Yakup DÖĞER
Kadim ulemanın üzerinde ittifak ettiği en önemli hususlardan birisi, “Adaletten maksat, bir devlette ve toplumda İslam Ahkâmının egemen olmasıdır.” İslam Ahkâmının egemen olmadığı iktidarlarda, o iktidarın tahakkümü altında olan topluluklarda adaletten bahsetmek, adalet beklemek, adaletin tecellisini görmek imkân haricindedir.
İslam Ahkâmının insanlara fıtraten tanıdığı zarureti hamse, Müslim – gayrimüslim her ferdin yaratıcısı tarafından kendisine verilmiş ve gasp edilmesi haram olan haklardandır. Bir beldede, devlette, toplulukta insanlar canlarından, mallarından, nesillerinden, akıllarından ve dinlerinden emin olduğunda, güven hissettiklerinde, o belde ebedi esenlik yurdunun yeryüzündeki yansımasıdır.
Kadim ulemanın üzerinde ittifak ettiği diğer önemli bir husus, bir beldede, bir toplulukta, bir devlette zarureti hamseden her hangi birine veya tamamına halel gelmesi halinde, halel gelen unsurun yeniden emniyetini sağlama yeryüzündeki tüm Müslümanlara farz-ı ayndır. Zira orada adalet halel görmüş, dolayısıyla İslam Ahkâmı çiğnenmiştir. İslam Ahkâmının çiğnendiği her yerde Müslümanlar diken üstündedir.
Bir devletin bekası, istiklali, toplumun kurtuluşu, emniyet ve saadeti ancak dinin ahkâmının icrasıyla mümkündür. Bu imkâna sahip olmak ise ancak adaletle elde edilir. Adaletin elde edilmesinin tek şartı da, dinin bütünüyle hayata egemen olmasını sağlamaktır. Dininden uzak toplumlarda, fertten cemiyete, yeryüzü bütün genişliğine rağmen dar gelir. Siyasetleri, hukukları, iktisatları, içtimai ilişkileri hiçbir zaman istikrar ve huzurdan nasiplenemez.
Allah (cc) adaleti emreder. Adalet ise emredenin diniyle mümkündür. Din, dağın doruklarına çekilmiş, vicdanlara ve mabetlere hapsedilmiş, sadece dilde olan lakin amelden yoksun ise, o din Allah’ın dini değildir. Zira Allah’ın dini, dilde söylenenin Allah’ın emrettiği şekilde amelde görünür olanıdır. İnsanlara, doru dürüst olmayı, yalan söylememeyi, hırsızlık zina yapmamayı, alkol uyuşturucu kullanmamayı, oruç tutmayı, namaz kılmayı vs.yi öğütleyenler hayli çok.
Bu öğütleri verenler iş siyasete, hukuku, iktisada, eğitime, devlet düzenine, sosyal nizama gelince seslerini kesiyor ya da başka referanslara atıf yapıyorsa, onlar dinin yarısını gizleyenler, az bir pahaya Allah’ın dinini satanlardır. İşte bunlar karınlarını ateşten başka bir şeyle doldurmazlar. Böylelerine Hem Allah lanet eder, hem de lanet etmek şanından olanlar lanet eder.
Saadet ve selamet, Allah’ın dinine bütüncül olarak yaklaşmakla ve yaşamakla mümkündür. Yeryüzünün bütünüyle fitne ve fesada büründüğü ahir zamanda, insanlık alemi hangi dala tutunsa elinde kalıyor. Yahudi’siyle, hıristiyan’ıyla, kıptisiyle, mecusisiyle, ibnesiyle ve bil umum bütün gavurlarla, haşır neşir olmaktan çekinmeyenler, bir beis görmeyenler, Allah’ın dinine gavurların gözüyle bakıyorlar. Siyasetimizde, hukukumuzda, iktisadımızda, eğitimimizde, sosyal düzenimizde, gavurların dediğini yapıyorlar da, “Rabbimiz” dedikleri Allah’ın dediğini yapmıyorlar. Oysa Allah dünya ve ahiret saadetini “Müslümanım” diyenlere vermeyecektir. “Müslümanım” deyip, Müslümanlığının gereğini yerine getirenlere verecektir.
Allah Resulü (sav) “bir topluluk neye layık ise öyle idare olunur” buyurmuştur. Ve yine bir topluluk kendi özünde olanı bozmadıkça, Allah o topluluğu bozmayacaktır. Bugün yaşanan ve muhtemel ki ileride de yaşanacak olan kahredici “maîşeten dankâ”, insanların dinlerinden ne kadar uzak durduklarının en bariz delilidir. İnsanlar neyi talep eder, talepleri için gayret gösterir ise, Allah talepleri doğrultusunda yollarını açacaktır.
Bir ulemanın ifadesiyle, “Müslümanım diyorlar, Allah’ın dediğini neden yapmıyorlar? Allah’ın dediğini yapmıyorlar peki neden Müslümanım diyorlar?”