islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4915
EURO
36,2365
ALTIN
2.952,64
BIST
9.367,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
10°C

İSRAF, SADECE YİYECEKLERİ ÇÖPE ATMAK MI?

İSRAF, SADECE YİYECEKLERİ ÇÖPE ATMAK MI?
7 Ağustos 2021 09:03
A+
A-

Prof. Dr. Celal Kırca

 “İsraf haramdır” deyip de, bu sözün gereğini yapmayan  nice Müslümanın  varlığına şahit oluyoruz. Ne demek istediğimi  daha iyi anlatabilmem için Prof. Dr. Saffet Solak Bey’in Amerika’da master yaptığı  yıllara ait  bir anısı nakletmek istiyorum. 

             Saffet Bey’in master yaptığı üniversitenin yemek salonu açık büfedir ve  herkes istediği kadar yiyecek  alabilmektedir. Yemekhanenin giriş kapısında  ise “Take what you need. Eat what you take/Yiyeceğin kadar al, aldığını da ye ”  yazı bulunmaktadır.  Saffet Bey,bir gün aynı masada yemek yiyen Çinli bir arkadaşının, tabağında kalan son pirinç tanesini almaya çalışırken görünce, onunla konuşma ihtiyacı hisseder ve aralarında bir diyalog oluşur. Bu diyaloğu  Saffet Bey, şöyle   anlatmaktadır:

           ‘Bir pirinç tanesi için neden bu kadar uğraşıyorsun? Bırak tabakta kalsın.’ Çinli arkadaşın verdiği cevap çok düşündürücüydü:

  ‘Her Çinli bir pirinç tanesi israf etse, Çin nüfusu ile çarp bakalım, kaç ton pirinç yapar? Biz kalabalık bir ülkeyiz, israf etme lüksümüz yoktur’ dedi.

Yine denemek için dedim ki:

‘Şu anda Çin’de değil, Amerika’dasın. Tabağında bırakacağın pirinç tanesi Çin’i değil, Amerika’yı zarara uğratacaktır’. Bu sözlerim karşısında güldü ve şöyle dedi:

‘Yaşadığım ülke olan Amerika’yı bu şekilde zarara uğratmak onurlu bir davranış olmaz.’

 Çinli arkadaşı bu onurlu davranışından dolayı tebrik ettim ve düşüncesini paylaştığımı söyledim. İslâm dininin bu konudaki, ‘Yiyiniz içiniz, fakat israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez’ buyruğunu açıkladım.

            Çok hoşuna gitti. Tam o sırada Ürdünlü Müslüman bir arkadaş tabağındaki yemek artıklarını çöp sepetine boşalttı. Bunu gören Çinli arkadaş Ürdünlü’ yü göstererek:

‘O Müslüman değil mi?’ dedi. O kadar üzüldüm ki, ne diyeceğimi bilemedim.” [1]

           İsrâf” “herhangi bir davranışta veya yapılan bir işte haddi aşma; orta yollu davranmayı terk etme; mübah olan sınırı -ifrat veya tefrit suretiyle- aşıp mubah olmayana geçme” [2] demektir.  “Kasd/ “itidâlli olma, orta yollu davranma” [3] kavramının zıddı bir anlamı  içermektedir. Daha açık bir ifade ile “ inanç, söz ve davranışta dinin, akıl veya örfün uygun gördüğü ölçülerin dışına çıkmayı, özellikle mal veya imkânları meşrû olmayan amaçlar için saçıp savurmayı ifade etmekte ve israfçı kişiye de  müsrif denilmektedir.”[4] Günlük hayatta ise  daha ziyade gereksiz harcamayı, tüketimi ve savurganlığı tanımlamak için kullanıldığı görülmektedir.  Çoğu kere bir şeyi yok etmeye, veya gerektiğinden daha fazla kullanmaya, yararlanılabilecek bir şeyi atmaya, yakmaya, yırtmaya, kesmeye ve kırmaya da  israf  denilmektedir.

          İsrafın/ haddi aşmanın, günlük hayatımızdaki kullanımında, bir anlam daralması görülse de Kur’an’da geniş bir anlam  içeriğine sahip olduğu  görülmektedir. Nitekim bazı ayetlerde israfın; “şirk, küfür ve zulüm ile  ilişkilendirilerek, tevhit inancından sapma, Allah hakkında ve diğer dinî konularda gerçekle ilgisi bulunmayan iddialar ileri sürme, İslâm’a ve Müslümanlara karşı kibirli, alaycı, inatçı, kaba, saldırgan olma ve yıkıcı davranışlar  içinde  bulunma”[5] olarak ifade edildiği; bazı ayetlerde ise  sahip olunan mal ve mülkün kullanımında  savurganlık anlamına geldiği de   bilinmektedir.

              Bunlardan inanç, düşünce ve duyguda haddi aşma konularında  şu ayetleri  örnek olarak  verebiliriz:

  “ Müsriflerin/aşırı gidenlerin ( küfür ve şirk önderlerini) emirlerine uymayın. Zira onlar, yeryüzünde fesat çıkartıp dengeyi bozarlar, ıslah edici hiçbir şey  yapmazlar.”[6]

     “Firavun ve adamlarının zulmünden  korktukları için, kendi halkından  genç bir topluluk dışında, başlangıçta  kimse Musa’ya  inandığını açıklayamamıştı. Çünkü Firavun, o ülkeye hakim  bir zorbaydı ve ( tanrılık iddiasında bulunacak kadar)  müsriflerden/haddi aşanlardan biri idi.”[7]

           İsraf/haddi aşma, sadece inançta ve düşüncede değil, aynı zamanda  toplumsal davranışlarda ve cezaî uygulamalarda da görülmektedir. Bunun  örnekleri ise  Kur’an’da   şöyle   yer almaktadır:

     “ Siz kadınları bırakıp, şehvetinizi tatmin için  erkeklerle ilişkiye  giriyorsunuz, bunu nasıl yapabiliyorsunuz? Hayır! Asla böyle bir şey  olmaz! Siz gerçekten azmış,  müsrif/haddi aşmış bir  topluluksunuz.[8]

        “

           İsraf/ haddi aşma, bir kimsenin karşılaştığı zorluklar karşında  isyan etmesi,  haram yeme ve  günah işlemede ısrar etmesi, nefsinin arzularına uyarak onu tanrılaştırması ve benzeri  konularda da olmaktadır. “Kendim ettim, kendim buldum” veya “ Kişinin kendine ettiğini,  kimse edemez” sözleri bu gerçeğin sosyal hayatımıza yansıyan karşılıklarıdır.

          İnsan fıtratı gereği hata etme ve günah işleme potansiyeline sahiptir. Bu nedenle  insanoğlu, hata eder ve günah işler.  Bunu en iyi bilen şüphesiz kulunu yaratan Allah Teâlâ’dır ve  bu  nedenle  de Hz. Peygamber’e şu talimatı  vermiştir:

        “Deki: ‘Ey günah işlemekte aşırıya kaçarak kendilerine zulmeden  kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün  günahları bağışlar. Şüphe yok ki, O Gafur’dur, çok bağışlayıcıdır. Rahimdir, kullarına karşı daima şefkatli ve merhametlidir.”[9]     

       Nefislerinde haddi aşmak ne demektir? Kur’an’ın genel muhtevasından hareketle bu soruya  şöyle  cevap verilebilir: “İnsanın fıtrî  yetilerini ve  yeteneklerini kullanırken, kısaca duygularını yaşarken haddi aşması, aşırılığa kaçması, daha açık bir ifade ile bilgiye dayanan  dengeli bir hayat yaşamamasıdır.”  Bir başka deyişle nefisini israf etmek, hayatı  ilke ve kurallara göre  değil de, duyguların etkisiyle yaşamak ve  bu yaşam tarzında dinin, aklın  ve örfün çizdiği sınırları aşmaktır

         Kur’an, malın ve servetin  gereğinden fazla  harcanmasını  da  israf/ haddi aşma/ savurganlık olarak  ifade etmiş, bunun hayata yansıyan somut örneğini de yiyecek ve içecek üzerinden  vermiştir.       

      “Birbirine benzeyen ve benzemeyen asmalı asmasız üzüm bağlarını, ürünleri farklı farklı olan hurmalıkları, ekinleri, zeytinlikleri ve nar bahçelerini  yaratan O’dur. Bütün bunlar, ürün verdikleri zaman meyvelerinden yiyin ve onları  hasat ettiğinizde fakirlerin hakkını da verin. Fakat kesinlikle  israf/ savurganlık etmeyin, çünkü Allah israf edenleri  sevmez.”[10]

        Kur’an’da  israftan başka  ölçüsüz ve dengesiz  harcamayı ifade eden  bir  diğer kavram da “tebzîr”dir. “Bir şeyi dağıtmak, yaymak, saçmak ve darmadağın etmek”[11]  anlamına gelmektedir. Türkçedeki  karşılığı ise “saçıp savurmak” tır. Allah Teâlâ, “Akrabaya, düşkünlere, yolda kalmış kimselere hakkını ver, gerekli yardımı yap, ancak malını da saçıp savurma” tavsiyesinde bulunduktan sonra, bu tarz  bir harcamada bulunanları, şeytanın kardeşleri  olarak tanımlamaktadır. [12] Dolayısıyla   saçıp savurma ile şeytan arasında  bir  kardeşlik ilişkisinin bulunduğu da açıkça  ifade edilmektedir.              

    Bir diğer ayette ise Allah Teâlâ,

 “Ey Ademoğulları! Kâbe’yi tavaf edeceğiniz her vakit elbiselerinizi giyin, edep yerlerinizi örtün.(Hac esnasında daha çok sevap kazanmak için yememezlik etmeyin) yiyin-için, fakat  israf/savurganlık etmeyin. Çünkü Allah, israf/ savurganlık edenleri sevmez”[13] demektedir. 

         Bu nedenle “Yiyiniz, içiniz, fakat israf etmeyiniz”  ayetinin, “Yiyeceğin kadar al, aldığını da ye” sözünü de  kapsadığını, dolayısıyla ayeti  sadece iktisadî  açıdan değil, aynı zamanda sağlık açısından da  anlamlandırmanın  gerekli olduğunu göstermektedir. 

istemiştir. 

            Bu genel tavsiyeler rağmen günümüzde “israf” denilince pek çok  insanın aklına, çöpe atılan ekmek  ve yiyecek gelmektedir.  Oysa  çöpe atılan ekmek, israfın sadece bir bölümüdür. Tüketim ekonomisin de etkisiyle insanların, günlük hayatlarında kullandıkları eşya, araç ve gereçlerde de aşırı derecede savurgan oldukları görülmektedir.   Daha açık bir  ifade ile israf,  büyük oranda yeme ve içmeye  tahsis edildiği için,  alınan fakat kullanılmayan kıyafetler, ev eşyaları, evler ve  üretime dahil edilmeyen bütün ölü yatırımlar da  israfa dahil edilmemektedir. Mesela, üç-dört ay oturmak  için yazlık  adıyla, fakat gerçekte kışlık olarak  yapılan ve donatılan evler, israf sayılmadığı gibi; yaklaşık  yirmi-otuz metre karelik bir  mekanın oturma odası,  fakat arada  sırada veya  nadiren gelen misafirler için otuz-kırk metrekarelik bir mekanın ise  misafir odası olarak ayrılması,  dolayısıyla atıl  bırakılması da israf sayılmamaktadır. Bu nedenle israf anlayışımızı, Kur’an ve sünnet  ışığında gözden geçirmeli, sorgulamalı; yaptığımız harcamaların, atıl olan tüketime  mi, yoksa fert ve toplum için faydalı olan üretime mi yönelik  olduğunu  anlamaya çalışmalıyız. Yenilmediği için çöpe atılan ekmeği ve yiyeceklerin israf olduğunu nasıl biliyorsak; kullanılmayan her türlü eşya, araç ve gereçlerin de israf  olduğunun bilmek ve  bunun bilincinde olmak zorundayız.

        İslam, getirdiği ilkelerle helal, temiz, doğru, güzel ve dengeli bir hayat vaat eder.  Bu ilkeler içinde yer alan denge  prensibi ise, insanın  haddini aşmadan, aşırılığa kaçmadan  düzenli bir hayat yaşamasını ve “Sırat-ı müstekîm”de devam etmesini, sağa-sola sapmadan doğru bir çizgide gitmesini sağlar. Düzenli ve dengeli bir hayat ise insana sağlığın ve  huzurun kapılarını açar. Bu nedenle İslâm’ın önerdiği ilke ve kurallar içinde kalmaya özen göstermek, dolayısıyla haddi aşmamak, Müslümanın temel görevleri arasında yer alır. Zira yeme-içme de dahil, hayatımızın her alanında ve  yaptığımız bütün işlerde haddi aşmak, ifrat ve tefrit içinde olmak,  İslâm’ın  özenle korunmasını istediği denge ilkesini bozmak demektir. Nitekim Hz. Peygamber’in bize olan  uyarısı da  bu yönde olmuştur:

     Dinde aşırılıktan sakının. Sizden öncekileri, dinde aşırılıkları helâk etmiştir!” [14]    

     “Din işlerinde aşırı gidenler yok olmuştur.”[15]

      Sevdiğini ölçülü sev ki bir gün onu sevmemen gerekebilir; sevmediğine de ölçülü davran ki bir gün onu sevebilirsin.” [16]

        Sonuç olarak Yüce Rabbimizin, “İbâdü’r Rahmân/Rahmân’ın kulları” diyerek kendilerine değer verdiği ve  onurlandırdığı kullarının  kişilik özellikleri arasında  “harcamada dengeli olma davranışı” nı da zikretmiş olması, bu kulların arasına girmek isteyen her Müslüman için önemli bir mesajdır.  Bu mesaj ise şudur:

       “Rahman’ın bu sevgili kulları, mallarını hayırlı işlerde harcadıkları  zaman, ne israf ederler, ne de cimrilik. Bu ikisi arasında dengeli bir yol tutarlar.” [17]


[1] Bkz. İnternet siteleri

[2] İbn Fâris, Mu‘cemu Mekâyîsi’l-Luğa, Kum t.y,1/596.

[3] İbn Fâris Mu’cem, 3/153.

[4] Cengiz Kallek  İsraf, TDVİA İstanbul,2001, 23/178

[5] Cengiz Kallek, adı gecen makale.

[6] Şu’arâ,26/151-152.

[7] Yunus,10/83.

[8] A’raf,7/81.

[9] Zümer,39/53.

[10] En’am, 6/141.

[11] İbn Fâris, Mu‘cem, c. I, s. 114;

[12] İsra,17/26,27.

[13] A’raf,7/31.

[14] Nesâî, Hac, 217.

[15] Müslim, İlim, 4.

[16] Tirmizi, Birr/Sıla 60)

[17] Furkân, 25/67.