Büyükanneler de konuşur, dilleriyle olmasa da gözleriyle. Yüzlerindeki her çizgi; bu dünyanın gelip geçiciliğini, güzelliğin ruhta değilse bedende kaybolup gideceğini hatırlatır bizlere. Kırışıklıkları gideren kremlerin, çeşit çeşit kozmetiklerin işe yaramayacağı; kaçınılmaz son olan yaşlılık dönemi gelip çatınca uğruna mücadele edilecek bir sürü işin aslında işten bile sayılmadığı gelip çarpar adeta bir tokat gibi insana. Başına yaratıcıyı koymadığımız her hedef, miadını günü gelince doldurur da maksadımız O ve O`nun rızası olunca sonsuzluk kapılarını huzurla açar yaptığımız her eylem. Sevmeyi, sevilmeyi, yaşamayı, özlemeyi, yemeyi, içmeyi, çalışmayı, günü gelince bir ömrü başka biriyle paylaşmayı, yaşamasını dilediğimiz yeni canlarla yeryüzünü buluşturmayı Allah için yapınca yürüdüğümüz her yol karşılığını bulacak da tam aksi olunca öylesine geçip gitmiş olarak hesap defterine kaydolunacak. Hiçbir güç “Veresiye geçmez” diyemeyecek. Dünya veresiye yazdırma defteri, hepimizin hesabı ahirette görülecek. Bazı hakları ve üzerimize yazılan belirli borçları bu imtihan yurdunda peşinen ödemezsek sonsuzluk yurdunda bedelini ödeyemeyecek kadar kabarık olacak hesap defterlerimiz.
“Gülümse, çekiyorum.” diyorum, “Nasıl güleyim?” diyor.
Gülmeyi bile unutturuyor bu alzaymır insana. Bu yazıyı yazarken gülebilmek nimetinin nasıl bir şey olduğunu unutmadığım için büyük bir şükran duygusuyla gülümsüyorum kaleme ve kâğıda. Sonra bugün karşılaşacağım bütün insanlara tebessüm etmeliyim kararı alıyorum. Büyükanneye yeniden gülmeyi öğretiyorum. “Bak, yanaklarını hafif yana kaydır” diyorum. İlkin anlamıyor beni. “Bana bak” deyip gülümseyince yeniden hatırlıyor daha evvel defalarca fark etmeden yaptığı eylemi. Ona gülmeyi öğretiyorum yeniden. Ruhunu gülümsetebilir miyim bilmiyorum ama içimden, “Oldu, yeniden bir insana gülmeyi öğrettin.” diye geçiriyorum. “Hayır hayır, bu kadar kolay olmamalı” diyorum sonra. Gülmeyi, annesini savaşın ortasında kaybetmiş bir mülteci kıza hatırlat yeniden. İsmini unutmuş, vatanını kaybetmiş, gözleri acıyla bakan o insanlara göster; gösterebilirsen… Bir dua ediyorum: “Yeryüzünde gülmeyi hatırlatacağım insanlarla yollarımı birleştir, bana gülmeyi unutturma ki güldürebileyim kullarını” diyorum.
Ah bu iç sesim, hiç susmuyor. Bazen dinlemiyorum onu; bazense susturamıyor, kulaklarımı tıkayamıyorum sürekli fısıldayan o sese. Bu susmayışlarım, buradan alıp başka bir yere götürüyor beni. Yine dönüyorum büyükanneye. Yaşlılık diyorum, ne acayip şey ve bazı hastalıklar…
Gençliğin kıymetini yaşlılığın bu halini görünce, onlarla vakit geçirince daha iyi anlıyoruz. Onlar yeni bir nefes oluyorlar bize.
Sızlayan her bir uzuvları hareket etmek istemeyen bedenimizi harekete geçiriyor.
Her çizgi bir acıyı anımsatıyor ve yaşanmışlıkları…
Esra Şahin