Ali Rıza DEMİRCAN
Ebeveynlerin inançları ve yaşamlarının çocuklar üzerinde olumlu veya olumsuz etkileri vardır şüphesiz. Fıtrat hadisi bunun delilidir:
“Her doğan çocuk fıtrat (gerçekleri kabul edecek nitelik) üzere doğar. Sonra anne babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar.” (Buhari, Tefsir (Rûm), 2.)
Ne var ki bu hadiste ebeveynin bilinçli olarak yaptığı yönlendirmenin etkilerine işaret ediliyorsa da ebeveyn günahlarının çocuklarda hastalık halinde zuhur edeceğine ilişkin bir beyan yoktur. Kaldı ki bu hadiste bile çocukların gerçekleri kabul yeteneğinde ve tertemiz olarak yaratıldıklarına işaret edilmektedir. Ebeveynin etkisi zorlayıcı değildir. Kişi özgür iradesiyle suç/günah işlemedikçe sorumlu olmaz. İlahi adaletin, olumsuz örnekler içinde yetişen kişinin durumunu değerlendireceğinde de şüphe yoktur. Kaldı ki nice salih insanların çocukları hastalıklarla boğuşurken nice zalimlerin çocukları da sağlıklı yaşayabilmektedir.
Bütün bu gerçekleri kendisine açıkladığımız kardeşimiz, dinleyip teşekkür edeceği yerde İsra suresinin 64. ayetinden örnek verip iddiasını sürdürme yoluna gitti.
Ayetleri orijinalinden okumaktan ve anlamaktan aciz insanlar, herhangi bir meâlden yarım yamalak anlamını öğrendikleri bir ayetten hareketle hüküm çıkarmaya yeltenebiliyorlar. Oysaki Kur’ân-ı Kerîm Mesanî bir kitaptır, yalnız bir ayetle değil farklı surelerde tekrarlanan ikili dörtlü…ayetlerle hükümler konur. Bu hakikati hatırlatarak Mekkî olan İsra 64’e bakalım.
Baş şeytan İblîs, Rabbimizin Hz. Ademe saygı secdesine varılması emrini kabul etmez. Adem oğullarının yüceliğe layık olmadıklarını kanıtlayacağını beyanla, Rabbimizden onları saptırma iznini alır. Rabbimiz de ona şöyle buyurur:
“ Ve onlardan gücünün yettiklerini sesinle yoldan çıkar; atlarını ve adamlarını üzerlerine sal, malları ve çocuklarında onlara ortak ol; dahası onlara vaatlerde bulun! Şeytan’ın vaadi aldatmadan başka bir şey değildir.”
64. ayette yer alan “وَشَارِكْهُمْ فِي الْاَمْوَالِ وَالْاَوْلَاد / Ve Şarikhüm filemvali vel evlad ” cümlesini, lafızlarından hareketle Müfessirlerimiz şöylece yorumlar:
Faiz, rüşvet karaborsa, içki kumar fuhuş işletmeciliği gibi haram yollara yönlendirerek mallarına, evlilik dışı birliktelik ve zina gibi yollara iterek çocuklarına manen ortak olmaya çalış… Yani adem oğullarını saptırmak için etkileyebildiğin insanları ve bulabildiğin imkânları kullanarak onları saptırabilirsen saptır.
Baş şeytan İblîs’in Allah’ın bu buyruğunu müfessirlerimizin anladığı şekilde anladığı hakikati, Mekkî olan Araf süresinde şöyle anlatılır:
“…And olsun ben de onları saptırmak için senin doğru yolun üzerine oturacağım. Sonra andolsun, o kullarının önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım onlara; ve sen onlardan çoğunu, şükreden kimselerden bulamayacaksın.” (Araf 7/16-,17)
Bu hakikat Medenî olan Nisa suresinin 119. ayetinde yine İblîs’in dilinden şöylece açıklanmaktadır:
“ ‘Onları saptıracağım, boş hevesler ve özlemler ile dolduracağım. Ben onlara emredeceğim, onlar da putperestçe bir kurban âdeti olarak, hayvanların kulaklarını yaracaklar ve onlara yine emredeceğim, Allah’ın yaratılıştaki kanun ve prensiplerini değiştirecekler.’ Ama Allah’ı bırakıp da şeytanı kendilerine rehber edinenler, kesinlikle ziyana uğrarlar.“
Şimdi soralım: İsra 64. ayette yer alan “Ve Şarikhüm filemvali vel evlad” cümlesinden, İblîs’in ve taifesinin dedelerin – ninelerin, babaların ve annelerin işledikleri suçlar ve günahlar sebebiyle torunları veya çocukları hastalıklara uğratacağı anlamı çıkarılabilir mi? Elbette çıkarılamaz. Böylesi bir çıkarım, Kur’ân’ın lafzına da ruhuna da aykırı olur.
Bizim bu konuya yer vermemizin asıl sebebi sosyal çöküntüler bir tarafa depremler, kasırgalar, hortumlar seller ve salgın hastalıklar dahil yeryüzündeki bütün olumsuzlukların bizim yaptıklarımızla ilişkili olduğu hakikatine dikkat çekmek ve İlahiyatçıları ve tıpçıları bu alanda yüksek lisans ve doktora yapma/yaptırma gereğini hatırlatmaktır.
Sözü, Rabbimizin konumuzu özetleyecek beyanına bırakalım:
“ Allah’ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu insanların, kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda, karada ve denizde bozulma başladı. Bu şekilde Allah, belki doğru yola dönerler diye, yaptıklarının bazı kötü sonuçlarını onlara tattıracaktır. “ (Rûm 30/41)