Musab SEYİTHAN
Günümüzde, gençlikte yapılan kötü evlilikler ve ihtiyarlık halindeki yalnızlıklar, toplumsal bir hastalık olarak bizleri çepeçevre kuşatmıştır. Şahit olduğum bir hatırayı sizinle paylaştıktan sonra konuyla ilgili bir-iki kelam etmek istiyorum.
Bir tarihte Temmuz ayının ilk günlerinde resmî bir iş için Ankara’ya gitmiştim. Kızılay’daki Egemenlik parkında, bir arkadaşımı bekliyordum. Arkadaşımın gelmesi gecikince beton kanepelerde oturma sürem de uzamıştı. Yanımda birkaç kişi ile beraber 65-70 yaşlarında bir bey de oturuyordu. Herkes kendi ikliminde düşünceler dünyasında yaşarken karşıdan gelen 60-65 yaşlarında bir bayan sessizliği bozarak:
-Merhaba, beni tanıdın mı? diye yanımdaki yaşlı beye yaklaştı. Çorum’un Alaca kazasından olduğunu tanışırken öğrendiğim 70’lik delikanlı:
-Dur iyice bakayım hele diyerek kadıncağızı derin bir şekilde süzdü ama kadın fazla meraklandırmadan kendini tanıttı:
-Ben Şafak. Hani sen bize geldiğinde, ben evde olmadığım için bulamadan birkaç defa geri gittiğin, bir defasında da ayaküstü görüştüğümüz Şafak’ım ben.
-Haa! Demek sen o’sun. Ne yaptın kararını verdin mi?
-Vallahi ne yalan söyleyeyim, şu ilerden gidecektim vazgeçtim, bu istikametten geldim; belki seni görürüm diye… Evet, kararımı verdim. Allah şahit olsun ki, ben evleneceğim.
– Gerçekten ciddi misin? Kararın kesin mi? Dedi adam.
– Allah, oğlum kızım dedirtmesin. Şu anda kızımın yanından geliyorum. Ölüsünü göreyim, aç gittim aç geliyorum. Banka cüzdanım ondaydı onu aldım. Yarın bankadan aylığımı çekeceğim.
– Ne kadar alıyorsun?
– Üç ayda bir-iki teklik alıyorum.
– Yani iki bin lira.
– Okumuşluğum yok öyle herhalde.
– Demek evlenmeye kararlısın!
– Evet. Evlatlar hayırsız çıktı. Yalnızlık canıma tak etti.
– Ben de öyle. Oğlum-kızım yerinde sağ olsun. Hepsi evlenip çoluk-çocuk sahibi oldular. Yalnızlık beni de perişan ediyor. Fakat benim bir endişem var. Komşularına seni sordum; “O kadın üçkâğıtçıdır. Evlendiği adamdan para-pul aldıktan sonra onu terk eder” diyorlar.
– Hay Allah! Ben seni kandırsam bile Allah’ı kandırabilir miyim? Yarın ölüm var, hesap var. Eğer ben sana öyle yaparsam ya benim hesabım nice olur? Bu iş çocuk oyuncağı değil. Yemin ediyorum ölene kadar seninle beraber olacağım. Hastalığımızda birbirinize destek olacağız.
– Pekiyi ne zaman buluşalım?
– Yarın Salı. Parayı bankadan çekeyim, borçları ödeyeyim; seninle Çarşamba veya Perşembe günü buluşalım. Ama ben senin evini bilmiyorum, dedi kadın.
– Hayır. Çarşamba geç olur. Ben senin borcunu öderim. Senin adına bankaya beş bin lira yatırırım. Hemen şimdi gidelim, diyerek yalnızlık canına tak eden adam acele ediyordu.
– Hemen olur mu?…dedi ve ilave etti kadın “Bak ben senin çocuklarının yanında kalmak istemem. Ayrı ev tutman lazım. Resmî nikâh da istemem. Çünkü ölen kocamdan kalan maaşım kesilir.”
– Tamam. Şartnâme yapar hoca nikâhı ile evleniriz. Ayrı da ev tutarım, diyerek 70’lik delikanlı, 65’lik gelin adayının elinden tutup yanımızdan uzaklaştılar…
Olaya şahit olan bizler sadece arkalarından bakakaldık. Yanımdakiler “adam işini biliyor” demekle yetindiler. Ben de “nikâhı unutmayın” diyecek oldum ama hızla uzaklaşmışlardı.
Evet, olay bu… Senaryo değil. Belki binlerce hayat gerçeğinden sadece biri… Yalnızlık ve eşsizlikten bunalan yaşlılarımızın dramı. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde “her şeyi çift yarattığından” bahsediyor. Tabiatı gereği “çift olma” özelliğinde olan varlıkları eşinden koparırsanız çürümeye terk edersiniz. Rûhen yalnızlık girdabında çürür gider.
İnsanoğlu da erkek ve dişisiyle bir bütündür. Biri olmadan diğeri hep yarımdır. Rasûlullah (sav) “kadın erkeğin yarısıdır” derken bu gerçeği vurgulamıştır. Evlatlar, eş ve çocuklarıyla kendi dünyalarını yaşarken, eşini kaybetmiş olan baba veya annelerin “yalnız dünyalarını” anlayamıyorlar. Belki de o yaşta onların evlenme taleplerini yadırgıyorlar. Ama bu, fıtratın gereğidir. Hangi yaş gurubunda olursa olsun her insan eşiyle olmak ister. Belki evliliğin gençlik dönemlerinde “cinsellik” ağır basar ama yaşlılık döneminde “arkadaşlık” üstün gelir.
Anne-babalarına yaşlılıklarında arkadaşlık edemeyenler, onları anlayacak “arkadaş-eş” bulmalıdırlar. O yaşlarda onların evlenme isteklerini çok görerek mahalle baskısı oluşturmamalıdırlar.
Eskiler, “YÂRABBÎ! GENÇLİKTE KÖTÜ EVLİLİKTEN, İHTİYARLIKTA YALNIZLIKTAN SANA SIĞINIRIM” duasını hep yaparlarmış. Aynı dua ve temennilerle…