islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,4764
EURO
36,4423
ALTIN
2.951,48
BIST
9.375,01
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Parçalı Bulutlu
Cuma Yağmurlu
18°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
9°C
Pazar Çok Bulutlu
10°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
11°C

SELANİK’TE BİNLERCE MUHIBBİ OLAN BİR MESİH VARDI (1)

SELANİK’TE BİNLERCE MUHIBBİ OLAN BİR MESİH VARDI (1)
22 Eylül 2021 09:33
A+
A-

Sabatay’dı Adı, Sonra Aziz Mehmet oldu

Değerli Okuyucu! Dünyamız hiçbir zaman mesih ve mehdilerden, yol gösterici nebi ve rasüllerden boş kalmadı. Ama bunların arasında çakma olanları da oldukça mebzul idi. Önceki yazımda bir şeyhin hayat hikâyesini yazmıştım. Bu yazımda da bir mesihin hayat hikâyesini anlatmaya çalışacağım.

Malumunuzdur ki, bir zamanlar Müslüman bir İspanya vardı. Bu güzelim ülke, Katoliklerin İspanyası olunca milyonlarca Müslüman zulme uğradı ve katledildi. Yahudiler de bu soykırımdan nasibini aldılar, 1391-1492 yılları arasında onlar da, zorla Hıristiyanlaştırıldılar. Bu konuda diretenler ise acımasızca katledildiler. Bununla da yetinilmeyip İspanya’dan kovuldular.

Onlar da, din ve inanç hürriyeti konusunda son derece toleranslı olan Osmanlı’nın önemli şehir merkezlerine sığındılar.

Tarihler 1626’yı gösterirken İzmir’de Musevi bir ailenin çocuğu dünyaya geldi Adını Sabatay Sevi koydular.. Aylar, yıllar geçti, Sabatay, sevecen bir delikanlı oldu. Küçük yaştan itibaren dinî ve mistik konularda eğitim gördü. Henüz on sekiz yaşındayken hahamlık icâzeti (diploması) aldı. Zaman içinde okuduklarının da etkisinde kalarak mistik bir yapıya bürünen bu delikanlı, 22 yaşına gelince, kendisinin beklenen Mesih olduğunu ilan etti.

Zaten Bekleniyordu

Kabala’nın yanlış yorumu, Yahudilerin İspanyadaki müreffeh yaşantılarının son bulmasına yol açmıştı. Sonraki dönemlerde de siyasal ve ekonomik durumları dünyanın her yerinde kötüye gitmiş ve sonunda Osmanlı onlara kucak açmıştı.

Ama onların tarih boyunca sahip oldukları bir inançları vardı; o da, kendilerini tamamen bağımsız hale getirecek bir Mesih inancıydı. Bundan dolayı Yahudilerin böyle bir kurtarıcı haberine inanması asla zor değildi. Mesih Sabatay, gün geçtikçe taraftar topluyordu. Topluyordu ama bu durumdan İzmirli hahamlar çok rahatsız oluyorlardı. Sonunda Sabatay’ın dinlerini bozduğu gerekçesiyle öldürülmesine karar verdiler. Fakat bu kararı uygulayamadılar ve onu Osmanlı sarayına şikâyet ederek İzmir’den uzaklaştırılmasını sağladılar.

Sabatay Dünya Turunda

İzmir’den ayrıldıktan sonra dünyanın çok değişik coğrafyaları; meselâ Selânik, İstanbul, Halep, Kudüs ve Kahire gibi şehirler onun için “nenemin kül döktüğü yer” oldu adeta. Fakir Yahudilere yardım maksadıyla sık sık Kahire’ye gidiyordu. Orada, hem Yahudi cemaatinin ileri gelenleriyle, hem de müridi ve darphâne sorumlusu olan Yahudi Rafael Çelebi ile yakın irtibat halinde bulunuyordu. Sadık bir mürit olan Rafael, daha önce üç evlilik yapan ama eşleriyle aynı yatağı paylaşmadığı söylenen Sabatay’ın çöpçatanlığını da yapıyordu; Amsterdam’dan Kahire’ye gelen Sara hanımla evlenmesine aracılık ediyordu.

 Sabatay Tekrar İzmir’de

1665 sonbaharında tekrar İzmir’e döndü; bu dönüş, taraftarlarınca sevinçle karşılandı ve onlarla İzmir caddelerinde nümayişler (gösteriler) düzenledi. Bu durum hahamların büyük tepkisine yol açtı. Başhaham Haim Benveniste, Yahudileri Sabatay’a karşı uyardı, ama nafile, bunun hiçbir faydası olmadı. Sabatay’ın müritleri gün geçtikçe artıyor, Yahudi cemaati bölünüyordu.

Sabatay ise kürsüye çıkıp vaazlar veriyor, bu vaazlarında Yahudi yasalarını ayaklar altına alıyordu. Meselâ, kadınları kürsüye çıkartarak Tevrat okutuyor, Yahudilerce bir yas günü olan 9 Temmuzu, kendi yaş günü olarak ilan ediyor, domuzun yağını yemeyi hoş görüyordu…

Nihayet gerek Osmanlı himayesindeki Yahudilerin,  gerekse ticaretleri sekteye uğrayan bazı Avrupa devletlerinin şikâyeti üzerine Osmanlı yönetimi, Sabatay Sevi’yi İzmir’den İstanbul’a getirdi. Vezîriâzam Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa’nın da içinde bulunduğu bir mecliste sorgulandıktan sonra Çanakkale’deki Kilitbahir Kalesi’ne hapsedildi.

Ama Sabatay, burada da boş durmuyor; taraftarlarının sayısını gün be gün çoğaltıyordu.

Yıl 1666

Miladi Takvimler, 1666’yı gösterirken Sabatay’ın adı, Osmanlı toprakları dâhil artık her yerdeydi. Evet, evet, Yemen’den İsfahan’a, Fas’tan Selânik’e, Moskova’dan Londra’ya, hatta Amerika’nın Boston’una kadar her yerde Sabatay’ın ismi vardı.

1666 yılı çok önemliydi. Çünkü bu tarih, Hristiyan inancına göre, Hz. İsa’nın yani gerçek Mesîh’in ikinci defa geleceği tarih idi. Ama Mesih’ten önce Deccal gelecekti ve Mesih de onu imha edecekti. Kafalar karıştı şimdi. Zihinlerde, “Mesih olduğunu iddia eden bu şahıs, Deccâl midir, Mesih midir?” sorusu oluştu.

Mesih Yine Yargılanıyor  

Gerek Yahudi, gerekse Hıristiyan cemaatlar tarafından şikâyetler o denli çoğalmıştı ki, Osmanlı bunlara kayıtsız kalmadı ve Sabatay, Edirne’ye getirildi. 17 Eylül 1666 tarihinde padişahın gözetiminde padişahın hocası Vanî Mehmed Efendi ve Şeyhülislâm Minkārîzâde Yahyâ Efendilerin bulunduğu bir heyet tarafından sorgulandı.

Sabatay, doğru dürüst Türkçe bilmediği için kendisine Yahudilik’ten ihtida eden Hayatizâde Mustafa Fevzi Efendi tercümanlık ediyor, padişah da duruşmayı kafesin ardından takip ediyordu.

Divan Başkanı: “Sabatay Efendi, Sabatay Efendi, karıştırmadığın halt kalmadı, yandırmadık fitne, fesat bırakmadın! Mademki, mehdi olduğunu söylersin, o zaman haydi göster bakalım mucizeni!” dedi.

Mesih için mucize göstermek gayet basit bir işti, ama göstermesi teklif edilen mucize de müthiş bir mucizeydi. Zira Sabatay’ın müritleri, ona kılıç, ok, top, tüfek gibi hiçbir silahın zarar vermediğini iddia ediyorlardı.

Öyle ise Sabatay da soyunmalı, vücudunu en maharetli okçulara nişangâh yapmalıydı. Şayet bu oklar onun vücuduna değmez veya zarar vermez ise padişah da onun mesih olduğuna dair düzenlenecek olan evraka resmi mührü basmalıydı. “Haydi bakalım, hodri meydan!” denildi Sabatay’a.

Bu teklif karşısında Sabatay, afalladı, tir tir titremeye başladı. Kendisinin, Mesihlik iddiasında bulunmadığını, bu konuda bazı Yahudilerin kendisine iftira attıklarını söyledi….

Değerli okuyucu!

Bundan böyle olaylar nasıl gelişmiştir? Sabatay, gerçek bir Müslüman mı, kripto Müslüman mı olmuştur, taraftarları Mesih’e nasıl davranmıştır? Sabatay, kabala kültürü ile sufilik arasında bir bağlantı kurmuş mudur? İdam mı, sürgün mü edilmiştir, mezarı nerededir? Taraftarları, özellikle Selanik’tekiler Türkiye’ye ne zaman gelmişlerdir ve mezarlıkları özel midir?

Bu ve benzer soruların cevaplarını gelecek yazımızda okumak üzere selam ve sağlıcakla kalınız..

ETİKETLER: Selanik
Yorumlar
  1. Csfer ünal dedi ki:

    Fevkalâde

  2. Cafer ünal dedi ki:

    Cok guzel bir üdlupla ifadeniz bir cırpida okundu.tesekjur ederiz

  3. Sema Akçalıoğlu dedi ki:

    Emeğinize sağlık, bilmediğimiz konuları öğreniyoruz, çok teşekkürler