Mehmet Akif ÇOLAK
Umumi bir tabirle tarih irade ve ihtiyar sahibi insanoğlunun geçmişte âmil olmuş bulunduğu içtimayi vakaları tespit ve tahlil eden bir ilimdir. Bir nevi bütün insanlığın hâl tercümesidir. Tarih aynı zamanda bir milletin hafızası vasfındadır. Bugün yaşanan vakalar geçmişte vuku bulan hadisatın neticesi olup; İstikbal’de vuku bulacak hadiselerin sebebidir. Geçmişi eleyerek geleceği tahmin ancak tarihi bir izan ve perspektif ile mümkündür.
Milletler ayakta kalabilmek için evvela tarihi bir dava ileri sürer ve bu dava üzerine bir politika inşa ederler. Misalin bundan yaklaşık iki asır evvel İstiklal verdiğimiz Yunan milleti kadim Grek olduklarını iddia eder ve İskender’i Kebir’in kurduğu imparatorluğu yeniden ihya etmeyi dava ederler. Hâlbuki İskender Grek değildir. Aslen Makedon olan İskender ömrünü Hindistan’da tamamlamıştır. Makedonya’dan Hindistan’a kadar olan coğrafyayı ne fethedecek ne de yönetecek nüfusa sahip olmayan Yunanlar tarihi sahnede ayakta kalabilmek ve bir varlık iddiasında bulunabilmek için böyle bir davayı ileri sürmüşlerdir. Zira küçük milletlerin varlıklarını devam ettirmeleri büyük davalar gütmeleri ile mümkündür. Bu mesele ile ilgili çokça misal vermek mümkündür, lakin tek bir misalin anlaşılmamız hususunda kâfi olacağı kanaatindeyim.
Milletleri ayakta tutan yegâne âmil unsur tarihi şuur ve miraslarıdır. Bu şuur ve mirasların terk edilmesi hafızasız ve davasız bir millet inşa eder ki bu da ancak düşmanlarının ekmeğine yağ sürer. Hafızasını kaybeden bir insan evinin yolunu bulmakta güçlük çekeceği gibi tarih şuurundan mahrum topluluklar da hâl ve istikbali doğru olarak şekillendirmek hususunda dümensiz bir gemi gibi sürüklemekten kurtulamazlar!
Bundan dolayıdır ki bütün insanlığı kendi habis emellerine râmetmeyi imani bir esas olarak benimsemiş bulunan Yahudiler, Birleşmiş Milletler teşkilatının bir kültür kuruluşu olan UNESCO’ yu ellerine geçirerek bu vasıta ile ikide bir “tarih tedrisatının âhenkleştirilmesi” adıyla milletlerarası konferanslar tertip etmektedirler. Milletlerin tarih şuurunu zaafa uğratarak onları köleleştirmek ve bilhassa iktisadi bakımdan Cihan Siyonizminin hegemonyası altına sokmak gayesi ile toplanan bu konferansların bahanesi de, milli tarihlerin rakip topluluklara karşı tarihi husumetleri tahrik etmekte olduğu hususudur. Onların takriben iki yüz senelik amansız ifsad ve ihanetleri ile büyük ölçüde zaafa uğramış bulunan “İslami Ümmet şuurunun yeniden ihya edilmek mecburiyetinin en şiddetli bir zamanında bulunduğumuz muhakkaktır.”
İslam tarihi ve İslam öncesi Türk tarihine baktığımızda devlet ricalinin müteselsilen tarihi münakaşalar tertip edip bu münakaşalar ışığında devlet siyaseti inşa ettiklerini görmekteyiz. Bu asil hassasiyet tarihi devamlılık ve gelecek nesillere bir ölçü olması hususunda takdire şayandır. Milli tarihler üzerine devlet politikası inşa eden ecdad Siyonist hamlelerin de önüne nasıl geçileceğini bizlere adeta bir yol haritası kablinde göstermiştir.
Günümüzde gerçekleşen hadiselerin Cihan Siyonizminin emellerine ulaşmada ne derecede etkili olduğunu tarihi şuur ve izânla kavramak mümkündür. İbni Haldun’un da dediği gibi “su suya benzediği gibi gelecek geçmişe benzer.”
Selâmetle