Bir mübâdele vasıtası olan paranın; meşrû bir sebeb olmadan, sahibine para getirmesi (fâiz) uydurma bir kazançtır. Fâizin muhkem nasslarla haram kılındığını izah eden İmam-ı Serahsi, bu haramla iştigal edenlere verilecek beş ceza üzerinde durmuştur.
Fâizin Her Çeşidi Haram Kılınmıştır
Allahü Teâla (cc)’nın fâizin her çeşidini haram kıldığı, muhkem nasslarla sabittir. İslâm fıkhı’nın hükümleri uygulanann bir ülkede (Dârû’l İslâm’da) müslümanların birbirlerinden fâiz almaları veya vermeleri haram olduğu gibi, gayri müslimlerden (zimmet ehlinden) fâiz almaları da haramdır. Gayr-i Müslimlerin, kendi aralarında (birbirlerinden) fâiz almaları ve vermeleri de câiz değildir. Zira Kur’an-ı Kerim’de: “… Haram kılınmasına rağmen fâiz (ribâ) almaları, halkın mallarını haksız yere yemeleri sebebiyledir ki, biz (evvelce) kendileri için helal kılınan temiz ve güzel şeyleri üzerlerine haram kıldık”(En Nisâ Sûresi: 161) hükmü beyan buyurulmuştur. Ehl-i kitap olan kimselere, fâizin haram kılındığı nassla sabittir. (5)
Ruhban sınıfı’na mensup olan bazı düşünürler, fâiz almayı haklı kılan degişik sebeblerin varlığını ileri sürmüşlerdir. Bunlardan birisi mukrizin (borç veren kimsenin) ikrazda bulunduğu için bir kâr fırsatını kaçırmış olması hâlidir (Lucrim Cessans). Şâyet mukriz ikraz ettiği malı elinde tutup ticarî muamelelerde kullansaydı, bu durumda ne kadar kâr edecek idiyse, ikraz suretiyle kaçırdığı bu kâra karşılık fâiz alabilir. Papalık makamının fâizle ilğili tespit ettiği esaslardan biri şudur: “Kanunla tayin ettiği fâiz haddini aşmak câiz değildir. Bu bir zulüm olduğundan iadesi gerekir. Ancak ikraz sebebiyle uğranılan zarar veya kaçırılan kâr fırsatı bu haddi aşıyorsa veya ikrazda müstakrizin (borç alan) menfaati bulunduğu sarih ise, o zaman bahis konusu meblağı almak caiz olur. (6) Bu iddiaların, faizin meşrûiyeti için yeterli delil olmadığı sabittir. Çünkü fâizin değişmeyen vasfı, miktarının önceden tespit edilmiş olmasıdır.
Dârû’l islâm’da yaşayan kimselerin birbirlerinden fâiz almaları veya vermeleri haramdır. İslâm fıkhının uygulanmadığı ülkelerde yaşayan mü’minlerin, birbirlerinden fâiz almaları veya vermeleri de câiz degildir. (7) Zira iman sebebiyle ortaya çıkan kardeşlik hukuku ve mal masûniyeti (dokunulmazlığı), dünyanın her yerinde aynıdır. İstisna olan ve üzerinde ihtilaf edilen konu, mü’min ile harbi arasında fâizin teşekkül edip-etmeyeceği” meselesidir. Hz. Mekhûl’den rivâyet edilen mürsel haberde, Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) şöyle buyurduğu beyan edilmiştir: “Dârû’l Harp’te, mü’min ile harbi arasında faiz yoktur. (8) Bu hadisin râvisi olan Hz. Mekhûl’ün (rh.a) tabiûn’un fakihlerinden olduğunu dikkate alan İmam-ı Âzam Ebû Hanife (rh.a) ile talebesi İmam-ı Muhammed (rh.a) bu hadisle amel edilebileceğini kabul etmişlerdir. Müftabih kavil budur. İslâm’a karşı savaşan kimseler (Harbiler); fitne ve fesadın yayılması için bütün imkanlarını kullanmaktadırlar. Mal masûmiyeti için gerekli olan îman veya zimmet akdi, harbiler için sözkonusu değildir. Diğer üç mezhebe göre (Şafii, Mâliki ve Hanbeli) “Dünyanın her yerinde; kavmi, rengi, dili ve dini ne olursa olsun, insanların birbirlerinden fâiz almaları veya vermeleri haramdır.”
Haram Kılınan Faizle Meşgul Olmanın Neticeleri
Bir mübâdele vasıtası olan paranın; meşrû bir sebeb olmadan, sahibine para getirmesi (fâiz) uydurma bir kazançtır. Fâizin muhkem nasslarla haram kılındığını izah eden İmam-ı Serahsi, bu haramla iştigal edenlere verilecek beş ceza üzerinde durmuştur. Maddeler halinde bu cezaları izah edelim.
Birincisi:Şeytan çarpmışa dönmektir. Allahû Teâla (cc):“Fâiz yiyenler, kendilerini şeytan çarpmış (birer mecnun)dan başka halde (kabirlerinden) kalkamazlar”buyurmuştur. Fâiz yiyenin karnı kıyamet günü öyle şişer ki, ayakları onu taşıyamaz. Kalkmak istedikçe, ayakta duramaz düşer. Saralı insanlar gibi olur, bir türlü ayağa kalkamaz. Peygamber (sav) bir hadisinde şöyle buyurmuştur: “Yediği fâizler miktarınca karnına ateş doldurulur”
İkincisi:Bereketin kaldırılmasıdır. Kur’an-ı Kerim’de: “Allah faizin bereketini tamamen giderir”buyurulmuştur. Yani yok eder demektir. Bu bereketin kaldırılması, elde edilen o fazlalıktan istifade edilememesi şeklinde de tevil edilmiştir. Öyle ki; ne faizci kendisi, ne de evlâdı, fâiz kazancından istifade edemez.
Üçüncüsü:Allah’a karşı savaş açmış olmaktır: Allahû Teâla (cc) şöyle buyurmuştur: “Eğer fâizden vazgeçmezseniz, Allah’a ve Resûlü’ne karşı savaş açmış olduğunuzu bilin”Burada fâizcilik yapanlar; tıpkı yol kesenler (eşkiyalar) gibi; Allah’a (cc) karşı savaşanlardan sayılmıştır.
Dördüncüsü:İnkar etme hastalığıdır: Allahû Teâla (cc) şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler, gerçekten mü’min iseniz Allah’dan (cc) korkun, fâizden (henüz almamış olup da) kalanını bırakın” Bu husustaki diğer Ayet-i Kerime’de: “Allah (haramı helâl tanımakta) ısrar eden çok kafir, çok günahkar kimseleri sevmez” buyurulmuştur. Yani fâizi helal görenleri (veya haram olduğunu inkar edenleri) sevmez” demektir.
Beşincisi:Cehennemde ebedi kalmaktır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmuştur: “(Her) Kim tekrar fâize dönerse, işte onlar cehennemliktir ki, orada (bir daha çıkmamak üzere) ebedi kalıcıdırlar”Resûl-i Ekrem (sav)’in: “Bir dirhem riba yemek, defalarca zina etmekten daha kötüdür”hadisi de, bunu beyan etmektedir. Bu ribânın haramlığını reddetmenin cezasıdır. (9)
İslâm toplumunda; fâizli muameleleri önlemek için, bazı hukuki ve ahlâki yaptırımlar gündeme girmiştir. Molla Hüsrev: “Fâiz yiyen kimsenin şahidliği kabul edilmez. Zira fâiz yiyen kimse faasıktır. Mebsut’ta; “fâiz yemekle şöhret bulmuş olmak” şart kılınmıştır. Çünkü ticaretle uğraşanlar, akdi ifsad eden sebeblerden çok az kurtulurlar. Bunların hepsi faizdir. Öyle ise şahidliğin kabul edilmemesi için, fâiz yemekle şöhrete ulaşmış olmalıdır” (10) diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir. Bir mükellefin “Fâasık” vasfıyla anılması ve mahkemede (kadı huzurunda) “şahitliğinin kabul edilmemesi”, hafife alınabilecek bir cezâ değildir. Feteva-ı Hindiyye’de “Fâizcilik yapan, haram yoldan kazanç elde eden bir adam, bir kimseyi dâ’vet eder veya ona bir hediye verirse, o şahsın malının çoğu haram olması halinde hediyesi kabul edilmez, dâ’vetine icabet etmek câiz olmaz.”(11) hükmü kayıtlıdır.
Netice olarak şunu söyleyebiliriz: Allah’ın (cc) kitabında ve Peygamberin (sav) sünnetinde; vâdeli ve vâdesiz fâizin haram kılındığı sabittir. Yol kesen eşkiya ile fâizli muamelelerde bulunan kimse arasında, önemli bir fark yoktur. Kur’an-ı Kerim’de her ikisi de “Allah’a ve Resûlü’ne karşı savaşanlar”zümresinden sayılmışlardır. En ağır cürüm budur. Fâizin yayıldığı bütün toplumlarda üretimin düştüğü ve iktisâdi krizlerin ön plâna çıktığı malûmdur. Bunun zaruri neticesi işşizliğin artması, fitne ve fesadın yayılmasıdır. Tarih boyunca meşrû sebeb ve karşılıklı rıza unsurlarını taşımayan kazanç yolları, değişik felâketlerin yaşanmasına sebeb olmuştur.
—–
(1) İmam-ı Kâsani- El Bedaiû’s Senai Fi Tertibi’ş Şerai- Beyrut: 1974 C: 6 Sh: 79
(2) Sünen-i Tirmizi- İst:1401 C: 3 Sh: 605-606 Had.No:1314 K.Büyû:73.
(3) İmam-ı Maverdi- Ahkamû’s Sultâniye- Kahire: 1298 Sh: 148.
(4) İmam-ı Kasâni- A.g.e. C: 5 Sh:185.
(5) Geniş bilgi için/İbn-i Kesir-Tefsirû’l Kur’an’il Azim-Beyrut: 1969 C: 1, Sh: 583.
(6) Süleyman Uludağ- İslâm’da Fâiz Meselesine Yeni Bir Bakış- İst: 1979 Dergah Yay. Sh: 274-277
(7) İmam-ı Kâsani-A.g.e. C: 5, Sh: 192.
(8) İmam-ı Merginâni- El Hidaye şerhû Bidayetü’l Mübtedi-Kahire: 1965 C: 3 Sh: 66.
(9) İmam-ı Serahsi-A.g.e. C: 12 Sh: 109-110.
(10) Molla Hüsrev-Dürerû’l Hükkam -İst: 1307 C:2,Sh: 381.
(11) Şeyh Nizamüddin ve Heyet- El Feteva-ı Hindiyye-Beyrut:1400. C: 5 Sh: 343.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi