Prof. Dr. Ali Seyyar
Yıl 1994: Modern çağın en vahşi soykırımı bir Afrika ülkesi olan Ruanda’da gerçekleşmiştir. O yıl yaklaşık olarak 100 gün içinde takribî olarak 800 bin Tutsi olarak ifade edilen bir kavim katledilmiştir. Hem de Fransız askerlerin gözetimi altında veya teşviki ile. Nasıl mı oldu bu akıl almaz katliam? Kısaca izah edebilmem için, biraz geçmişe uzanmalıyız.
Aslında bu ülkede aynı dile, geleneğe ve kültüre sahip olan çoğunlukta olan Hutu ve azınlıkta olan Tutsi ismi verilen iki topluluk barış içinde yaşamaktaydı. Ne var ki Batı’nın bir sömürge ülkesi olan Ruanda’nın yönetimi, I. Cihan Harbinden sonra Belçika’ya verildi. Belçika yönetimi, sözde azınlıkta olan Tutsi’leri Hutu’lara karşı korumak adına ırka, mesleğe ve maddî varlığa dayalı yapay bir nüfus politikası izledi.
Mesela 1934/35 döneminde gerçekleştirilen nüfus sayımında 10 ve daha fazla büyükbaş hayvana sahibi olanlar Tutsi, 10’dan daha az büyükbaş hayvana sahibi olanlar da Hutu şeklinde iki ayrı kabile olarak sınıflandırılmıştır. Her iki kabileye ırklarına göre kimlik verildi ve bu arada Tutsi’lere kamu hayatında bazı imtiyazlar tanındı. Bu ayrım, Hutu’ların özel olarak korunan Tutsi’lere karşı kıskançlık ve nefret beslemelerine sebebiyet vermiştir.
II: Cihan Harbinden sonra Ruanda yönetimi, Birleşmiş Milletlere verildi ve bağımsızlığa ilk adım atıldı. Yapılan seçimlerde çoğunluğu teşkil eden ve o zamana kadar ikinci sınıf vatandaşı muamelesi gören Hutu’ların partisi (Parme-Hutu) iktidara geldi. Hutu iktidarı, bu sefer intikamını sömürgecilerden almak yerine Tutsi’lerden aldı. Tutsi’ler, bütün devlet makamlarından uzaklaştırıldığı gibi 100 binlerce Tutsi, devlet eliyle öldürüldü. 100 binlercesi de canını kurtarmak için, komşu ülkelere kaçtı.
Komşu ülkelerde sayıları 500 bini bulan Tutsi’ler örgütlendi (RYB) ve 1990’da hükümetle silahlı mücadeleye girişti. Yeni bir iç savaş meydana geldi ve Hutu hükümetinin milisleri, 1994’te yurt çapında belirledikleri Tutsi’leri ve hatta ılımlı Hutu’ları geniş çaplı bir katliam uyguladı.
Bunun üzerine komşu ülkelerde bulunan yeni Tutsi güçleri, katliamcılarla savaşmak üzere yeniden ülkeye giriş yaptı ve zalim Hutu hükümetini düşürmek üzereyken, Fransa, ani bir kararla Hutu hükümetini destekleme kararı aldı ve Tutsi güçlerinin ilerlemesini engelledi. Bu arada da Fransa, katliama karşı bir tedbir almadığı için, onların kontrolünde olan bölgelerde de Hutu’ların Tutsi’lere karşı soykırımlarını devam etme fırsatı buldu. Böylece Tutsi topluluğunun üçte ikisi katledilmiş oldu.
Tarih Komisyonu Ruanda Raporunu Hazırladı
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Ruanda Cumhurbaşkanı Tutsi kökenli Paul Kagame ile görüştükten sonra 24 Mayıs 2018 yılında Prof. Dr. Vincent Duclert başkanlığında 15 araştırmacıdan oluşan bir Tarih Komisyonu kurdu. Komisyonun görevi, 1994 tarihinde Fransız askerlerinin bilgisi dâhilinde Hutu’lar tarafından Tutsi halkına yönelik olarak gerçekleşen soykırımı incelemekti. Komisyon, geçen günlerde incelemesini tamamladı ve 992 sayfalık raporunu Fransız hükümetine sundu.
Buna göre Fransız makamları, ırkçılık temelli soykırıma seyirci kalmak suretiyle Ruanda soykırımından ciddî anlamda sorumludur. Araştırmalar, dönemin sosyalist cumhurbaşkanı François Mitterand’a bağlı askeri birimlerle ırkçı rejimin yapıları arasında kurumsal ve organizasyonel ilişkinin ve işbirliğinin varlığına işaret etmektedir. Mitterand’ın danışmanları, olayın gerçek boyutunu gizlemek suretiyle görevlerini kötüye kullanılmıştır. Gerçi Hutu ile Tutsi’ler arasında etnik bir iç savaşın sürmüş olduğu beyan edilmiş ancak ırkçı rejim tarafından Tutsi’lere karşı geniş çaplı sistemli ve organizeli bir soykırımın yapıldığı gizlenmiştir.
Olaylar zincirini yüzeysel olarak ele alan rapor, Fransız askerlerinin katliamlara verdiği lojistik desteğini ortaya koymak yerine kurumlar arası eksik bilgilendirmelerden kaynaklanan bazı hataların yapıldığını kabul ederek, Fransa Devletini âdeta aklamak istemektedir. Diğer taraftan komisyon üyeleri, kısa süre içinde devlet arşivlerinin tümüne erişemediklerini, bunların bütünü incelenmiş olsa dahî arşivlerde olmayan fakat 1994 yılında Ruanda’da yaşanmış olan vahşetin bütün ayrıntılarıyla yine de gün ışığına çıkartılması imkânsız olduğunu beyan etmiştir.
Kısacası, her ne kadar rapor, bazı yönleriyle Fransa’yı koruma altına alma çabasında ise de soykırımın engelsiz bir şekilde devam etmiş olmasının bir sebebinin de bölgede bulunan Fransız askerlerinin olaylara müdahale etmemesinde görülmektedir. Bu yönüyle Fransa devleti, Ruanda soykırımının planlayıcısı olmasa bile toplu katliamların karşısında sessiz kalmasından dolayı birinci derecede sorumludur. Ne var ki olan olmuş ama Fransa devletine herhangi bir yaptırımın uygulanması yine de söz konusu değildir.
Müslüman Ülkeler Arasında Ortak Askeri Birlik Oluşturulmalıdır
Batı ve emperyalist güçler, sömürge altında tuttukları ülkelerde barışı temin edebilmemiş oldukları gibi bağımsızlıklarına kavuştuktan sonra da bu ülkelerde meydana gelen iç savaşlarda tarafsız kalmak ve iki tarafı barıştırmak yerine toplu katliamların oluşmasına izin vermiştir.
Bu durum karşısında İslâm dünyası, kendine gelmeli ve kendi aralarında güçlü bir savunma paktı kurmalı, kriz bölgelerine gerçek anlamda kalıcı sulhun tesisi ve taraflar arasında hiçbir ayrım yapmaksızın uzlaşmanın sağlanması için, askeri birlikler gönderecek bir alt yapı oluşturmalıdır.
Dünya insanlarının iyiliği için, küresel çapta aktif olabilecek bir barış ordusu, Müslüman ülkeler tarafından ortaklaşa kurulmadığı sürece ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmet vasfını taşıyamayız, insanlığa iyiliği emredip ırkçılık, fitne, bozgunculuk gibi kötülüklerden men edemeyiz. Güçlü bir İslâm ordusu olmadığı müddetçe dünya, alevler içinde yanmaya devam edecek ve milyonlarca masum insan savaş sebebiyle ölüme terk edilecektir.