Musab SEYİTHAN
“Vatan sevgisi imandandır” diye halk arasında yaygın olarak kullanılan bir söz vardır. Fakat bu sözün Peygamberimize ait olmadığını, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Ahmet Keleşoğlu İlahiyat Fakültesi Hadis profesörü olan Muhittin Uysal hocamız, yazdığı “Tasavvuf Kültüründe Hadis” adlı eserinde açıklamıştır.
Şöyle der: “Hadisçilerin rivayet ilimleri açısından haberi beğenmedikleri anlaşılmaktadır. Sağânî, Beyrûtî ve Elbânî rivayetlerin mevzu/uydurma olduğuna hükmetmişlerdir. Elbânî, ona uydurma demekle yetinmemiş, manasının da doğru olmadığını ilave etmiştir. Ona göre vatan sevgisi, mal ve canı sevmek gibi içgüdüseldir/fıtrîdir. Ayrıca vatan sevgisi imanın gereği değildir. Çünkü mü’min-kâfir herkes vatanını sever.” (Prof. Dr. Muhittin Uysal, Tasavvuf Kültüründe Hadis, s.405)
Rasûlullah (sav) de Mekke’den Medine’ye hicret ederken Kâbe’nin yanına gelmiş ve ona bakarak vatan sevgisini şöyle dile getirmişti:
“Allah’ın yarattığı şeyler içinde en çok sevdiğim yer sensin. Eğer buranın halkı beni (zorla) çıkarmasaydı, ben kendiliğimden çıkmazdım.” (Heysemî, Mecmau‘z-Zevâid, 3/283).
Müşrikler, Rasûlullah’ın davetini engelleyip kendisine eziyet vererek Mekke’den çıkmaya mecbur bırakmışlardı.
Peygamberimizin (sav) bu sözü söylemesinin sebebi öncelikle atalarından olan Hz. İbrahim’in yaptırdığı Kâbe’nin burada olmasından dolayıdır. Ayrıca doğup büyüdüğü vatanı olan Mekke’den ayrılmak da ona ağır gelmiştir. Fıtrî olarak vatan sevgisini işte böyle dile getirmişti.
İki yıl Fransa, üç yıl da Hollanda olmak üzere toplam beş yıl vatandan ayrı olarak yaşadım. Orada da güzel Müslümanlarla karşılaştım. Ama vatan bir başkadır. An itibariyle vatanıma kesin dönüş yapınca böyle bir konuyu yazmadan da edemezdim.
Bayram dolayısıyla Kapıkule’den giriş yapan gurbetçilerden bir bayan kardeşim, kendine uzatılan mikrofona şu anlamlı sözleri söyledi: “Vatanın kıymetini iyi bilin. Bizim gibi gurbette olsanız bunu çok güzel anlarsınız. Bir takım ekonomik ve sosyal sıkıntılardan bahsediyorsunuz. O sıkıntılar sadece sizde değil bizde de var. Karı-koca çalışanlar ancak iyi geçinebiliyor. Yoksa sosyalden yardım almak zorunda kalıyoruz. Bunlar bahane olmamalı. Vatana sahip çıkın, birlik ve beraberlik içinde bunlar aşılır.”
Vatan özlemini en içten dile getiren bu sözler, fıtratı bozulmayanlar üzerinde çok etkili iz bırakır ve duygulandırır. Çünkü beni çok duygulandırdı.
Yurt dışındaki gurbetçi vatandaşlarımızın bu duyguları diri tutmaları için çocuklarını, bulundukları ülkelerin kültür ve değerlerine teslim etmemeleri gerekir. Ben bazı ailelerin çocuklarının Türkiye’ye gitmek istemediğini, gitse de tatil beldelerini tercih ettiklerini kendi ağızlarından dinledim.
Ben bunu, o çocuğa Türk tarihi ve bizi “biz” yapan değerleri korumak için yapılan Çanakkale savaşını, Milli mücadeleyi ve Kurtuluş savaşını anlatmadığımızı, Çanakkale’yi gezdirip “Çanakkale’nin nasıl geçilmez” olduğunun bilincini vermediğimize bağlıyorum.
Alanya yerine Erzurum’a gidip Nene hatunu ve tabyaları anlatmadığımızla ilişkilendiriyorum.
Kahraman Maraş’a gidip Sütçü İmam’ı anlatmadığımıza bağlıyorum.
Unutmayalım ki,
Sahipsiz bir gençliğin batması haktır,
Sen sahip çıkarsan bu gençlik batmayacaktır.
Bu tehlikeyi Fransa’da bir papaz, Müslüman bir iş adamına bakın nasıl ifade ediyor:
Yaklaşık elli yıldır Fransa’da bulunduğunu ve şu anda bir işletme sahibi olduğunu söyleyen ve buradaki Müslümanlar arasında da sosyal statüsü iyi olan duyarlı bir Müslüman işadamı şunları söyledi:
“Bir papaz zaman zaman iş yerime gelirdi. Bir gelişinde bana dedi ki, ‘birinci nesil Türklere, yani sizin jenerasyona bir şey yapamadık. İkinci nesil de sizin etkinizde kalarak yetiştiği için onları da sizden koparamadık ama üçüncü nesil bizim olacak’ dedi. Şu anda üçüncü nesle yeterince sahip çıkamadığımız ve değerlerimizi ulaştıramadığımız için papazın dedikleri gerçek oluyor.”
Evet, aslında papazın bu itirafları tüm çıplaklığı ile gerçeği ortaya koyuyor. Çünkü getirdikleri zorunlu okul öncesi devlet eğitimi sayesinde küçük beyinler kontrol altına alınıyor ve aileler tarafından zihinler İslam dışı cüruflardan arıtılamadığı için nesil elden gidiyor.
Oradaki bazın arkadaşlar; “Biz buranın vatandaşıyız. Dolayısıyla bizim vatanımız burasıdır” diye kendilerini savunmaktalar.
Evet, bir açıdan, karnının doyduğu, hayatını idame ettirdiğin bir “İkamet” yurdudur. Ama asıl yurdun anavatanındır, Türkiye’dir.
Hollanda istatistik Kurumunun bundan yedi ay önce yayınladığı istatistikî bilgiye göre Hollanda’nın nüfusu 17,5 milyon. Bunun yüzde 5’i Müslüman. Bunlar da Somali, Fas, Suriye ve Türkiyeli Müslümanlardan oluşuyor. Yüzde 5’lik Müslümanın yüzde 35’i cami ile iltisaklı. Yani Cumaları, bayramları da olsa camiye gelmekte. Yüzde 65’lik bir kitle, Hollanda değer yargıları içerisinde kaybolup gitmiş.
Kısaca şunu söylemek istiyoruz: Çocuklarımızı, değerlerimize bağlı ve vatan aşkıyla büyütmek istiyorsak elmalarla armutları birbirine karıştırmadan “İkame vatan”la, uğruna can vererek asırlarca İslam’ın ve şiarlarının hâkim olduğu “Anavatan”ı birbirinden ayırt ederek sahiplenelim. Biz tarih şuurumuzu kaybetmediğimiz gibi çocuklarımıza da bu şuuru yerleştirelim. Çocuklarımızın fıtratını bozarak “vatan” sevgisini yok etmeyelim. Çünkü vatan sevgisi fıtrattandır. Söz konusu vatansa gerisi teferruattır.