Musab SEYİTHAN
Gerçekten de bu 104 emekli amirali fazla ciddiye aldık. Bunlar hayızdan, nifastan kesilmiş, iktidarsız, ölümlerini bekleyen zavallılardır. Mutlaka hayvanlarla ilgili belgesel izlemişsinizdir. Erkek aslan gençlik yıllarında çok heybetlidir, tuttuğunu koparır, pençesine düşen kurtulmaz. Dişisine hâkimdir ve iktidarlıdır. Dişisine yan gözle bakana gerekli dersi verir. Yavrularının yanında da saygın bir yeri vardır. Ne zaman ki son kullanma tarihi gelir, çaptan düşer, dişisini tatmin etme iktidarından yoksun kalırsa, yalnızlığa terk edilir ve ailenin dışına itilir, emekliye sevk edilir. Artık tüyleri dökülmüştür. Ağzında, ısıracak dişleri kalmamıştır. Sonunda bu ormanlar kıralı, ya bir ağaç altında, ya da bir su kenarında ölür gider. Bu emekli generaller de aynen, o tüyleri dökülmüş, ağzında dişleri kalmamış, iktidarsız aslan gibi, ordu evlerinin köşelerinde dedikodu yaparak ölümünü bekleyen ve son kullanma tarihleri geçmiş, eski Türkiye artığı fosillerdir.
Bundan dolayı bunların bu bildirisini, tuvalet kâğıdı olarak kabul edip kurulandıktan sonra klozete atarak üzerine sifon çekilmelidir. Bu bildiriyi ciddiye almak, onlara özgül ağırlık yükleyerek değer vermektir. Onların ne ağırlığı ve ne değeri var? Şu anda onlar, ordu evlerinin imkânlarından istifade ederek akşama kadar dedikodular üreten, masa başında hayalen hükümetler kurup yıkan, günün sonunda da evlerine giden ölüm bekleyicileridir.
Bunların bir kısmı prostattan, bir kısmı basurdan, hemen hemen hepsi atasının sünnetini işleyerek bolca kafa çektiğinden dolayı ciğerden, bir kısmı da kafadan hastadır. Bu kadar dert içerisinde ayık kafa ile düşünüp de bu bildiriyi kaleme alacak durumları yoktur. Bunlar kukladır. Asıl kuklacıyı görmek gerekir. Yeni Türkiye’nin ordusunun kendi değerlerine dönmesi, milli değerlere bağlı hale gelerek milletinin hizmetinde olması, teröre karşı üstün başarısı, Suriye’de, Libya’da ve mavi vatanda destan yazması, Amerika’nın ve Nato’nun hiç hoşuna gitmemektedir. Eski Türkiye’nin generallerinin ezici çoğunluğunun Amerika hayranı ve Nato’nun uysal çocuğu olduğu için ordumuzu her cepheye sürüyorlardı. Şimdi artık istedikleri gibi kullanamamaktadırlar. Bu gidişatı önlemek ve Türk ordusunu Amerika’nın ve bizi her zaman yalınız bırakan Nato’nun istediği ordu haline dönüştürmek için, şu anki milli ordunun yıpratılması ve itibarsızlaştırılması gerekiyordu. Bunun için de ordu kökenli ve kullanılmaya elverişli aparat lazımdı. Bu da olsa olsa, daha önce kendilerine bağlılıkları tescilli emekli askerler olabilirdi. Bu Batı mandalarının çoğu da Deniz Kuvvetleri mensubuydu. O zaman onlara böyle bir bildiri hazırlayıp imzalarını alarak vizyona sokalım dediler ve öyle de yaptılar, gündem oldular.
Biz de bunu çok ciddiye alarak “Darbe çığırtkanlığı yapıyorlar, darbe gelecek” türünden vehimler üretiyoruz. Adamlar hangi iktidarlarıyla muktedir olsunlar, hangi dişleriyle ısırsınlar, hangi pençeleriyle vursunlar? Dedik ya hayızdan ve nifastan kesilerek innîn oldular diye.
Ama Doğruhaber gazetesi yazarı Mehmet Göktaş hocanın; “Kemalizm varsa darbe de vardır. Çünkü Kemalizm’in bizzat kendisi darbe demektir, hem de bu millete karşı yapılmış bir darbedir, bir dayatmadır. Soruyoruz; bu millet özgür iradesiyle ve oylayarak mı benimsemiştir bu resmi ideolojiyi? Hangi oylamayla, hangi referandum neticesinde Kemalizm bu ülke insanının benimsemek mecburiyetinde olduğu bir ideoloji olmuştur? Hangi oylamayla anayasanın asla değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez maddeleri haline gelmiştir? Kemalizm sadece ilk başında değil bugüne kadar da darbelerle sürdüre gelmiştir varlığını” dediği gibi, darbelerin kökünü kazımak için Kemalizm’in kökünü kazımak gerekir. Gerek sivil, gerekse askeri alanda eğitim sistemi Kemalizm’den arındırılmadığı sürece bunlar hep olacaktır.
Ayrıca bunları susturmanın bir yolu da, gereken cezayı geciktirmeden vermektir. Sayın Bahçeli’nin dediği gibi, rütbeleri sökülüp emekli maaşları kesilmelidir. Bunlar için rütbe sökmek, onları idam etmek demektir. Çünkü çok kutsadıkları rütbelerini ellerinden alırsanız kısa zamanda kahırlarından ölürler. Çok sevdikleri Ata’larının yanına giderler. Çünkü Rasûlullah’ın (sav) buyurduğu gibi “Kişi sevdiği ile beraber” olacaktır.
Bir de bunlar sanıldığı gibi cesur değillerdir. Cesaretlerini grup dayanışmasından alırlar. Ondan uzak kaldıklarında korkaklık sendromuna girerler. Bu 104 general, savcılık talimatıyla teker teker karakola götürülüp sorgulanarak mahkemeye sevk edilmelidir. İçeride de ayrı koğuşlarda hapsedilmelidir. Ondan sonra muma dönerler. Bir zamanların kudretli generali Şener Eruygur’u hatırlayın. Emekliye ayrılacağı günlerde katıldığı MGK toplantısında, hazırlamış olduğu kâğıttan irtica masalları okumaya başlayınca, o günlerde Başbakan olan Sayın Erdoğan tarafından “Kes lan” diye azarlanıp toplantının da orada bitmesini sağlamıştı. Sonra soluğu sokaklarda ve tertiplediği cumhuriyet mitingleriyle en ön saflarında yer aldı. Bilahare Ergenekon davasından tutuklanıp hapse girince muma döndü ve çıktıktan sonra sesi soluğu kesildi. Kabına çekildi, cehennem yolculuğunun başlaması için ecelini bekliyor.
Hukukî yollarla, bu 104 emekli amiralin de kafasını ezip sesini kesmek için grup dayanışmasından aldıkları geçici cesaretlerini bu şekilde kırmak gerekir. Bakın 28 Şubat cuntacıları usulen yargılandı ve hiçbiri ceza almadı. O günlerde kabına sığmayan ve zamanın içişleri bakanı Meral Akşener’i yağlı kazığa oturtmakla tehdit eden Çevik Bir, elini kolunu sallayarak geziyor. Onlara hak ettikleri ceza verilseydi, bu dişleri ve tüyleri dökülmüş mütekait amiral sürüsü de, başlarına gelecekten korkarak bu bildiriyi yayınlamaya cüret edemezlerdi.
Eğer bu takavüte ayrılmış prostatlılar sürüsüne ceza verilmezse, Hava ve Kara kuvvetlerine mensup mütekait generaller de kısa bir zaman sonra benzeri bir bildirinin aparatı olurlar. Buna da şaşırmayalım. Bizden söylemesi. Yazımı merhum şairimiz Abdürrahim Karakoç’un şu dörtlüğü ile bitiriyorum:
Gölgesinde uyuyan miskin at.
Arpa dolu torba görür rüyada.
İtibarı sıfırlanmış bir gavat
Yatar kalkar darbe görür rüyada.