islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,5077
EURO
36,4331
ALTIN
2.962,75
BIST
9.144,47
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
9°C
Pazar Az Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

İnsan kanunu, kendisi gibidir

İnsan kanunu, kendisi gibidir
22 Mart 2021 08:44
A+
A-
İlhan ORAL

Bin dokuz yüz altmış yılı nisan ayında İstanbul’a geldik. Siyasî bunalım had safhada idi. Tartışmalar, aklın, insafın, vicdanın ve vaki’anın alabora olduğu boyutta idi. Üniversite talebelerinin diri diri fırınlara atılarak yakıldığı iddiaları inandırıcı geliyordu. Daha nice iddia ileri sürülüyor ve korkunç propagandalar sürdürülüyordu.

Zamanın on yıllık sevilen Başvekili Merhum Adnan Menderes, hiç münasebeti olmayan töhmetlerle suçlanıyor ve aleyhinde, tecavüzcü kanlı kâtillere bile reva görülmeyen iftiralarla gözden düşürülüp itibarsızlaştırılmaya çalışılıyordu. 14 Mayıs 1950 seçimleri ile “Beyaz İhtilal” yaparak ilk mazbatasını aldığında ilk icraatı, ezanı, “tanrı uludur” ucubesinden “Allahu Ekber” aslına çevirmek olmuştu. Bu gelişme artarak on yıl süreyle devam etti.

Sonunda engizisyoncu zihniyeti ile hınç çıkarmak, linç etmek ve intikam almak için kanun çıkardılar. Bu zihniyet yirmi yedi mayıs ihtilalinden sonra kurulan Yassıada adı ile mahkemelerde üç önemli devlet adamını darağacında sallandırdılar. Önce Hariciye vekili Fatin Rüştü Zorlu aynı gün Maliye vekili Hasan Polatkan olmak üzere bir günde bu iki seçkin devlet adamını idam ettiler. Ertesi günde on sene Türkiye Cumhuriyeti Başvekilliğini yapmış ve milletini açlık sınırından karınlarını doyuracak duruma getirmiş bir devlet adamı; Başvekil Adnan Menderesi, darbecilerin kanununa göre darağacında ipe çekip idam ettiler.

Zaten bu zihniyet daha Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan İstiklal Mahkemelerinde sayısı henüz açıklanmamış nice âlimi idam ettiler. Kılıfı hazırdı. 6 Nisan 1925 tarihinde Diyarbakır’da Şeyh Said isyanı yüzünden Şark İstiklâl Mahkemesi kurulmuş ve molla avı başlamıştı. Artık ülke kan gölüne dönmüştü. Mahkemeler hilafet ve saltanat yıkılmasına itiraz edenleri, kılık kıyafet ve şapka kanununu reddedenleri ve Cumhuriyetin ilanını eleştirenleri yargılamak için İstanbul ve Ankara’da da kurulmuştu. İnsanlık tarihinde hiçbir milletin tüm değerleri böylesi itlaf zulmü görmemişti. Sakarya meydan muharebesi ve Çanakkale savaşlarında kaybettiğimiz ilim ehlinden daha çok Bin dört yüz küsur yıllık bir hukuk sistemi olan şer’i sistemi ilga edip yerine medeni kanunu başımıza geçirdiler. Ailemiz, bombalandı.

Evet, “Zerre” kadar suçun hesabını sormayı ihmal etmeyen ve adaletten kıl payı ayrılmayan, Anadolu ve İstanbul’u vatan yapan şanlı bir devri kapattılar. İlâhî sistem olan İslam hukukunu lağvettiler. Yerine getirdikleri kanun ile müslüman bir milletin bütün değerlerini öz evlatlarına unutturdular. Yalnızca İstanbul’da yüzlerce camii silme yıkıp sattılar. Nice vakıf mallarını eş ve dostlarına peşkeş çektiler. Cumhuriyet ile başlayan anayasa ve kanun çıkarma curcunası budalası oldular. Seksen senede asgari beş anayasa değiştirdiler.

Bu zihniyet, ihtilâlin ikinci günü bütün Türkiye’de olduğu gibi bizim kursumuzu da kapattı. Kursumuz kapanınca bir anda perişan kaldık ve ipi kopmuş tesbih taneleri gibi olduk. Sığınacak yer bulamama endişesine kapıldık. Bu hüzün dolu haberi bize, başımızda bulunan, iaşe ve ibate ihtiyaçlarımızı karşılayan yürekli adam, isimsiz kahraman Eşref Osmanağaoğlu, medresenin avlusunda mutat toplantısını yaptı. Hüzünlü konuşmasının sonunda “ben, siz olmayınca ne yaparım çocuklar” diyerek ve ağlayarak duyurmuştu. Sonra, “Çocuklar Allah Kerimdir, hele buraları toparlayın ve Allah’tan ümidinizi kesmeyin” diyerek çıkıp gitmişti. O gitti, nere gittiğini bilmiyorduk. Amma biz artık talimatımızı almıştık; “Allah Kerimdir. Allah’tan ümidimizi kesmeyeceğiz” inancındaydık. Bu duygularla işe başladık.

Artık biz hummalı bir çalışma yaptık ve Draman’da Daru’l Kur’an olarak yapılmakta olan inşaata taşındık. Kış oldu, yağmurlar yağmaya başladı. Çok soğuk bir kış mevsimi geçiriyorduk. Zemini beton olan odalarımızı su basıyordu. Çerçeveleri takılmamış pencere boşluklarını tuğlalarla harç koymadan kapattık. Kapı yoktu. Kapı yerine hasır taktık. O da parçalandı, döküldü. Divanlarımız inşaat tahtalarındandı ve ayakları kırık dökük tuğlalardı. Yatağa gitmek için üzerine basa basa geçtiğimiz tuğlalar da su altında kalırdı. O sene bütün kış boyu ölüm bizi âdeta es geçti soğuktan donmadık amma mayıs ayına kadar çenelerimizi tutamadık, titredik de titredik. Amma onlar kendileri gibi kanunlarıyla hepimize zulmettiler.

Bu zulümleri bize niçin reva gördüler? Kimdiler onlar? 

Esselamualeykum

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.