Prof. Dr. Ali Seyyar
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İnsan Hakları Eylem Planı” Tanıtım Toplantısı’nda vizyonu özgür birey, güçlü toplum, daha demokratik bir Türkiye olarak belirlenen eylem planının 11 temel ilkesinin 7. maddesi, tamamen devletin sosyo-ekonomik nizamı ile ilgilidir. Birlikte okuyalım:
“Devlet, girişim ve çalışma hürriyetini rekabete dayalı serbest piyasa kuralları ile sosyal devlet ilkesi çerçevesinde korur ve geliştirir.”
Bu cümle, bir kere izaha fazlasıyla muhtaç ve kendi içinde “serbest piyasa” bağlamında bir nevi tanımlama da yapılmış. Şöyle ki liberal iktisadî sistemde “serbest piyasa”, zaten rekabete dayalıdır. Serbest piyasada dolayısıyla girişimcilik ve çalışma hürriyeti de teminat altındadır. Bu maddenin temel esprisi, devletin serbest piyasaya “sosyal devlet ilkesi çerçevesinde” müdahale edip girişimciliği ve çalışma hürriyetini geliştirmek istemesine dayanmaktadır. Burada akla takılan ise hükümetin veya bu eylem plânı hazırlayanların “sosyal devlet ilkesi”nden ne anladığıdır ve bu bağlamda ne tür bir sosyal politika perspektifi öngördüğüdür.
Hukuku esas alan bir sosyal devletin ilkesel olarak başlıca vazifesi, bütün vatandaşları içine alacak bir şekilde sosyal adaleti, sosyal refahı ve sosyal güvenliği sağlamaktır. Sosyal refah ise istihdam ile yakından ilgilidir. Bu doğrultuda serbest meslek erbabı olmak isteyenler için girişimcilik ve emek piyasasında işgücü olarak çalışmak isteyenler için çalışma hürriyeti de bir hak olarak tam istihdam hedefi doğrultusunda aktif istihdam politikaları ile mümkündür.
Sosyal devlet ise bu anlamda sosyal adaleti yani gelir dağılımındaki adaleti sağlamak için, fertleri çalışma ve sosyal hayatta yalnız bırakmayan, ekonomik ve sosyal yapıda değişiklik yapılmasını öngören, bu gaye ile de ekonomik ve sosyal hayata müdahale eden bir devlet modelidir. Madem reformdan bahsediliyor öyle ise mevcut liberal sosyo-ekonomik yapıda hangi değişiklik öngörülmektedir acaba?
Hükümet, toplumdaki refah düzeyi açısından mevcut adaletsizlikleri gidermeye, orta tabaka oluşturmaya, özellikle alt gelir gruplarının ve yoksulların sosyo-ekonomik durumlarını iyileştirmeye yönelik olarak acaba hangi sosyal politika araçlarıyla iyileştirmeyi düşünmektedir?
Hedef, Sosyal Piyasa Ekonomisine Geçiş Midir?
Serbest piyasa kuralları doğrultunda iş piyasasına yönelik kamusal sosyal politika müdahalelerini gerekli gören bir devlet, aslında sosyal piyasa ekonomisini benimsemiş demektir. Sosyal piyasa ekonomisi, sosyal devletin sosyal adaleti ve serbest rekabette fırsat eşitliğini temin etmek maksadıyla, ekonomi ve sosyal politikaları birleştirerek, iktisadî hayata müdahale etmesini öngören, mevcut iktisadî sistemlerin dışında sentezci bir modelidir. Bu modele neden ihtiyaç duyulmaktadır? Çünkü serbest piyasa sistemi, her ne kadar liberal özgürlükleri idealize ederek, savunsa da netice itibariyle özellikle sosyal adalet ve fırsat eşitliği sağlamak açısından yetersiz kalmaktadır.
Serbest piyasa ekonomisi modeli, sosyal devlet ilkeleri ile birlikte anıldığında sağlıklı/âdil rekabet ortamı, tüketici haklarının korunması, işçi sağlığı ve güvenliği, haksız feshe karşı iş güvencesi, sendikal haklar ve tam istihdam gibi sosyal politika hedefleri de zikredilmesi gerekmektedir. Bir başka anlatımla reform yapmak isteyen bir sosyal devlet sadece girişim ve çalışma hürriyetini geliştirmekle yetinmemeli aynı zamanda sosyal politikaların şu dört ilkesini de benimsemeli ve uygulamalıdır:
1.) Tam rekabeti sağlamak, haksız kazanç yollarının önüne kesmek ve enflasyonla mücadele edebilmek için monopol denetimi (Kartel Yasağı).
2.) Piyasa gelir dağılımını, sosyal adalet içerikli malî politikalar ile düzenlenmek ve desteklemek. Bu ilke, mesela devletin, tarım sektörü gibi belli piyasalara destekleyici mahiyette alıcı olarak girmesi ve kaynak transferinde bulunması ve âdil bir vergi sistemi olarak müterakkî (artan oranlı) vergi sistemi uygulaması ile gerçekleştirilebilir.
3.) Üretim faktör ve kaynaklarının korunması ve bu bağlamda işgücü niteliği taşımayan vatandaşlara asgari hayat standardı düzeyinde sosyal güvenlik hakkının tanınması. (Burada bir sosyal güvenlik teminatı olarak zekât sisteminden bahsetmek isterdim ama “İnsan Hakları Eylem Planı”nda böyle bir teşebbüs görmediğim için, yorum yapma gereği de bulunmamaktadır).
4.) Emek piyasası şartlarına göre asgarî ücret belirlenerek, işgücünün konjonktürel dalgalanmalardan korunmasını sağlamak ve asgari ücretle geçinemeyen mesela çok çocuklu ailelere kira yardımı gibi sosyal desteklerde bulunmak.
Bu ifade ettiklerim, “İnsan Hakları Eylem Planı”nda görüldüğü üzere Batı dünyasına ait liberal-sosyal ekonomik modelleri kapsamında kullanılan kavram ve ilkelere dayanmaktadır. Yani Türkiye, AB’ye üye olmak isteyen bir devlet olduğu için, açıkça ifade etmese de 7. madde üzerinden aslında sosyal piyasa ekonomisinin temel esaslarını kabul etmektedir. Halbuki sosyal piyasa ekonomisinin teorisyenleri başta Prof. Dr. Walter Eucken ve Prof. Dr. Alfred Müller-Armack olmaz üzere genellikle Alman sosyal bilimcilerdir.
İşte Türkiye, bu yeni reform paketi ile hakkaniyet esaslarına dayanan kendine ait millî ve yerli bir sosyal devlet modelinin yanında maneviyat/ahlâk temelli bir piyasa ekonomisi geliştiremediği için, tıpkı Batı’da olduğu gibi kapitalist/liberal yöntemler ile sosyal piyasa ekonomisini oluşturmak istemektedir. Fakat Türkiye, sosyal piyasa ekonomisinin de çoktan beri revizeye muhtaç olduğunu ve bu yönde Almanya’da “Yeni Sosyal Piyasa Ekonomisi İnisiyatifi” adı altında fırsat eşitliğini ve emek seyyaliyetini artırmak gibi yeni girişimlerin varlığından habersiz gibidir. Bir başka ifadeyle Batı, post-modern çağda serbest piyasa kurallarla sosyal piyasa ekonomisini tesis etmekte güçlük çekmekte ve yeni arayışlar içindedir.
Cumhurbaşkanlığına bağlı Sosyal Politikalar Kurulu üyeleri, bir yenilik gibi takdim edilen Batı’nın klâsik liberal soslu sosyal politikalarını taklit etmek yerine Hakkı üstün tutan âdil bir sosyal nizamın temellerini oluşturacak bir ilmî çalışma yapmış olsalardı memleketimiz için daha hayırlı bir hizmette bulunmuş olurdu. Ama bunun için ehliyet ve liyakatin yanında vazife şuuru, özgüven, araştırma heyecanı, çalışma azmi ve aşk lazımdır. Bunlar olmayınca “İnsan Hakları Eylem Planı”nın sosyo-ekonomik eylem plânı da kötü ve eksik bir taklitten öteye gidemeyecektir.