Sormadan edemiyorum; İslam ‘FETÖ’ya Hayır diyor da kendisini dışlayan batıl inançlara ve laik düzene Evet mi diyor.
09 Temmuz 2021 tarihli bütün Türkiye’de okunan Cuma hutbesini dinleyerek Fetö’nün yüce dinimizi nasıl istismar ettiğini, İslamî ilkeleri ve kurumları nasıl tahrip ettiğini ve sonunda canavarlaşarak nasıl nihaî darbeyi vurmak istediğini bir kere daha hatırladık.
Bu hutbeden, Medine’de şeklen iman etmiş görünen ama kalben iman etmemiş olan İslam karşıtı münafıkların yıkıcı çalışmalarını yürütmek için Kuranın “Mescid-i Zırar /Zarar verme amaçlı” dediği bir cami kurduklarını da öğrenmiş olduk.
25 Haziran 2021 yayınladığımız “Jakoben Laiklik ve Kamçılı Demokrasi İstemiyoruz ” başlıklı yazımızda Mescid-i Zırar konusunu dile getirmiş ve yaşadığımız dönemde yeni bir olumsuz cami türü ortaya çıktığına değinmiştik.
Hatırlatalım:
“Yalnızca Allah’a ibadet ve İslamî öğrenim-eğitim merkezi olması için kurulması gerekiyorsa da Camiler Kur’ân’a göre fiilen iki kısma ayrılırlar:
Bu ikinci kısmın adı ve amaçlarını açıklayan ayette şöyle buyrulur:
“ Bir takım zararlı eylemlerde bulunmak, insanları İslâm’dan çevirmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak ve başından beri Allah ve O’nun elçisine karşı savaş tavrı içinde bulunanlara bir gözetleme yeri sağlamak için, ayrı bir mescid/cami kuran münafıklar da var. Bunlar size, muhakkak şöyle yemin edecekler: ‘Biz bu mabedi yapmakla, ancak iyilik arzu ettik.’ Oysa Allah onların yalancı olduklarına bizzat şahittir.” (Tevbe 9/107)
Jakobeb yani dışlayıcı, ötekileştirici ve baskıcı laikliğin egemen olduğu son dönemlerde, Türkiye gibi halkı Müslüman ülkelerde yeni bir cami türü ortaya çıktı ve yaygınlaştı. Bunlar genelde ihlaslı müminler tarafından yapılan ama görevlerini yapamayan/yaptırılmayan camilerdir. Bunlara Ruhu Prangalı Camiler de diyebiliriz. Benim 1970-1982 yılları arasında 12 yılda yaklaşık beş yüz hutbe okuduğum koca Süleymaniye dahil “ülkemizin Diyanet yönetimindeki bütün camileri gerçek İslam’ın bütünlüğü içinde açıklanmadığı, zaman zaman ifsadın islah olarak da nitelendiği Prangalı Camiler olmuştur,” desek hatalı ifade kullanmış olmayız.”
Ruhu Prangalanan Camiler Yeni Fetölere Hizmet eder
Ruhu prangaya vurulan camilerde İslam bütünlüğü içinde anlatılmıyor, bir taraftan Fetö yeriliyor ve diğer taraftan benzerleri yüceltiliyorken, içinde yaşadığımız laik düzen de İslam açısından eleştirilmiyor, üstelik meşrulaştırılıyor. Böylece İslam, alternatif hayat düzeni olmaktan çıkarılıyor ve meri düzen yetmiyormuş gibi yeni Fetö’lere ve benzerlerine de zemin hazırlanmış oluyor.
09 Temmuz 2021 hutbesi şöyle bitiyor:
“Rabbimize sonsuz hamd ü sena olsun ki 15 Temmuz’da, Rabbimizin yardımına, hakkın batıl karşısında zaferine şahit olduk. Bizler o gece, hainlerin emellerini kursaklarında bırakan milletimizin destansı direnişine ve cesaretine şahit olduk. Bedenlerini bu vatan için siper eden şehitlerimizin şehadetine, gazilerimizin kahramanlıklarına şahit olduk.
Bir daha böyle bir tabloyla karşılaşmamak için bize düşen, güvenilir kaynaklardan öğreneceğimiz sahih dini bilgiyle hayatımıza yön vermektir. Kur’an-ı Kerim’in rehberliği ve Peygamberimizin örnekliğiyle hayatımıza istikamet vermektir.
Millî ve manevî değerlerimizi istismar etmek isteyenlere asla fırsat vermemektir. Ülkemizi ve milletimizi fitneye sürüklemek isteyen istismarcılara karşı yekvücut, tek yürek olmaktır.”
Şimdi soralım:
“Güvenilir kaynaklardan öğreneceğimiz sahih dini bilgiyi” bize kim öğretecektir?
“Kur’an-ı Kerim’in rehberliği ve Peygamberimizin örnekliğiyle hayatımıza istikamet verirsek” içinde yaşadığımız düzeni ve örneğin Diyanet’i silahsız Fetö gibi değerlendirmemiz gerekmeyecek mi?
Konuyu açalım:
“Kur’an-ı Kerim’in rehberliği ve Peygamberimizin örnekliğiyle hayatımıza istikamet verirsek” Kur’ân ve Sünnet’in inşa ettiği topluma yönelmemiz gerekmeyecek mi? Oysaki Anayasal düzenimiz, İslam’ın başta eğitim, hukuk, ve iktisad gibi insana ve topluma yön veren kurallarını dışlamadı mı/ dışlamıyor mu?
Eğer Kur’ân ve Sünnet çizgisinde bakarsak, Kur’ân ve Sünnet İslam’ını dışlama yönünden laik düzenimizle Fetö ve Fetö gibiler arasında benzerlik olduğunu görürüz. Diyaneti, cemaatleri ve tarikatleri de bütünüyle İslamlaşamamış kurumlar olarak görmemiz kaçınılmazdır.
Doğruyu söylemek gerekirse benim derdim İslam’dır, ülkemdir, milletimdir. Eğer biz Fetö ve benzerleri gibi sahısları putlaştıran sözde tasavvufi yapılarla ve laik düzenle gerçek İslam’ı dışlamaya devam edersek problemlerimizi çözemeyiz. Geleceğimizi yapılandıramayız. İnsanımız da çürümeye devam eder. Pek yakında biz de sömürücü ülkeler gibi oluruz.
Yolumuz Yol Değildir
Yolumuz yol değildir. Amerika ve Batı Fetö, el-Kaide, İşid ve Boko Haram gibi İslam görünümlü yapıları daha etkili bir şekilde ortaya çıkarır, PKK gibi üzerimize salmaya çalışırsa Milletimiz tereddütte bırakılır, İslam da darbelenir. Bu günleri de çok ararız. Kaldı ki içinde çırpındığımız İslamsızlık da adı geçen yapılar gibi insanlık değerleriyle yani İslam ile çatışmaktadır.
Yeni Anayasa çalışması yapanlar için de duyurmuş olalım:
Acilen yapılması gereken başta üniversitelerimiz, ilahiyatlarımız, diyanetimiz ve sivill örgütlerimizde olmak üzere özgürlüklere ve İslamî öğretilere sınırsız alan açmak, öğrenilip öğretilecek ve bütünlüğü içinde yaşanmak istenecek İslam’ı milletimizin demokratik tercihlerine sunabilmenin hukuki alt yapısını oluşturmaktır.
Mevcut İslamî anlayışımız ve yaşantımızdan hayır beklenemez. Bir asırdır kanun baskısı ve propagandalarla yaşatılan ve aslında batıya taparlık olan laiklikten de beklenen verim alınamıyor ve üstelik tehlikede görülüyorsa, yolumuzun çıkmaz olduğunu anlamamız gerekmez mi?
Kimi Kandırıyoruz?
Haklı olarak Fetö’yü yererken İslam ile çelişkili düzenimizi hutbelerle meşrulaştırmaya çalışarak kimi kandırmak istiyoruz? Allah’ı mı, kullarını mı?
Bu kafayla mı “Ülkemizi ve milletimizi fitneye sürüklemek isteyen istismarcılara karşı yekvücut, tek yürek” olacağız?
Artık hepimiz, kısırlaştırıldığı için hayatımıza istikrar, huzur, birlik ve gelişim sağlayamayan ve alternatif düzen oluşturamayan İslam’ın âhiretimizi de mutlu edemeyeceğini bilmeliyiz. Sözü Rabbimize bırakalım:
“ Şüphesiz insanı katışık bir sperm damlasından yaratan Biziz: Biz, onu deniyoruz, bunun için onu işitme ve görme duyuları ile donatılmış bir varlık kıldık.
Gerçek şu ki, Biz insana doğru yolu ve yöntemini gösterdik: şükredici, ya da nankör/kâfir olması artık kendisine kalmıştır.
Ama bilinmelidir ki Biz hakikati inkar edenler için zincirler, halkalar ve yakıcı bir ateş hazırladık. (İnsan 76/ 2-4)
ALİ RIZA DEMİRCAN