleyip, kendilerine göre nisbeten cazip bir zaman örgüsünde, yeni fiyatı belirlemektedirler. Topluma nüfuz eden pazarın içinde, bu anlamda gizli bir el vardır. Tamamen serbest, arz ve talep dengesine göre oluşan bir fiyat düzeni yoktur.

Bu konuyu; vade farkı özelinde, tamamen iktisadi ve ekonomik işleyiş üzerinden faize dayandırmak daha kolay olabilirdi. Nitekim; İktisat Hareketi olarak, yıllardır konuya açıklık getirici zaman zaman konferanslarımız, yazılarımız ve paylaşımlarımız olmuştur. Bu hususu içeren, özellikle; Yunus Ekşi ve Prof Dr Mete Gündoğan’ın da geniş anlatımları olmuştur. 

Bu yazımızda; farklı bir yaklaşımla, tartışılması gün geçtikçe daha da bayatlaşan bu konuyu, nihayetlendirmek istiyorum. Çünkü; bu konuyu önemsiyor ve polemiğe müsayit oluşundan dolayı ucuz bir şekle bürünmesini istemiyorum. Konuya ilgi duyan sözde “İslami finans” adı altında incelemelerde bulunan ilahiyat profesörlerimiz ve hocalarımızdan da istirham ediyorum.

Vade farkı konusunda; esnaf, tüccar ve tüketiciler ekseriyetle işlemin faize bağlı bir süreç olduğunun farkındadırlar. Gerekçeleri kendilerine sorduğumuzda; ödemeleri, banka komisyonları, kullandıkları krediler vs gibi nedenleri öne sürmekteler. Malın fiyatının oluşumunda bile bu gerekçeleri önümüze koyuyorlar. Dolayısıyla; esnaf olsun, tüccar olsun durumu itiraf ediyorlar. Peki bu durumdan çok mu memnunlar? Kesinlikle hayır.

Zorla haram olan faizi; hangi isimle olursa olsun helalmiş gibi gösterme gayreti, helalleştirme cüreti, bu rezalete fetva verenlerin meydanı biraz boş görmelerinden kaynaklanıyor da olabilir.

Bakınız farklı bir yoldan yürüyelim.

Bilgi teknolojilerinin ilerlemesiyle Aristo yaklaşımını bir kenara bıraktık. Nano teknolojileri, kuantum işlemcili bilgisayarları kullanıyoruz artık. Yani; günümüzde farklı bir mantık kullanılıyor. Gelecek de; bu mantıkla biçimlenecek görünüyor. Zihniyet farklılığı ve geçişinin eşiğindeyiz. Hakikat, bundan böyle, önceki dönemlere nazaran daha da vazgeçilmez ve değerli olacaktır. Dosdoğru olmak gibi, doğru yol üzere olanlar da; mumla aranır olacaklardır, belki.

Kuantum sistemlerle çalışan yapay zekalar, aynı anda bir çok ihtimaller üzerinden karar verecekler, veriyorlar. Tek düzlemde bir çok sonuçlu işlem konseptleri göreceksiniz ve hiç biri diğeriyle çelişmeyecek.

Yüce dinimiz İslam’ın; teknik, teknoloji ve bilişimin gerisinde olması mümkün müdür? Hayır. O halde; eksik, yanlış ve köhne yaklaşımlardan kendimizi de arındırmamız icab eder. Klişe; geçmişten günümüze kalıplaşmış, kült haldeki kabullerden sıyrılmak, İslami bakışın yeniden ivme kazanmasına vesile olacaktır.

Bakara suresi 282. Ayetinde Cenabı Allah bu hususu uzun uzun işlemiştir.

Ayeti kerime; “Ey iman edenler!” diye başlar. Ne mutlu ki; yüce yaratıcımız ümmetin imanını tescilliyor. Adeta; bu imkânı elimize veriyor. Gelin bu imkânı hep birlikte kullanalım. Belki; diğer birçok vaadlerin ötesinde; adeta, iman garantisi mesabesinde bir ayeti kerime. Yeter ki; uygulayabilme idrak ve cesaretini gösterebilelim. İslam’da yer almayan, “İslami finans”, “İslam ekonomisi” gibi absürt söylemlerden vaz geçelim. İktisatta birleşelim, inşallah.

Rabbimiz; Belli süreyle (vadeli) borç aldığınızda onu yazın, der. Dosdoğru yazın, der. Peşin olursa da yazabilirsiniz, der. Ancak bunu mecbur koşmaz.

Vadeli alış verişinizi de; peşin alış verişinizi de yazabilirsiniz der. Ama; peşin alışverişinizi dilerseniz yazmayabilirsiniz de, der.

İşte burada kuantum düşünce sistemi yönünden tutarlılık aranabilir. İnsan, gelecekte birçok şeyi olduğu gibi, ilahi emirleri de kuantum bakış açısıyla yorumlayabilir. Yorumlayacaktır da. En doğrusuna erişebilme adına.

İşte; o gün geldiğinde, üzerini örttüğünüz tüm gerçeklikler, sizleri açığa çıkarır niteliğe dönüşecek. Belki; Ortaçağ’ın ruhban sınıfı rahiplerden çok da fazla bir farkınız kalmayacak.

Peki; aynı malın, peşin fiyatının yazımı ile vadeli fiyatının yazımı farklı olabilir mi hiç? Ayeti kerime sabit. Kayıt sabit. Emir net.

Elbette; peşin fiyatı başka, vadeli fiyatı başka rakamlarla yazacak kimseler vardır, olacaktır da…

Allah (cc) da; zaten onlara hitap etmiyor.

Ey sistem, ey eyyamcı, ey, finans kurumu, ey bankalar, ey pos cihazı, ey kredi protokolünü yazan kulum, demiyor. Ey iman edenler, diyor ve devam ediyor.

Devamını okumalı…

Vesselam.

Sadık USLU

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.