Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi İsrafil Balcı benzeri akademisyen ilahiyatçılar çoktur. Onlar Hak ile Batıl arasında gidip gelirler, ama kalben bocalasalar da amaçsızlıkları dışında bir açık vermemeye çalışırlar.
Yürekli oldukları için değil, yaşadığımız jakoben laik yapı içinde, kendilerini daha güvende hissettikleri ve ancak aykırı görüşleri ve inançlarıyla toplumun gündemine gelebildikleri için onların çok az bir kısmı iç dünyalarını açığa vurur.
İsrafil Balcı gündemde olan Afganistan ve Taliban vesilesiyle içindekileri akıtmıştır. Balcı tek bir örnek olsaydı önemsemez geçerdik ama yandaşları çoktur. Yazdıklarına bakalım:
“Şeriattan kaçan Afganlılar Türkiye’ye kapağı atıyor.
Bizdeki şeriatçılar ise ülkeyi Afganistan’a çevirme hayalperestliğinde.
Anlayan için sadece bu örnek bile Cumhuriyetin kazanımlarını ve Atatürk’ün büyüklüğünü anlamak için kâfidir.”
Söylediklerine üç madde halinde değinelim:
Sözlük anlamıyla yol ve yasa olan şeriat, Allah’ın, insanlığa nihaî mesajlarını içeren Kurân ve Elçisi Hz. Muhammet aracılığıyla koyduğu yasalar; emirler ve yasaklar bütünüdür. Bu şekliyle insanlık için haza rahmettir.
İslam karşıtları, kinlerini cahili oldukları şeriat sözcüğünü kullanarak kusarlar. Onların şeriat kavramından anladıkları ve çağrışım yaptıkları düzen modelini şöylece çizebiliriz:
“ İlim ve tekniğe karşı tutucu ve karanlık fikirler, babadan oğula geçen fert ve zümre istibdadı, kadına hak ve hürriyet tanımayan katı doğmalar, sömürücü kişi ve düzenlere karşı sabrı ve kanaati öneren öğütler, yakan-yıkan-fikri prangaya vuran ve hürriyeti kısıtlayan cihad ülküsü, ilkel ceza yasaları, sıkıcı ve bunaltıcı dînî merasimler, yaşama arzularını körelten felçli emirler ve yasaklar…»
Evet, ürkülen, kaçınılan, suçlanan, yasaklanan, mahkûm edilmek için karşısında saf tutulan ve adına da şeriat dedirtilen düzenin muhtevası budur. Şeriat adına üretilmiş kabul edilemez bazı içtihatlar varsa da şeriat bu değildir…Bilakis bunların mütekâmil zıddıdır.
“Şeriat”i değinilen olumsuz çerçevede anlayan ve kaçınılacak bir olgu olarak görenler cahildirler ve Mümin de değildirler.
“Bizdeki şeriatçiler” denirken kast edilenler bilgili ve bilinçli Kur’ân ve Sünnet bağlıları ise şahsen ben onlardanım ve imanım gereği Türkiye’mizin de Afganistan’nın da, dünyamızın diğer bütün ülkeleri ve bölgelerinin de Şeriat yönetimi altına girmelerini isterim. Çünkü onların İslam Şeriati’nin gölgesi altında batıl inançlardan, materyalist eğitimlerden, ekonomik sömürülerden ve zalim yönetimlerden kurtulmalarını; adil ve merhametli bir düzene ermelerini arzularım. Ama bizim gibiler de çok azdır.
İsrafil Balcı ve benzerlerinin bizdeki şeriatçilerden kast ettikleri İlahiyatçılar ve Diyanet mensupları ise onların kahir çoğunluğunun Hak veya Batıl hiçbir amacı yoktur. Kast edilen, şeriati yalnızca tarihi dönem içtihadları olarak algılayan, baskıcı egemen laik düzenden hiç bir şikayetleri olmayan ve İslam’a yönelik bir talepleri de bulunmayan cemaatler ve tarikat ricali ise – müsterih olunsun – onlar derin bir uykudadırlar. Keşke Kehf Ashabı gibi uyuyanlardan olsalardı.
Mustafa Kemalin sevk-i kaderle başında bulunduğu İstiklal savaşı mücadelesi bir değer idiyse -ki bir değerdir,- Amerika gibi evrensel bir zalimi yurtlarından kovup çıkaran Taliban’ın mücadelesi daha büyük bir değerdir. Bunu insaflı Atatürkçü kadınlar bile kabul ediyor.
Cumhuriyet,-bizdeki oluşumundan bağımsız olarak ele alındığında- padişahlık sistemi karşısında bir kazanımdır. Bize göre kazanım olarak nitelenebilecek başkaca bir şey de yoktur.
Atatürk’ün büyüklüğü ise müsellem bir hakikat değildir. Onun ölümüne kadar yapılanların hiç biri, Müslüman asil halkımızın onayı ile yapılmamıştır. Üstelik Anadolu üzerinde kurulmuş bin yıllık medeniyetimizle çelişkili ve çatışmalıdır. Yani bilge ve tarafsız kişilerce dile getirildiği gibi Atatürk olmasaydı pek çok olumsuzluklar da olmazdı:
Atatürk’ün, merhum Haydar Baş’ın anlattığı gibi kabrine abdestli gidilecek Kutbul Aktab yani dünyamızı yöneten velilerin başı olmadığı; mezarı ziyaretine cenabet olan gusülsüzlerce de gidilebilecek bir kişi olduğu açıktır. Doğu Perincek gibilerin belgeli anlatımlarına göre O deist bile değil ateisttir. Kanunla korunması ilkelliği sürdürüldüğü için bağımsız çalışmalar yapılmadığından biz de büyüklüğünü kabul edenlerden değiliz. Tercih haklarını kullandıkları için büyüklüğünü kabul edip sevenlerine de itirazımız yoktur.
İnanın, münafıklardan gına geldiği için, Aziz Nesin gibi gerçek kâfirleri görememenin özlemi içinde değilsem de eksikliği içindeyim. Toprağı bol olsun O, ne de olsa Osmanlı çocuğu olduğu için adam gibi laflar da etmiştir. Ettiği laflardan biri de şöyledir:
“Hiçbir Müslüman Atatürk’ü sevmez. Niye sevsin ki, yaptığı hiçbir şey İslam’ın lehine değildir. Eğer bir Müslüman hem Atatürk’ü seviyor hem de Müslümansa ya ahmaktır, ya sahtekâr ya da cahil.”
Adam ateisttir diye her dediği red olunacak diye bir kuralımız yoktur.
Şimdi bütün bu anlatımlardan sonra İsrafil Balcı ve benzerlerinin ne olduğuna ilişkin biz değil okuyucular karar versin.