Prof. Dr. Ali Seyyar
Tek bir şey, eylem, olay veya konu, helal olduğu halde, bazen helal de olmayabilir mi? Helalleri, mümkün mertebe helalleştirmemiz bir başka ifadeyle helal dairesinde bırakmamız gerektiği halde mutlak bir açılım ve genel bir hüküm ile haramlaştarımamız yani helal dairesinin dışına çıkartıp külli bir ferman ile haram ilan etmemiz ne derece doğrudur? Bu sualleri sormamın bir sebebi var elbette. Kendiliğinden öylesine ortaya atılmış sorular değildir bunlar? Müsaadenizle anlatayım efendim!
Malumunuz…bendeniz az veya çok rüyaların etkisi altında kalan bir insanım…geçenlerde rüyamda bir sohbet meclisinde bulunurken, bizlere “HELALLERİ HELALLEŞTİRMEK” isimli bir cep kitabı dağıtıldı. Baktım ki kitapçığın içinde 6 konu, madde veya örnek var. Tam bunları okuyacaktım ki uyandım. Merak bu ya. “Helal nedir? “Helalleştirmek” nedir diye kendi kendime sormaya başladım. O günlerde de ilçemizde bir AVM’de bir kitap fuarı açılmıştı. Osmanlı düşüncesinde geleneği sorgulayan belki de ilk temsilcilerinden olan Kâtip Çelebi’nin (1609-1657) “Mîzânü’l-Hakk Fî İhtiyari’l-Ehakk” (En Doğru Olanı Tercih Konusunda Hak Ölçüsü/Terazisi) eserini (indirimli olduğunu görünce) gayri ihtiyari olarak satın aldım.
“Tütün Üzerine” bölümünde ise şu cümleler dikkatimi çekti: “Tek bir şey, hem mubah, hem mekruh ve hem haram olur mu, çelişme değil midir? denilirse; yönlerinin başka olması bakımından olur. Çelişmenin sabit olmasının şartları vardır, mantık kitaplarında yazılıdır. Mesela baklava yemek helal iken, doyduktan sonra yemek haram olur, çünkü zararlıdır.”
Evet gayet güzel bir açıklama. Nitekim temiz su içmek de helaldir. Ancak kişi, aşırı su içerse beynin işlevinin bozulması sonucunda ölüme de yol açabilen su zehirlenmesi meydana gelir. Bu ölümler, genelde birkaç saat içinde 10-20 litre su tüketimi sonucu gerçekleşmektedir. Dolayısıyla gereğinden fazla su içmek de haram olur, çünkü ölümcüldür.
Bu bağlamda sigara içmek, helal midir, haram mıdır sorusu akla geliyor. Bendeniz sigara içmeyen birisi olarak, başta sıhhî ve ekonomik sebeplerden dolayı sigara ile mücadele edilmesi gerektiğine düşünen birisiyim. Ne var ki özellikle az miktarda sigara içenlere de kesinlikle haram işlediklerini söyleyemem. Ancak bazı âlimler, sağlığa zarar verdiği için, sigara içmek haramdır demektedir. Ama soru şu: Hangi aşamadan sonra sigara içmek, sağlığa zararlıdır?
Mesela sağlıklı beslenen zengin bir Müslümanın günde bir iki tane sigara içmesi ile yoksul, evli ve çok çocuklu bir Müslümanın günde bir iki paket sigara içmesi arasında herhalde fıkhî yönden bir fark vardır? Birisi için belki de caiz olabilirken, diğeri için bu düzeyde sigara içmek hem sıhhî, hem de maddî açıdan son derece zararlı olacağı için, haram sayılabilir. Buradaki ölçü, “HELALLERİ HELALLEŞTİRMEK” genel ilkesinden uzaklaşma gereğinin gerekçelerinin ortaya çıkması ile “HELALLERİ HARAMLAŞTIRMAK” istisnasının zorunlu unsurlarının belirlenmesinin tespiti olmalıdır.
Peygamberimiz (sav), helal olan bazı konuların, harama doğru kayabileceğine şu hadisleri ile işaret etmektedir:
“Şüphesiz helâl belli, haram da bellidir; fakat aralarında birtakım şüpheli şeyler (unsurlar/şartlar/durumlar) vardır ki onları insanlardan birçoğu bilmez.” (Buhârî, “Îmân”, 39;
O halde helâl (meşrû) ve haram (gayri meşrû) konusunda nasıl ki kesin hükümler varsa bazı özel durumlarda “HELALLERİ HELALLEŞTİRMEK” ve “HARAMLARI HARAMLAŞTIRMAK” genel ilkelerini uygulamak da mümkün olmayabilir. Mesela aşırı sigara içmek, gereğinden fazla yemek yemek, helal olmaktan çıkar ve haram olan domuz eti yemek de mesela açlıktan ölme riski gibi bir zaruret halinde haram olmaktan çıkar. Dikkat edilirse burada keyfi olarak ne haramlar helâl, ne de helâller haram kabul edilmektedir.
İmam Şa’rânî (1565-1493) de Mîzan’ul-Kübra (En Büyük Ölçü/Terazi) eserinde helal-haram konusunu, azimet (vecibe) ve ruhsat üzerinden ele alır. Buna göre ruhsat ile ancak azimete güç yetiremeyenler amel edebilir. Bir başka ifadeyle kuvvetli hükümler/emirler, manen kuvvetli Müslümanlar için, hafif olanlar da zayıf Müslümanlar (avam) içindir. Bir de bu iki mertebenin istisnası bulunur ki bu da ihtiyari (gönüllü) olan hükümlerdir. Çünkü bu hükümler, azimet ve ruhsat açısından eşittir. Allah’a karşı kulluk görevini tam olarak ifa etmek isteyen takva sahibi bir kişi, böyle bir durumda azimeti işler. Yani şüpheli veya zararlı olan bir şey konusunda mümin, he zaman dikkatli olur ve mesela zararı daha çok olan sigarayı hiç içmez.
C. Hak, Müslümanlara karşı aslında çok merhametlidir. Bu bağlamda Allah (c.c.), kulun azimet olan şeyleri tercih etmesini sevdiği gibi bazen ruhsat olan şeyleri yapmasını da yadırgamaz. Nitekim zorluluğundan veya zaruretinden dolayı gayri ihtiyari olarak yapılan her şey, yine de Allah’ın hoşuna gider. Peygamberimiz (sav) ne güzel buyurmuş: “İyilik, seferde oruç tutmak değildir.”
Bu bağlamda rüyamda bir başlık olarak gösterilen “HELALLERİ HELALLEŞTİRMEK” kavramı, şüpheli de olsa belirli şartlar çerçevesinde mümkün mertebe ruhsatı da dikkate alan esnek bir ölçüdür. Bunun özellikle avam için büyük bir faydası vardır. Sigarayı bırakmak için en azıdan azaltmak için çaba gösteren bir Müslümana buna rağmen “günah işliyorsun” ithamında bulunmak, onun maneviyatını daha da sarsabilir. Halbuki belirli dereceye kadar ruhsat ile amel eden bir Müslüman, ruhsat ile amelin meşru olduğunu bileceği için, vicdanen ve kalben mutmain olacak ve ibadetlerini terk etmeyecektir.
Bu söylediklerim mesela alkollü içkiler için asla söz konusu değildir. İçki, hiç bir şekilde içilmesine ruhsat verilmeyen bir haramdır. Ama keyif için günde sadece bir iki tane sigara içen bir Müslümana da içimden sanki alkollü içki içiyormuşçasına “Haram İşliyorsun” demek gelmiyor. Gördüğüm rüyadan sonra “HELALLERİ HELALLEŞTİRMEK” ilkesini genel bir kaide olarak kabul ederek, mümkün mertebe “HELALLERİ HARAMLAŞTIRMAMAK” olarak algıladığımı söylemem gerekir.
“Bu bir rüyadır, onunla amel edilmez, yanılıyorsun” diyenler, şahsî kanaat ve fikirlerime her zaman eleştiride bulunabilir. Elbette en doğrusunu mutlak anlamda Allah (c.c.) bilir, bununla birlikte günah işlemekten korkan şuurlu müminlerin müracaat ettikleri en etkili fıkıh terazisi, en doğru fetva makamı ise onların bizzat kalpleri ve vicdanlarıdır. Özellikle şüpheli şeylerde neyin iyi (helal), neyin kötü (haram) olduğunu karar verecek merciinin en nihayetinde kişinin ruh/nefis dünyasının olduğunu Peygamberimiz (sav) şu hadisi şeriflerinde belirtmektedir:
“İyilik (Helal), nefsin yatıştığı şeydir. Kötülük (Haram) ise -insanlar sana (lehinde) fetva verseler bile- nefsi tırmalayan, sinede gel-gitler (tereddütler) meydana getiren şeydir.” (Müsned, 4/228).